Eski komşularımdan biri anlatmıştı, zamanında ailesinde yaşanmış olan bu önemli olayı.
Sanırım 1850’li yıllarda imiş. Köyümüzde Alkaranlıoğlu namıyla tanınan, mertlikleri ile anlatılan bir aile... Sonradan İzmir’de etrafında 60-70 kişilik kızanı ile içimizdeki ülkemize hainlik ederek düşmanlarla iş birliği yapan gavurlara gece baskınları yaparak enselerinde boza pişiren, ülke sevdalısı bir efe.
Mustafa adında bir oğlu var. Daha başka kardeşleri de var, ama onlar Mustafa’dan daha küçükler. Babaları vefat etmiş 4-5 çocuk anaları ile kalmışlar. Köy yerlerinden ya malcılık yaparak ya da rençperlik yaparak hatta ikisini de yapmak zorundasın. Mal beslemek için saman ve yem de lazım. Onu da rençperliği de yaparak geçineceksin, ama bu işlerin ikisi de zor ve meşakkatli o yıllara zaten tarım yapmak daha zor. İlkel aletler ile öküzlerin koşulduğu kara sabanla ekin ekeceksin, kavrama orakla ekinleri dereceksin, deste olmuş ekinleri merkep veya at katır ile harmana taşıyıp aylarca düğen süreceksin. Günlerce rüzgar bekleyip harmanı savurup taneyi samanı birbirinden ayırıp taneyi ambara, samanı da samanlığa koyacaksın. Kırk kere elden geçip bir kere boğazdan geçer sözü az söylenmiş.
Bu işler belki yüz kere elden geçiyor, bir kere boğazdan geçiyordu eskiden. Neyse konuya dönelim aşağıdaki dörtlükte yazacağım ağaca bağladım diye.
Bir yaz günü evin büyük oğlu Mustafa sabah erkenden kalkmış. “Ana azığı katıver Bağlıca’ya ekine gideceğiz, erkence gidelim. Sabah serinde biraz ekin biçelim” der.
Anacığı çaresiz “Mustafa’m guzum teknede ekmek kalmamış siz gidin, ben hemen acele hamur yoğurup şepit filan yapıp ardınızdan getireyim” der.
Mustafa anasının çaresizliğinin farkında “Yok, canım anacığım Ali kalsın, ben gideyim ekini işlemeye başlayayım sen ekmek yap kardeşim Ali ile gönder, arkamızdan sen gelme. Zaten evin işleri seni çok yoruyor gözel anam” der.
Ali kardeşine döner “Bak kardeşim anam emek yapacak. Sen fazla gecikme, anam ekmeği hazır edince azığı filan tarlamıza getir, ben de erkenden gideyim” diye onu tembihler.
Ali biraz daha uyur. Sonra uyanır “Ana ekmek hazır mı?” diye sorar anasına. Anası “Daha hazırlayamadım guzum sabret.” Biraz daha uyur, kalkar anasına “Ana azık hazır mı?” “Hazırlamaya çalışırım guzum hamur azıcık geliversin şepitler sert olur yiyemezsiniz, hemen hazır ederim” deyince, zaten aile içinde biraz huysuz olan Ali “Sen niye gecikiyorsun?” diye anasına yumruk, tekme atar, biraz eziyet eder ve komşudan ödünç ekmek alıp gelir, olan azığı aldığı gibi tarlaya ağasının yanına gider. Ağası “Geldin mi Ali ben de acıkmıştım. Getir de bir şeyler yiyelim” der. Mehmet sanki iyi bir iş yapmış edasıyla “Ağa anam ekmek yapmakta gecikti ben de kızdım anamı dövdüm, komşulardan 10 ekmek ödünç alıp azığı getirdim” deyince Mustafa “Neee der, aklı başından gider daha bir lokma ekmek bile yemeden hemen oturduğu yerden kalkar kardeşi Ali’yi iyice bir dövdükten sonra anadan üryan sırtını soyar elbiselerini heybeye koyar. Ali’yi eşeğin urganı ile tarlanın başındaki söğüt ağacına sıkıca bağlar. Koşa koşa eve gelir, bakar anacığı ekmek yapıyor. Ona sıkıca sarılır ve “Anacığım nasılsın iyi misin, bir yanın acıyor ağrıyor mu?” diye sorar, yüreği merhamet yüklü anacığı da “Eyiyim guzum Mustafam hayrola o heybede ne var guzum??” diye sorar. Mustafa başlar hem söylemeye hem de ağlamaya:
Anam diye çok ağladım
Ciğerlerimi dağladın
Sana el kaldıran oğlunu
Çıplak ağaca bağladım.
“O heybede onun esbapları var, bırak orda bir gün kalsın da ananın gıymatını bilsin. Canım anam sana nasıl el kalkar buna nasıl yürek dayanır” deyip kenara oturur.
Eee ana ciğeri bu dayanır mı hiç. Evlat ne kadar kötü olsa da yanlışa düşse de onun ciğeri evladın acı çekmesine dayanamaz ve daha teknede hamur dururken diblekinin (ekmek pişirilen toprak sac) altındaki ateşi aralar. En az 4 km uzaktaki ağaçta bağlı oğlunu kurtarmak için koşar. Büyük oğlu Mustafa’nın “Gitme ana biraz adamlığını bilsin. Ana kıymetini bellesin” ısrarını dinlemez ve gidip oğlu Ali’ye elbiselerini ulaştırır, onu giydirir, eve alır gelir.
İşte ana ciğeri budur. Hani bir efsane darbımesel vardır. Oğlan hanımı istedi diye anasını kesip ciğerini eline almış hanımına koşup gidiyormuş. Ayağı çalıya takılıp düşmüş canı acıyınca “Anam” demiş elindeki ana ciğeri de “guzum” demiş. İşte Anaya Allah’ın verdiği merhamet budur. Allah yaşayan analarımıza Sağlıklı ömürler versin. Vefat eden analarımıza da rahmet eylesin. Cennet mekânları olsun. Selam ve dua ile…