Macera dolu hayatıyla Cem Sultan Osmanlı şehzadeleri arasında çok tanınmış bir şahsiyettir. Osmanlı devriyle uğraşan tarihçilerin çoğu Cem Sultan için uzun sahifeler ayırdıkları gibi, şarkta ve garpta bu bedbaht şehzadenin hayatına dair küçük büyük bir hayli eser de yazılmıştır. Fatih Sultan Mehmet'in vefatından sonra II. Bayezid'e karşı giriştiği isyan hareketiyle ve Avrupa'da geçirdiği uzun esaret yılları ve esrar dolu ölümüyle dikkatleri çeken Cem Sultan'ın 15. asır Türk edebiyatının orta halli bir şairi olması da kendisine ayrı bir özellik kazandırmıştır.

Vuslatındır sanem-a devletim illa nideyim

Bana yar olmadı ol devlet elimden ne gelür.

Fatih Sultan Mehmet'in Mustafa Çelebi ile Bayezid Çelebi adında iki oğlu vardı. 23 Ocak 1459 Pazar günü Edirne Sarayı'nda bir erkek evladı daha dünyaya geldi. Padişah bu üçüncü şehzadesine “Cem” adını verdi. Annesi Çiçek Hatun, milliyeti kesin olmamakla birlikte Osmanlı sarayındaki esirelerden biri veya bir Sırp prensesi olduğu söylenmektedir. 

Babasının sarayında adet olduğu üzere dört yıl dört ay geçince bir muallim tayin edilerek tahsiline başlatıldı. On bir yaşına bastığı zaman da (Ocak 1469) Kastamonu Sancak Beyliğine tayin olunarak tahsiline orada devam etti. Padişah, Uzun Hasan ile boy ölçüşmek üzere sefere çıktığı zaman diğer iki oğlunu da beraberinde götürdü. Uzunca bir süre Padişahtan haber alınamaması, Osmanlı ordusunun Akkoyunlulara mağlup olduğu şayiasını ortaya çıkınca, Cem Sultan etrafındakilerin teşviki ile ümeradan, kendisi için sadakat yemini almaya kalkıştı.

Fakat Fatih Otlukbeli muharebesini kazanıp İstanbul'a döndüğü vakit, Cem'in bu münasebetsiz hareketine kızdı; oğluna-herhalde çocukluğuna verdiği için- ilişmemekle beraber teşvik edenleri idam ile cezalandırdı. Küçük şehzadenin velev ki teşvik neticesi de olsa böyle başından büyük işlere girişmesi onda saltanat hırs ve ateşinin pek erken başladığına kuvvetli bir delil sayılabilir.

Bu olaydan biraz sonra büyük şehzade Sultan Mustafa vefat etti(1474). Onun yerine Karaman Eyaletine Cem Sultan gönderildi. Selçuklulara ve Karamanoğullarına başkentlik edip, Anadolu'nun ilim ve sanat merkezlerinden biri haline gelen Konya'da Cem Sultan hayatının belki de en güzel senelerini geçirmiştir. Çocukluktan çıkıp delikanlılık çağına giren şehzade, bir yanda fikri kabiliyetlerini geliştiriyor, Türk ve İran Edebiyatlarında büyük başarı gösteriyordu. Diğer yanda ata binmekte ve devrinin her türlü silahlarını mükemmel bir şekilde kullanmaktaydı. Cem Çelebi Konya'da fikir ve beden terbiyesine önem vermekle beraber etrafına topladığı zevk ehli nedimler ve candan musahiplerle, Konya sarayında ve meşhur Meram Bağlarında ayş-u tarab âlemleri yapmaktan geri durmuyordu.

Âşık Çelebi, Şehzadeden bahsederken onun şiire ve zevk-u safaya düşkünlüğünden bahsetmiştir. Cem tadını bir türlü unutamadığı bu âlemlerin daima hasretini çekmiş, şiirlerinde o bir daha geri gelmemek üzere geçip gitmiş günlerin hatırasını anmaktan kendisini alamamıştır;

Bir yere gelmişim ki bedeldir cahimden

Bana makam olmuş iken Konya'da Meram

                                                   Cem Sultan

Cem Sultan birçok hadiseden sonra Konya'dan Haleb'e ve daha sonra Mısır'a gitmiştir. Kayıtbay'ın özel misafiri olmuş, sultanlar gibi şaşaalı törenlerle karşılanmış, onun adına iftarlar, yemekler tertip edilmiştir. Hatta Kayıtbay ile Cem Sultan, Sultanlar gibi birlikte Bayram Namazı kıldılar.

Dini hisleri kuvvetli olan Cem Sultan Mısır'da bulunmaktan istifade ile Hicaz'a gitmiş ve bu konularda da şiirler yazmıştır. Rivayete göre Cem dönüşünde kardeşine şu kıtayı yazıp gönderdi:

Sen bisteri gülde yatasın şevk ile handan

Cem hecr ile balin idine harı sebeb ne

Bu saltanat-ı dünye ola adle mukarin

Hac-ül  Haremeyn anı taleb kılsa aceb ne

Bayezid de hacılığı saltanat makamına tercih eden kardeşine şu kıta ile cevap verdi:

    Çün ruz-i ezelden kısmet olunmuş bize devlet

    Takdire rıza vermeyesin böyle sebeb ne

    Hac-ül Haremeyn olduğuna razı olaydın

    Bu saltanat-ı dünyeviye bunca taleb ne

Şehzade Cem saltanat makamına geçmek hırsıyla kendisini de Osmanlı Devleti'ni de tehlikeye düşürecek maceralara giriştiğinin farkında değildi. İlkönce Rodos şövalyelerinin reisi d'Aubusson'un tavassutu ile Rodos'ta ömür boyu sürecek esaret hayatı başlamış, daha sonra da Fransa'nın Nice şehrine götürülmüştü.

Cem Sultan Frengistan'daki esaret hayatından kurtulmak için birçok çareler arıyor; ama düşmanları bu kıymetli esiri dikkatli bir şekilde koruyorlar, bu arada yanında bulunan adamları da kaçırmaya teşebbüs ettiklerinden dolayı öldürüyorlardı.

Rodos Şövalyeleri ellerindeki bu kıymetli esiri daha fazla tutamayacaklarını düşünerek Papa'ya vermeye razı oldular.

Cem Sultan, Roma'ya vardığı zaman Papa ve kardinaller müstesna, bütün Roma ekabiri, sefirler ve askeri kıtalar tarafından karşılandı. Alayın geçtiği caddeler, meydanlar, köprüler, hıncahınç halkla dolu idi. Herkes Fatih Sultan Mehmet Han'ın oğlunu görmek için sokaklara dökülmüştü. Papa İnnocent VIII tarafından Vatikan'da resmi merasim düzenlenerek padişahlar gibi karşılandı. Cem Sultan Roma'da fukaraya sadaka vermesi yüzünden Hıristiyanlığa temayülü olduğu söylenmeye başlandı. Papa ile samimiyetleri ilerleyince fırsattan istifade ile Papa, onu İsa dinine davet etti. Birçok vaatlerde bulundu. Kendisini esaretten kurtaracağını, padişahlığa geçireceğini, ailesine kavuşturacağı gibi hilelerle aldatmaya çalıştı.

Fakat Cem Sultan tüm bu vaat edilen hususlara iltifat etmedi. Bunu üzerine Papa ortamı yumuşatmaya çalışarak:

-Kişi sevdiğinin kendi dininde olmasını ister, böyle bir talepte ayıp olmaz, demiştir.

Şehzade Cem, bir süre sonra fenalaştı. O günlerde:

-Yarabbi, eğer bu kâfirler beni bahane edip ehl-i İslam üstüne huruç etmek kasdin ederlerse beni ol günlere eriştirme; canımı kabzeyle, diye dua ediyordu. 

Nihayet Cem Sultan 25 Şubat 1495 Çarşamba günü sabaha karşı Kelime-i şehadet getire getire hayata gözlerini kapadı. Ölümü bile bir olay olan Cem Sultan'ın zehirlendiğine dair rivayetler ortada dolaştı.

Cenazeye dini merasim Celal ve Sinan Bey'ler tarafından yapılmış, namazını altı yedi kişi kıldıktan sonra Napoli'de Kral Ferdinand'ın bahçesine gömülmüştür.

Kardeşinin ölümünü haber alan II: Bayezid Osmanlı ülkesinin her yerinde kardeşi için gaip cenaze namazı kılınmasını ve üç gün matem tutulmasını emretti. Bu esnada kendisi de siyah sarık giydiği gibi İstanbul'da ve Galata'daki çarşıları kapattırdı ve fukaraya yüz bin akçe dağıttırdı.

Allah rahmet eylesin.

Ez cümle ülkemizin birlik ve beraberliğini bozmaya çalışan, üç kuruşluk dünya menfaati için ülkemizin huzur ve istikrarını bozmaya çalışan vatan hainlerine yazıklar olsun. Tarih tekerrürden ibarettir. Tarihten hiç mi ibret almıyorsunuz. Haçlı Batılı zihniyeti, binmediği merkebe semer vurmaz. Akıllı adam kendisine de ülkesine de semer vurdurmaz. Vatanın gerçek sahibi ve âşıkları da size fırsat vermez. Bu böylece biline!. Vesselam.