Babam aktif bir insandı. Orta 2’den ayrılmıştı. Köy ortamında okumuş, ileri görüşlü biri sayılırdı. Ormandan odun kestirir, deve kiralar ve onlarla Karaman’a gönderirdi.

Ali ağabeyim yetişmiş ve o işlere bakar hale gelmişti. Odunları Karaman’a götürüp orada satıyorlardı. Karamanlı tüccarlar çok çetin oldukları için onlarla haşır neşir olan Ali ağam iyi bir tüccar olarak yetişti. Evlenecek yaşa gelince ona gelin adayı aranmaya başlandı. Hem anam hem biz anama yardımcı gelecek diye çok sevinçliydik.

Köyde Emin hocanın kızı Ayşe’ye karar verildi. Kız istendi onlar da verdiler. Köyün dedikodusu hemen başladı. Kızın anası “Yörük’e verilecek kız değildi” demiş güya. Kız çok iyi, ailesi yüksek konumda imiş. Bizim aile onların dengi değilmiş vs. Bunun üzerine babam nişanı bozdu.

Akabinde Köselerin Ayşe’ye nişan kondu. Asbap kesildi, bayrak dikildi. Davulcular bile geldi ve düğün başladı. Akşam meydan ateşi yakıldı ve güreş başladı. Ben de güreştim. Ben ve kardeşim Hacı Mehmet eve uyumaya geldik. Sabah kalkınca bir de baktık ki çingeneler davulu eşeğin arkasına asmışlar, Çivi deresini geçmiş, Mut yoluna revan olmuş gidiyorlar. Öğrendik ki kız evlenmekten vazgeçmiş. Böylelikle düğün bozuldu. Köselerin Ayşe sonra Kavaközü köyünden başka biriyle evlendi. Oğlu olmuş. Evlenme çağına gelmiş. Bir kızla nişanlamışlar. Kız vazgeçmiş. O da kız oğlumu almadı diye bunalıma girmiş kendini asarak intihar etmiş.

Ali ağabeyimin üçüncü nişanı Mut’un Genceli köyünde Hanım Ali’nin kızı Ayşe için yapıldı. Sonunda evlendiler. Biz anama yardım edecek diye beklerken kaynana - gelin kavgası hiç bitmedi. Sene 1945. O günden bu yana aile içinde kıskançlık da hiç bitmedi. Üç gelin adayının üçünün de adının Ayşe olması ise işin ilginç bir başka yönüydü.