Türkiye bu hafta Sultanahmet meydanında patlayan bomba ile sarsıldı. 10 kişinin öldüğü ve çok sayıda kişinin yaralandığı olayda Türk halkının öfkesi doruktaydı.

Terör, mevcut siyasi düzeni ve güvenlik ortamını yok etmek için kurulan bir teşkilattır. Böyle bir durumda en güvenli ortamlarda dahi ortaya çıkması kaçınılmazdır. Ancak terörün oluşumunu engellemek için her devlet bazı tedbirler almak zorundadır.

İstanbul'un göbeğinde patlayan bir bomba, bu konuda devletin aldığı tedbirlerin yetersiz olduğunu göstermektedir. Bunun için devletin güvenlik birimleri teyakkuz halinde bulunmalı, denetimler artırılmalıdır.

Bundan birkaç ay önce Ankara'nın göbeğinde de bir bomba patlatılmış, çok sayıda kişi hayatını kaybetmişti. Gerekli izin alınarak yapılan bir yürüyüşte bombalar patlamış, gerekli tedbir alınmamış olduğundan insanlarımız canından olmuş, pek çoğu da yaralanmıştı. Buradaki insanların farklı görüşte olması, zihniyeti dumura uğramış bazı kişileri sevindirmişti. “Onların orada ne işi var?” diyerek, sanki “farklı zihniyeti sahip kişilerin ölümü hak etmesi” gibi bir algı oluşturuldu. Açıkçası ortaya çıkan güvenlik zafiyetimiz görmezden gelindi.

Terör için neden İstanbul ve Sultanahmet Meydanı seçildi?

Terörün amacı zaten ülkeyi karıştırmaktır. Bunun için militanlar, ülkenin en stratejik noktaları neresi, orayı tespit ederler ve sinsi faaliyetlerini uygularlar.

Sultanahmet, turistlerin en çok ziyaret ettiği mekânlardan biridir. Burada yapılacak bir terör eylemi farklı ülkelerin vatandaşlarını hedef aldığı için faaliyetlerini uluslar arası bir arenaya taşımayı amaçlar. Bundan maksat, dış devletlerin o ülkeye müdahalesini temin etmek için zemin oluşturmaktır. Devletler, hayatını kaybeden vatandaşlarının haklarını aramak için mevcut siyasi otoriteye baskılarını artırmaktadırlar.

Sultanahmet'te özellikle Alman Çeşmesi ve Dikilitaş'ta patlamaların olması, Türkiye ile Almanya'yı karşı karşıya getirmek içindir. İleriki günlerde Türkiye Almanya münasebetleri ne şekilde olacak bunu hep birlikte bekleyip göreceğiz.

İnsanların dini, ırkı, milliyeti ne olursa olsun haksız bir şekilde öldürülmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu insanlar sadece tarih bakımından farklı kültürleri barındıran mekânları gezmek için gelenler. Seyahat hürriyeti de bir insanın en tabii hakkıdır.

Terörü desteklemek, onların faaliyetlerini haklı göstermek tek kelimeyle akıl tutulmasıdır. Böyle bir vahşet asla kabul görmemelidir. Hele hele kendilerini “aydın” maskesi takan bazı kimselerin teröre destek vermeleri affedilemez bir davranıştır. Türk milletinin ekmeğini yiyerek semirmiş bu kişilerin bu millete nankörlük etmemelerini tavsiye ederim. Her devrin adamı olanlar, günü gelip kullanma miadları dolduğu zaman sümüklü bir mendil gibi fırlatıp atılırlar.

Aydının görevi kendisini yetiştiren millete sahip çıkmak, onu eğitmek, bilmediğini öğretmek, aydınlatmak, problemlerine çare bulmaktır. Yani kendini yetiştiren toplumla hizmet etmektir. Onun çıkmazlarını, açmazlarını gidermektir. Birilerinin ekmeğine yağ sürmek değildir.

Hiçbir terör olayı tasvip edilemez. Her devlet bunun için terörün beslendiği iç ve dış kaynakları kurutmak zorundadır. Bu iç ve dış kaynakları 23 Aralık 2015 tarihli, “Türk ocağında Türkiye'nin Güvenliği Konuşuldu” adlı haberde Org. Edip Başer'in tespitlerini ifade etmiştim. Burada da aynen tekrar ediyorum. Terörün dış ve iç kaynakları kurutulmadıkça onunla baş etmek mümkün değildir. Terörün en büyük destekçisi dış ülkelerdir.  Bu gün PKK uyuşturucu ticaretiyle çok büyük bir sermayeye sahip olmakta ve kazandığı paralarla yine Avrupa ülkelerinden silah satın alarak savunmasını güçlendirmiştir.

Terörü destekleyen hangi ülke olursa olsun gün gelir yine kendisini vurur. Geçen sene Fransa'da patlayan bombalar boşuna değildi. Almanya'da patlayan bombalar da boşuna değildi. Bundan her ülkenin kendisine bir pay çıkartması gerekir.

Bizim Türkiye olarak almamız gereken hisse, terörün kurtulması için bir yandan uluslar arası arenada mücadele etmek bir yandan da iç güvenliği teyakkuz halinde bulundurmak. Bunun için denetimler artırılmalı, göçmenler ülkenin her tarafına dağıtılması yerine belli bir bölgede yerleştirilmeli ve kontrol altında tutulmalıdır. Daha önce sınırlarımızdan o kadar kontrolsüz giriş çıkışlar oldu ki kimin masum kimin terörist olduğu tespit edilemedi. Bunun için denetimler sıklaştırılmalı, en küçük ihbarlar değerlendirilmeli, hiçbir olay hafife alınmamalıdır.

Güzel ülkemin aydınlık günlere, selamete çıkması dileğiyle!

***

NOT: Bu hafta Konya Türk Ocağının Cumartesi konferansında Dr. Arif Keskin, “Büyük Devletlerin Dünya Politikaları ve Türkiye'ye Etkileri-İran” konulu konferansını sunacak. Saat 14.00'da başlayan konferansa tüm Konyalılar davetlidir.