Bu haftaki yazılarımı misafirlik konusuna ayırdım.İyi ki bir misafirliğe gittin, iyi ki biraz dolaştın geldin, yaz bakalım diyebilir, yazılarımı okumadan da geçebilirsiniz.
Ama unutmayın ki misafir olmanın da misafir almanın da kuralları var. Her şeyden önce misafir olmak ve misafir almak hayatımızın her anında var. Her an misafir olmak zorunda da kalabilirsiniz. Misafir almak zorunda da kalabiliriz.
Ama bu, bir gönül işi, bir sevgi işidir. Önemli olan gönül kapılarımızı sevdiklerimize, yakınlarımıza, komşularımıza, hatta Müslim ya da gayri Müslim olsun insanlara kapılarımızı açabilmek, zor durumda kalanlara evimizi, soframızı açıp, yedirip içirmek, barındırabilmektir.
Hiç unutmam gençlik yıllarımızda Geniş bir evimiz olsa da sohbetler için, misafir için açsak, bir arabamız olsa da sohbetlere arkadaşlarımızı götürsek, yakınlarımızı götürsek derdik.
Şimdi hamdolsun, Rabbim hepimize bu imkânları verdi. Ama ne sohbete evini açan var ne de muhabbete. Herkesin evinin önünde araba var, hatta iki, üç. Ama ne sohbete giden var ne bir komşusunu götüren? Ne bir arkadaşını arabasına bindirip işyerine, okuluna bırakan?
Yalnızlaştık, bencilleştik, duyarsızlaştık, dünyevîleştik.
Oysa Ahi Evran, Elini açık tut, kapını açık tut, sofranı açık tut; gözünü kapalı tut, dilini kapalı tut, belini kapalı tut derken, bizlere ne güzel ders vermiş.
Şimdi evlerimizi, sofralarımızı, elimiz ve gönlümüzü dostlara kapattık, ne gelen var ne giden. Dost deyince de aklımıza meşru olmayan, haram olan nikâhsız yaşayan erkek ve kadınlar geliyor.
Misafir evin bereketidir anlayışını sona ermiş, misafir evin eziyetidir anlayışı yerleşmeye başlamış. Kadınlar bile işin içinde para yoksa birbirlerini ziyaret etmekten kaçınmaya başlamış.
Misafir bir yük gibi, bir angarya gibi algılanmaya başlamış. Neden? Çünkü kocaman evlerimizin içini, lüks eşyalarla doldurmuşuz, adeta bir müzeye dönüştürmüşüz. Pahalı mobilyalar, kıymetli halılarla salonlarımızı tezyin etmişiz. Kitaplıklarımızdaki kitapların önünü, kitaplarımızı rahatça almamızı engelleyen süs eşyalarıyla doldurmuşuz. Çocuklarımızı sakın dokunma, sakın elleme cıs, cıs diyerek büyütmüşüz.
Oysa misafir almanın, misafir olmanın ayrı bir hazzı var, ayrı bir bereketi var, eğitici ve öğretici ayrı bir yönü var.
Bu yüzden misafirin gelmesi bizler için bir sevinç kaynağıdır. Bu yüzden biz misafire Hoş geldin deriz. O da Hoş buldum der.
Peygamberimiz, Beş şeyde acele ediniz: 1- Tövbede, 2-Misafire yemek çıkarmada, 3-Cenazeyi defnetmede, 4-Buluğa eren genci evlendirmede, 5-Borç ödemede diyerek misafir ağırlamakla ilgili önemli bir kuralı göstermiştir.
Elbette İslâm ahlâkında Bâr olma, yâr ol prensibi çok önemlidir. Yani yük olma yük al. Hiçbir insan, misafirliğini başkalarına yük olma seviyesine düşürmemelidir.
Meselâ Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer sözü, misafirliğe giderken fazla bir beklenti içine girmemeyi öğretir. Misafir alanın da işi abartmaması, israfa kaçmaması, evinde ne varsa onu ikram etmesi, cimrilikten de uzak durması gerekir.
Kimi ev sahipleri de kulakları çınlasın Mehmet Bakırcı Hocam gibi evine gelip, çok şeyler uman misafirine umduğunu değil de bulduğunu, söz verdiği karpuz ve çökeleği yedirir.
Sözün özü, misafir berekettir, misafir rahmettir. Zahmetteki nokta, hizmetle ortadan kalkar ve rahmete dönüşür. Misafir duası, kabul olunan dualardandır.
Evimizi ve gönlümüzü daima misafire açalım, cömert olalım, cimrilikten kaçınalım. Misafirken de gelip giderken de ballı gidelim, tatlı gidelim, fazla yük olup da işin tadını kaçırmayalım.
Şair Kemal Bey'in evine sürekli gelen arkadaşı şair Nazım'a dediği gibi,
Böyle sık sık bana gelmektense,
Yılda bir kez kendine gelsen ne olur lafını, kendimize söyletmeyelim.
TA'ZİYE VE TEMENNİ
Karaman'ın Ermenek ilçesinde meydana gelen göçükte, maden kazasında hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Rabbim bu acıları bizlere bir daha yaşatmasın.
Bizlere ve Devletimize bu acı olaylardan ders çıkarmayı, ibret almayı, tedbirli olmayı göstersin.
GÜNÜN SÖZÜ
CİMRİ İNSANLAR YERYÜZÜNDE FAKİR GİBİ YAŞARLAR, AHİRETTE İSE ZENGİN GİBİ HESAP VERİRLER.
Hz. Ebubekir (r.a)