1986 yılıydı. Konya İmam-Hatip Lisesinde okuyordum. Kendini yetişirmiş kıymetli hocalarımız vardı. Tarih hocalarımızdan bir tanesi Bosna-Hersek'ten ve buranın Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildiğini anlatmıştı. En çokta bana Bosna ve Boşnak kelimeleri ilginç gelmişti. Burasının daha sonraları elimizden çıktığını- diğer çıkan yerler gibi- duyduğumda ise beni bir elem alıyordu.

Osmanlı döneminde Balkanlara Konya'dan ve Karaman'dan Müslüman aileler yerleştirilmiş, bu bölgeye hicret eden insanlar, yeni Müslüman olacak o bölgedeki insanlara rehberlik etmişlerdir. Osmanlı asla insanları zorlamamış ama hem örnek halk hem de tüccarlar vasıtasıyla akınlarını pekiştirmiştir. Böylece İ'layı Kelimetullah davasının öncüsü olmuştur.

O günden bu güne Balkanlardaki Müslüman kardeşlerimize ( Evlād-ı Fātiḥān) denir. Osmanlı İmparatorluğu'nda Balkanlar'ın fethine katılan beylerin, fatihlerin soyundan gelenlere verilen addır. O dönemden bugüne kadar Balkan Türkleri için bu tabir de kullanılır.

Dede Aliya askerlik görevini İstanbul'da mülâzim subayı olarak yapar. Üsküdar'da oturan Sıdıka isminde bir Türk kızıyla evlenir.  Aliya işte o kadının torunudur.

Efsane lider Aliya İzzetbegoviç'e gelince;  Aliya İzetbegoviç, 1925'te bugün Bosna-Hersek'in kuzeybatısında bulunan Bosanski Samac kasabasında Dünya'ya geldi. Ailesi İslâmî duyarlılığa sahip bir aileydi. Ancak İzetbegoviç, Müslümanları Avrupa'ya dışarıdan girmiş kimseler olarak gören bir çevrede yetişti. Saraybosna'da bir Alman lisesinde eğitim gördü. Bilime önem veren ve disiplinle çalışan bir öğrenci olarak tanındı.

Lise çağında üstün kabiliyetleriyle ve İslamî konulara ilgisiyle öne çıktı. O dönemde bazı arkadaşlarıyla birlikte dinî konuları tartışmak amacıyla Mladi Muslimani (Müslüman Gençler Kulübü) adını verdikleri bir kulüp kurdu.

İzzetbegoviç'in kurduğu Müslüman Gençler Kulübü oldukça önemli faaliyetler gerçekleştirdi. İkinci Dünya Harbi esnasındaki faaliyetleriyle de herkesin dikkatini çeken gözde bir oluşum hâline geldi. Ancak bu savaş esnasında tüm Yugoslavya, Almanların işgaline uğramıştı. Bu savaş esnasında Sırp Çetnikler Alman askerlerinin de desteğinden yararlanarak Bosna'da 100.000 Müslüman'ı öldürdüler.

13 Ocak 1946'da Yugoslavya yeniden bağımsızlığına kavuştu. Yugoslavya altı federal cumhuriyet ile iki özerk bölgeden oluşacak, cumhuriyetlerden biri de Bosna-Hersek Cumhuriyeti olacaktı.

Komünist rejimin ülke yönetimini ele geçirmesiyle birlikte dinlerin toplumsal hayattaki varlığı giderek azaltıldı. İzetbegoviç, politik İslam'ı savunduğundan ve ateizme karşı olduğundan komünist yöneticilerin en önemli hedeflerinden biriydi. Bu sebeple 1949'da İslamcılık suçlamasıyla hapse girerek beş yıl hapis cezası çekti.

İzzetbegoviç'in oğlu babasının makalelerini bir kitapta toparlayıp, 1983'te "İslamî Manifesto" adıyla yayınladı. İzetbegoviç'in daha önce 1970'te de bu adla bir kitabı yayınlanmıştı. 1983'te söz konusu kitabın yayınlanması epey bir yankı uyandırdı. Hâkim sistem bu gelişmeye tahammül edemeyerek İzetbegoviç'i Avrupa'nın ortasında radikal İslamî bir cumhuriyet kurmak için çalışmakla suçladı ve tutuklattı. İzetbegoviç, mahkeme önüne çıkarılıp “hakim sistemi değiştirmek ve Bosna-Hersek'i İslamî devlete dönüştürmek için çalışmak”la itham edildi ve yargılamadan sonra 14 yıl hapis cezasına mahkûm edildi

Yargıtay kararıyla daha sonra mahkûmiyet süresi 11 yıla indirildi. 1988'de çıkarılan bir afla da serbest bırakıldı.

Beş yıllık hapis süresi (1983-1988) İzetbegoviç'in hayatında önemli etkiler yaptı. Hapiste düşünmeye, fikir üretmeye, daha önce üretilmiş fikirlerden istifade etmeye çokça fırsat buldu. Bunun yanı sıra önemli bir fikri eserinden dolayı hapse atılması, onun fikirlerinin çevrede daha çok yankı uyandırmasına sebep oldu. Ayrıca onun hapiste olduğu dönemde yıllarını verdiği "Doğu ve Batı Arasında İslam" adlı meşhur kitabı yayınlandı. Bu kitabını bir arkadaşı neşretti ve çok kısa zamanda geniş bir kitleye ulaşarak büyük yankı uyandırdı. İzetbegoviç, bu kitabıyla İslam'ı sade ve öz bir şekliyle yetişen nesillere kazandırmayı hedefliyordu.

Aliya İzetbegoviç de Bosna-Hersek Özerk Cumhuriyeti'nde Demokratik Eylem Partisi (SDA) adı verilen bir siyasi parti kurdu.  Bu parti Bosna-Hersek'te 5 Aralık 1990'da gerçekleştirilen genel seçimleri kazanarak lideri Aliya İzetbegoviç Cumhurbaşkanı oldu. Hastalık nedeniyle 14 Mart 1996 yılında Başkanlık görevini bırakmak zorunda kaldı.

O bünyesinde ilim adamlığı ve liderliği birleştirebilen tarihteki ender devlet adamlarından bir tanesidir. Bundan dolayı kendisine “Bilge Kral” unvanı verildi

1990'lı yıllara girildiğinde Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti içinde bir bağımsızlık hareketi baş gösterdi. Bosna-Hersek de 1 Mart 1992'de gerçekleştirdiği referandum sonrasında bağımsızlığını ilan etti. Çünkü yapılan referandumda halkın % 62,8'i bağımsızlığı tercih etmişti. Ancak Sırplar hemen arkasından Bosna-Hersek yönetiminde söz sahibi olan Müslümanlara karşı savaş açarak yeni bir katliam hareketi başlattılar.

 Müslümanlarsa herhangi bir askerî destekten yoksun ve silah yönünden çok zayıftılar. Sonuçta Sırplar Bosna-Hersek'in önemli şehirlerini işgal ettiler. Bu işgal hareketi bir milyona yakın Müslüman'ı göçe zorladı. Sırplar işgal ettikleri yerlerde hem katliam hem de yıkım gerçekleştiriyorlardı. Özellikle camileri ve İslamî izler taşıyan tarihî eserleri yıkmaya özen gösteriyorlardı. Çünkü bir memlekette camiler ve kültür eserleri bir memleketin tapu senetleridir. Hatta Bundan dolayı Osmanlı eseri Dünya Kültür Mirası Mostar Köprüsünü bombaladılar. Türkiye tekrar yapımını üstlendi.

Konya'mız bu süreçte maddi-manevi bütün gücünü Bosna Hersek için seferber etti. Konya Büyükşehir Belediyesi ve Gençlik Fm'in öncülüğünde birçok yardım organizasyonları düzenlendi. Aliya İzzetbegoviç de savaştan sonra Konyamıza teşekkür ziyaretleri yaptı. Kendisini yakından görme imkânı buldum. Büyükşehir Belediyesi onun ismini yaşatmak için Konya'da bir caddeye verdi. Şimdi de onu anma programları yapılıyor. Dün akşam yapılan programdan dolayı Ercan Uslu ve Mücahit Sami Küçüktığlı Beye büyük bir teşekkür borçluyuz.

1994'ün sonuna gelindiğinde Bosna-Hersek'teki iç savaşın aldığı can sayısı 250.000'i, göçe zorladığı insan sayısı ise 1 milyonu aşmıştı. Hep aynı hikâye...

Bosna-Hersek Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Aliya İzetbegoviç çok büyük askerî güce ve imkâna sahip olan Sırplarla, her türlü askeri imkandan yoksun ve hiçbir dış desteğe sahip olmayan Bosna-Hersek halkını karşı karşıya getirmemek için önce oldukça temkinli bir politika izledi.

Bosna-Hersek Müslümanlarının direnişlerine Müslüman halklar grubu sahip çıktı. İslam dünyasının muhtelif bölgelerinden gençler, direnişçiler soykırıma dur demek için bu ülkeye gitti. Direniş ve savaş aynı zamanda Bosna-Hersek Müslümanları arasında İslamî bilinçlenmenin artmasını da sağladı. Ancak ülke yönetimleri Bosna-Hersek Müslümanlarını büyük ölçüde yalnız bıraktılar. Katliamın son raddesine vardığı sırada da Sırpların isteklerini kabul etmeleri için Müslümanlara baskı yaptılar. İşte bu siyasi baskılar ve eşit olmayan savaş şartları karşısında İzetbegoviç, önüne konulan anlaşmayı kabul etmiştir. Çünkü savaşın devam etmesi Bosna Müslümanlarının tam bir soykırımla karşı karşıya gelmeleri gibi sonucun doğmasına sebep olabileceğini düşünüyordu. Neticede 1995'te ABD tarafından dayatılan Dayton Anlaşması'nın imzalanmasıyla savaş sona erdi. Anlaşma Bosna-Hersek topraklarının % 51'ini Müslümanlara ve Hristiyan Hırvatlara, % 49'unu da Bosna-Hersek Sırplarına (veya bu ülkeye yerleşmiş Sırplara) veriyordu. Yönetimin de bu üç halk arasında paylaşılmasını şart koşuyordu. İşte balkanlarda evlad-ı fatihanın hazin hikâyesi...

Aliya İzzetbegoviç  "Ben Müslümanım ve Müslüman olarak kalmaya kararlıyım. Bu hayatımın sonuna kadar böyle devam edecek. Çünkü İslam benim için iyi ve asil olmanın en doğru ifadesidir." diyordu. Balkanların kurtarıcısı Büyük lider mekânın cennet olsun. Senin gibi şanlı mücahit liderler bu ümmetten yine yetişsin.  Amin.