“Bilirim diyen iş kurtarır. Bilmem diyen baş kurtarır.”

Böyle bir tabir kullanırdı benim küçüklüğümde çoban arkadaşım olan ümmi, okuma yazma bilemeyen İramazan (Ramazan) emmi.

Bu yılın Ekim ayının ortalarıydı. İzmir’de ikamet eden bir akrabamız (anamın amcaoğlusunun kızı) telefon açıp bir istekte bulunuyordu, “Ağabey, kardeşim Duygu’nun kızı Ankara’da okuyor. Bizim yöre ve bilhassa Kilistra köyümüzle ilgili bir araştırma ödevi almışlar. Onun için size 5 kişi gelecekler, yardımcı olur musun?”

İşin içinde hem eğitime hizmet var hem de akrabalık var. Geleceğimiz olan talebelerin ihtiyacı olması yeter benim için. O günlerde dizlerimden çok rahatsızım 100 metre gezmeye bile takatım yok. Hastaneden yatış için randevu aldım, sıra bekliyorum. Bu durumu bildirdim, “Sağlıkla çıkar da hastalığım rahatlarsa seve seve yardımcı olurum” dedim.

Nihayet 20 gün hastanede tedavi bitince tam olmasa da biraz rahatlayınca talebe olan kızımız İrem’e telefon edip müsait zamanda gelmelerini söyledim. Telefonlaşmalar devam etti. Nihayet 25 Kasım Cuma akşamı Ankara’dan YHT ile geleceklerini ancak 5 kişi değil  iki bayan bir bey olarak Akrabam İrem, Sude, ve Alper olarak 3 kişi geleceklerini ve zamanın kısıtlı olduğunu Pazar günü saat 15.00’te döneceklerini söylediler.

Tabi bu bizim için Konya tabiri ile iki ayağımızı bir pabuca sokmak gibi bir durumdu ama çocuklar Bilkent Üniversitesi’nde okuyordu. Hepsinin alanları farklı olmasına rağmen bu araştırma dersini beraber yapacaklardı. Bu arada yöre ile ilgili çalışma yapan hocalarla röportaj yapacaklar, köylülerden de yöredeki yaşam hakkında bilgi alacaklardı. Gençlerin hatırını yapmak lazımdı.

Allaha şükürler olsun zaten evimizden hiç eksik olmayan misafirlerin dışında bir de şehir dışından misafir geliyordu. Sevinçliydik. Eşimin de benim de yaşımız ilerledi güç kaybına uğruyorduk, ama dinimizin gereği ve geleneklerimizde önemli olan, atalarımızdan almış olduğumuz misafirperverlik duygumuz da ağır basıyordu.

Misafirleri evde ağırlamak eşime, dışarıdaki işleri yerine getirmek de bana düşüyordu. Eşim çocuklarının da yardımı ile onlar gelmeden hazırlıklarını yapmıştı bile. Geldikleri günün gecesi ne işler yapacağımızı nerelere gideceğimizi kararlaştırdık.

Gençler, değerli hocam Alaattin Aköz ile ön görüşme yapmışlar ama yöre ile ilgilenen diğer hocaları tanımıyorlardı. Allah onlardan razı olsun hemen telefona sarıldım önce köyümüz ve civarında çalışmaları olan İlker Mete Mimiroğlu’nu aradım Cumartesi Pazar işleri olduğunu ancak cumartesi akşamı bir mekânda buluşup kendilerine gereken bilgileri aktarabileceğini söyledi. Prof. Dr. Alaattin Aköz hocam ise pazar günü öğleden sonra bir mekânda görüşebileceğimizi ifade etti.

Liystra sempozyumuna başkanlık eden Prof. Dr. Hasan Bahar hocamıza da ihtiyacımız vardı. Hemen bir cesaretle telefon ederek durumu izah edip bize yarımcı olmasını istirham ettim, verdiği cevap cana değerdi. “Yarın sizinle ben de geleyim çocukların isteğini yerine getirelim İsmail ağabey” deyince hepimiz çok mutlu olduk. Sabah erkence zaten dakik olduğunu iyi bildiğim hocamı verdiği adreste beklerken bulduk. Yola koyulduk.

Kilistra’ya doğru Hatunsaray yolundan gitmemiz gerekirdi, ama benim de köyüm hakkında çözemediğim bazı tarihi eserlerin olduğu ve çok bilinmeyen yerden Karadiğin üzerinden gitmeyi uygun gördüm. Yöremiz halkı tarafından Çileder köprüsü ve şimdi yerinde eseri kalmayan Çileder hanı tarafından gittik. Hasan hocama da bu köprüyü ve hanın yerini gösterdim. İki gözlü olan ve bakımsızlıktan son demlerini yaşayan köprünün Selçuklu eseri olarak bilindiğini söyleyince köprüyü uzun uzun inceleyen hocam buranın Roma köprüsü olduğunu söyledi ve son noktayı koydu.

Kilistra’daki tarihi yerleri gezdik. Benim rahatsızlığımdan dolayı yürüyemediğim yerlerde Hasan hocam devreye girip talebelerin tüm sorularına sözlü olarak ve bizzat yerinde göstererek cevaplar verdi, sağ olsun.

Konya’ya döndük, hocamı evine bıraktık. Daha zaman vardı. Daha evvel cumartesi pazar açık diye internet okuduğumuz Arkeoloji ve Etnografya müzelerini gezmeyi yeğledik ancak hevesimiz kursağımızda kaldı. Çünkü müzelerin kapısında bakım ve onarım nedeniyle ziyarete kapalıdır yazıyordu. Bu beni üzdü hiç olmazsa öyle bir durumu yine internetten yazıp bilgilendirmek gerekmez miydi?

Aynı gün akşamı yine İlker Mete Mimiroğlu hocamla telefonlaştık, otogar civarında bir mekânda akşam bir saat daha görüştük.

Misafirler pazar günü döneceklerdi. Prof. Dr. Alaattin Aköz hocamızla buluşma arzumuz vardı. Yine otogar civarında Ecdat parkında buluşmaya karar verdik. Hocamız bir mekâna aldı bizleri ve elinde olan bütün bilgileri ve konu hakkında kaleme aldığı yazıları çocuklara verdi, sağ olsun.

Saat 15 gibi yetiştiğimiz YHT Selçuklu garından bir yemek yemeye bile fırsatımız olmadan yengelerinin sabah çantalarına koyduğu yollukla misafirlerimizi, memnun oldukları kanaati ile uğurlayıp görevimizi tamamladık. Biz çok mutlu olduk onlar da memnun olmuşlardır inşallah.

Bu arada çok değerli zamanlarını bize ayırarak gerekli bilgileri misafir talebelere aktaran Prof. Dr. Hasan Bahar Hocama, Prof Dr. Alaattin Aköz Hocama, Dr. İlker Mete Mimiroğlu Hocama çok teşekkür ederim. Bizi kırmayıp çok değerli bilgilerini gençlerle paylaştıkları için sağ olsunlar var olsunlar.

Bilginin peşine düşen, hikmeti ve hakikati arayanlara selam olsun. Gençlerin de Allah yolunu açık etsin.