KONYA YAZARLAR BİRLİĞİ

2010 Yılından beri Konya Yazarlar Birliğinin müdavimlerindenim.

Yazarlar Birliği benim için bir sivil kuruluştan öte çok şey ifade etmektir. Konya’ya yeni taşınmış biri olarak fikren yalnız insanların sığınacağı bir melce, ülkenin çeşitli meselelerini dile getiren kalem erbaplarının bir nevi buluşma mekânı, kültür sevdalıların oturup konuştukları, fikirlerini serbestçe ifade edebildikleri bir yerdir. Sıcacık bir yuva, kucağında yavrularını emziren bir annedir.

Konya’ya geldiğimiz zaman Türk Ocağından sonra en fazla vakit geçirdiğimiz bir mekân Yazarlar Birliği. Bizim ve kendilerini yetiştirmek isteyenler için bir okul vaziyetinde. Gelenler genelde kültürlü ya da bu konuda kafa yoran insanlar olduğu için her yaştan ve cinsten okurlarımız var.

Yazarlar Birliğinin üç senedir zengin bir kütüphanesi var. Edebiyat, sanat, tarih, felsefe, tıp, Mevleviyet ve ilahiyat alanlarında yaklaşık olarak dört bin civarında kitap ve dergileriyle okuyucunun ilgisini çekmekte, araştırmacılar istifade etmektedir. Ayrıca Konya Belediyesinin kültür yayınları, Konya Ticaret Odasının dergileri, Vakıflar Genel Müdürlüğünün her birisi 600 sayfalık bir kitap hacminde olan yayınları, Kültür Bakanlığının eşsiz koleksiyonları kütüphanenin zenginliğini bir kat daha artırmaktadır. Kitapların büyük bir kısmı Dernek Başkanı Ahmet Köseoğlu tarafından bağış ya da satın alma yoluyla temin edilmiştir. Köseoğlu, kendi kütüphanesinde mükerrer olan kitapların bir kısmını da kütüphaneye hediye eylemiştir.

Yazarlar Birliğinin pandemi süresince konferanslarını çevrimiçi olarak yapması, kültür faaliyetlerinin aksatılmaması için güzel bir model oluşturmuştur. Onun açtığı çığır, diğer STK’lar tarafından da örnek alınmış, onlar da okurlarına ve müdavimlerine internet ortamında kültür akışını sağlamışlardır.

Konya’da Yazarlar Birliği kültürlü nesil yetiştirmek, varlığımızın devamı ve gençlerin gıdalanmasını sağlamak için fevkalâde adımlar atmaktadır. Genç kalemlerin kendisini yetiştirmeleri için okuma günleri, seminerler ve dersler vererek onların ufkunu açmaktadır. Konunun uzmanlarını davet ederek onlara ders verdirmektedir. Hafta sonu konferansları her birimiz için bir okul gibidir. Bazen yanlış bildiklerimizi bu konferanslar eşliğinde düzeltir, hatalarımızı telafi ederiz. Yazarlarımızı yeni yerlere götürerek, gezdirerek enerjilerini tazelemektedir. Her yazar gezip gördüğü yerleri yazınca güzel bir seyahatname kitabı ortaya çıkmaktadır.

Böyle bir ortamdan mahrum kalmak insanı sudan çıkmış balığa döndürür. Bilgisi olan alıcı bulamaz ruhu aç olan gıda bulamaz.

****

İSTİKLAL MARŞI

12 Mart, İstiklal Marşımızın TBMM’de kabul edilişinin yıl dönümüdür. İstiklal Marşının yazıldığı dönemlerde milletimiz son kale olan vatan toprağımızın düşmanlardan temizlemek için mücadele vermektedir. Kurtuluş Savaş halen devam etmektedir.

23 Nisan 1920’de TBMM’sinin açılmasıyla birlikte Anadolu Mücadelesi bir merkezden yönetildiği için savaşlarda Türk askeri daha başarılı olmuştur. Ancak ordu ve millet yorgundur. Son 200 yıldır sürekli Avrupa devletleriyle savaş halinde olan ordumuz ve milletimiz artık tükenme noktasına gelmiştir. Ordunun moralini yükseltmek, askerlerimize ve milletimize şevk ve heyecan vermek için milli bir marş yazılması düşünülmüş ve bunun için bir müsabaka düzenlenmiştir. Birinci gelecek olan şiire de 500 lira ödül konulmuştur.

Meclis’te Burdur milletvekili olarak görev yapan Mehmet Akif, ödül meselesinden dolayı müsabakaya katılmaz. 700’den fazla şiirin hiç birisi dereceye giremez. Hamdullah Suphi Bey bu durma son derece üzülür. Balıkesir Milletvekili Hasan Basri Bey’in Akif’in ödül meselesinden ötürü marş yarışmasına katılmadığını söylemesi üzerine Hamdullah Suphi; “ Bu mesele kolaydır. Ödülü alır, bir hayır kurumuna bağışlar” diyerek Basri Beyle birlikte Mehmet Akif’e gider ve onu ikna eder.

Mehmet Akif İstiklal Marşını Taceddin dergâhında yazmıştır. 12 Mart 1921 günü Meclis’te alkışlar arasında iki defa okunarak oy çokluğuyla kabul edilir.

Mehmet Akif İstiklal Marşını Safahat’ına almayarak kahraman ordumuza hediye etmiştir. Mehmet Zeki Üngör tarafından bestelenmiştir.

İstiklal Marşının yazılmasının üzerinden birkaç yıl geçmişti ki yeniden güfte ve beste yarışması yapılır. Mehmet Akif bu olaylara çok üzülmektedir. Dostları ona;

“Bir daha İstiklal Marşı yazar mısın?” diye sorarlar. O da,

“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazmak zorunda bırakmasın.” der.

Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a ve tüm şehit ve gazilerimize Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum.

Her mısraı vatan toprağının kanla yoğrulduğunu ve ordumuzun ve milletimizin sabır ve şecaatini en yüce duygularla ifa eden İstiklal Marşını Allah bu millete bir daha yazdırtmasın. Allah milletimizin birlik ve beraberliğini bozmasın, Türkiye Devleti ve Türk cumhuriyeti devletlerine zeval vermesin.

Doğu Türkistan’da, Kırım ve balkanlarda esir Türk milletinin bağımsızlığa kavuşmak dileğiyle…

***

NEVRUZ

21 Mart nevruz günü. Türk Dünyasının büyük bir coşkuyla kutladığı milli bir bayramımız.

Türk Milleti asırlardır Nevruzu kutlamaktadır. Osmanlı Döneminde Nevruz için sunulan hediyeler ve şiirlere “Nevruziye” adı verilmektedir.

Bazı ilim adamları adından dolayı Nevruzun bir Fars geleneği olduğu, farslardan diğer ülkelere yayıldığını iddia etmektedirler. Ben de diyorum ki Türkler 12 Hayvanlı Türk takvimini M. Ö. dönemlerden itibaren kullanmışlardır. Bu takvimin başlangıcı 21 Mart’tır.

Bu gün Fars kültürünün ulaşmadığı Sibirya bölgesinde de kutlandığına göre nevruz temeli çok eskilere dayanan kadim bir Türk geleneğidir.

NEVRUZ BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.