SABR EDENE RIZKI YETİŞİR

 

Zahitlerden biri, Âlemlerin Efendisi Muhammed Mustafa'dan herkesin rızkı Allah'tandır, dilese dilemese kendisine ulaşır anlamındaki hadis-i şerifi duyunca bunu denemek için sahralara çıktı. Issız bir dağın dibine vardı. Kendi kendine:

Bakalım rızkım buraya gelecek mi? Yol aşmaz, kervan geçmez bu ıssız sapa yere gelirse bu konudaki inancım daha da kuvvetlenir, dedi. Yorulmuştu, yatıp uyudu.

O sırada bir kervan yolunu kaybedip süre süre o adamın bulunduğu yere kadar geldi. Kervancı başı ve arkadaşı adamı görünce:

-Allah Allah bu adam köyden şehirden uzak bu ıssız yerde tek başına ne yapıyor? Yırtıcı kuştan, kurttan ve eşkıyadan korkmadan nasıl yatıyor?  Ölü mü diri mi acaba diyerek yanına yaklaştılar. Tutup sarstılar, adam ne ses çıkardı, ne hareket etti, ne de gözünü açtı. Kervancı başı:

-Bu zavallı açlıktan ölmek üzere dedi. Hemen yemek ve ekmek getirin diye ekledi.

Zahit hâlâ ses çıkarmıyordu. İnsana rızkının şüphesiz geleceği hakkındaki hadis-i şerif inadına sabırla ağzını açmayıp dişlerini sıktı. Etrafına toplanan kervan halkı bu zavallı adama çok acıdı:

-Bu zavallı açlıktan bitmiş.

-Açlıktan ölecek hale gelmiş.

-Bakınız korkudan dişleri de kilitlemiş, diyerek her ağızdan bir ses çıkıyordu. İçlerinden biri koşup bir küt bıçakla, ağaç saplı kaşık getirdi. Dişlerine dayayıp zorla ağzını açtılar. Ekmek parçalarını çorbaya batırıp batırıp ağzına soktular.

Aslında her şeyden haberdar olan adam artık kendi kendine:

Gönül, susuyorsun ama sırrı bilerek nazla susuyorsun, dedi. Gönlü kendi dilince cevap verdi:

Biliyorum, cana da tene de rızkını veren Allah'tır. Mahsustan böyle yapıyorum. Bundan iyi deneme olur mu? Sabredenlere rızıkları ne güzel yetişiyor.

 

 

HER AHIRA GİREN EŞEK DEĞİLDİR

 

Korkudan benzi sararmış, dudakları morarmış biri dehşet içinde koşup bir eve sığında. Evin sahibi adamı görünce:

-Ey arkadaş, ne oldu sana? Niye, neden kaçtın? Betin benzin sapsarı olmuş diye sordu. Adam:

-Zalim padişah eğlensin diye sokakta ne kadar eşek varsa yakalayıp sırtına ağır yük vuruyorlar, dedi. Ev sahibi:

-Tamam, onlar eşekleri yakalıyorlar. Sen eşek değilsin ya niye tasalanıyorsun? Dedi. Adam:

-Deme, işe öyle bir girişmişler, o kadar kızgınlar ki beni de eşek diye yakalarlarsa şaşılmaz. Çünkü artık bir şey fark etmiyorlar.

Akılsız ve ahmak insanlar başımıza geçerlerse eşek diye eşeğin sahibini de götürürler mi, götürürler.

Sen eşek değilsin, yerin ahır değil, öyleyse eşek tutanlardan çekinme.

İmrahor başka eşek başkadır. Her ahıra giren eşek değildir. Eşeği, eşekliği ve eşek lafını bırak gülden ve gül bahçelerinden bahset.

Âlemde basamak basamak ta göğe kadar yükselen gizli merdivenler vardır. Ayrıca her gidişin ayrı göğü, her bulutun başka merdiveni vardır.

Yeryüzü yerden çıkıp dallarla, yapraklarla göğe ağmış ağaçlarla ne güzel, orada yediğinizden bize de verin diyerek bülbüller gül ve çiçeklerin etrafında ötüşüp dönerler.

Acele şeytanın hilesi, tedbir ise Hakk'ın lütfudur.

Bu ümmette beden çarpılması olmaz, gönül çarpıklığı olur. Birinin gönlü çarpılarak maymun gönlüne döndü mü bedeni de maymunun gönlünden daha aşağı olur.

Herkesin muhtaç olduğu, kimseye muhtaç olmayan yüce Allah'a yemin olsun ki zehirli yılan kötü arkadaştan iyidir. Çünkü zehirli yılan insanın yalnız canını alır, kötü dostsa insanı cehennemlik eder, ahretini de yıkar. (Mesnevi, c.5,s.216)

 (Yaşar Çalışkan,  Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)