“Nasip olur Amasya’ya varırsan

Var git Turnam haber getir Pirimden”

Sebahat Akkiraz’dan severek dinlediğim bir türkü. Benim için Türkü deyince akan sular durulur.

Cenab-ı Allah bana bir kez değil iki kez Amasya’ya varmayı nasip etti. İlki 2019 yılında oğlum bedelli askerlik için Amasya’ya gitti. Biz de onunla birlikte gittik. Oğlumu birliğine teslim ederken Selçuklulara ait Şelale Köprüsünü gördük. İlk gün pek gezemeden Tokat’a dönmüştük. Ertesi gün tekrar Amasya’ya geldik. Hava yağmurlu olmasına rağmen birçok yer gezdik. Sultan Beyazıt Külliyesini, Burmalı Camiyi, Yıldız Hamamını, Saraçhane Cami ve Tekkesini, Saat Kulesini, Mehmet Paşa Camiini, Kral Mezarlarını, Kızlar Sarayını ve Osmanlı dönemi Hamam kalıntısını gezmiştim. Çok istememe rağmen hem hava yağışlı olduğu hem de vakit geç olduğu için kaleye gidemedik.

Amasya’ya ikinci kez gidişim Yazarlar Birliği Konya Şubesi vasıtasıyla oldu. 30 Temmuz-1 Ağustos 2021 tarihleri arasında “Yazılacak çok Şeyimiz”  projesi kapsamında iki günlük Amasya ve Tokat gezisi gerçekleştirdik. Konya Şubesi Yazarlar Birliği Başkanı Ahmet Köseoğlu, gezi için eşim sadık Bey’i arayınca bana danıştı. Ben, “daha önce gezdik ama gurup ruhunu yaşamak farklı olsa gerek” dedim. Bunun üzerine Başkanın nazik davetine icabet ettik. Amacımız Yazarlar Birliği üyeleriyle birlikte hareket etmek,  tasada ve kıvançta aynı havayı solumaktı. Bu açıdan çok güzel bir gezi oldu.

Otobüsümüz 30 Temmuz 2021’de Cuma günü Beşarebey Mescidinin karşısından saat 9.30’da hareket etti.  Cihanbeyli, Kulu, Kırıkkale, Çorum istikametinden akşam saatlerinde Amasya’ya ulaştı. Yol boyu manzara çok güzeldi. Bahşili’de Kızılırmak köprüsünden geçerken gördüğümüz güzellik karşısında büyülendik. Irmağın iki kenarında söğüt dalları eğilmiş nehri öpüyordu. Irmak dal olmuş dallar da ırmak olmuş sarmaş dolaş birbirini emziriyordu.

Otobüste yolculuğun zevkli geçmesi için Başkan Ahmet Köseoğlu açılışı yaparak iyi yolculuklar diledi ve gezi hakkında görüşleri almak için mikrofona yolcuları davet etti.  Herkes bir fıkra ya da anısını anlatıyordu. Ozan İsmail Detseli, gezi ile ilgili yeni kaleme aldığı şiirini bizlerle paylaştı. Sonra kendi köylerinde yaşamış ilginç bir adamdan bir anekdot aktardı. Adam alışveriş yapmak için Konya’ya gitmiş. Giderken de anası bana tuz al diye sıkı sıkı tembih etmiş. Yolda ağaca ogul salmış bir arıyı olduğu gibi çuvala koymuş. Pazara götürmüş. Arı satarım var mı alan demiş. Hiç kimse alıcı olmamış. Akşamüzeri, “Bu çuval bana lazım, ya içindekini alırsınız ya da üzerinize salıveririm” demiş. Adamlar etme yapma dedilerse de laf anlatamamışlar. Adam arıyı salmış ve çuval boşalınca annesinin istediği tuzu alıp köyüne dönmüş.

Tarih öğretmeni olan arkadaşlar Amasya ve Tokat’ın tarihiyle ilgili bilgi verdiler. Melahat Hanım, Amasya adının nereden geldiğine dair birikimlerini bizlere aktardı. Amazon kraliçesi Amasis’e nispetle bu bölgenin Amesia, daha sonra Amasya diye anıldığını söyledi. Danişmend Gazi tarafından feth olunduğunu sözlerine ekledi.

Hüzeyme Hanım, Refik Halit Karay’ın “Ayakkabı” hikâyesini okudu. Hikâye oldukça etkileyiciydi. Kulu’dan Fatma Ünveri, Kırıkkale’de bir petrol istasyonundan da Vural Kaya’yı aldık. Çorum, Merzifon ve Suluova üzerinden Amasya’ya vardık. Suluova, çok geniş bir alanı kaplıyor. Nüfusu da 45 bin civarı. İçinden geçen Yeşilırmak’ın hayat verdiği ovalar. Hemen hemen her çeşit meyve yetişiyor. Mısır ve pancar ekiminin ekonomiye katkısı çok fazla.

İkindiden sonra Amasya’ya vardık.  Uzaktan Ferhat ile Şirin’in heykeli göründü. Daha önce de gezdiğimiz için burayı tekrar gezmek için can attım. Ferhat’ın Şirin’e kavuşmak için sert kayaları oyarak açtığı su kanalı hâlâ tüm güzelliğiyle günümüze kadar gelebilmiş.

Yeşil ırmağın iki yakasına kurulmuş olan Amasya çok şirin bir kent. Kendine özgü şehir dokusuyla, nehir kenarına yapılmış yalıları, kalesi, Kral mezarları, köprüleri, camileri ve diğer tarihî eserleriyle sanki İstanbul’un Anadolu’da küçük bir versiyonu.

Amasya’da The Appele Otel’inde konakladık. Otel tepede şehre hâkim bir mevkide yer alıyor. Otobüsle çık çık bitmiyor. Otel, çok temiz ve nezih bir yer. Bizi böyle güzel bir otelde konaklattığı için başkan Ahmet Köseoğlu’na ve emeği geçen herkese teşekkür ederim. O gün oğlum da Amasya’daymış, otele geldi, bir süre sohbet ettik.  Ertesi gün kahvaltımızı yaptıktan sonra saat 08.30 sularında otelden ayrıldık. Rehberimiz de otobüse binince Amasya’yı gezmeye başladık.

İlk durağımız Ferhat ile Şirin Müzesi oldu. Müzenin içini gezmedik ama bahçesinde tarihi eserlerin maketleri bulunan bir mahali ve Ferhat’ın Şirin için açtığı rivayet edilen su kanalını gezdik. Kanalın boyu yer yer kesintiye uğramakla birlikte- bir kısmı yıkılmış, bir kısmı da yola gitmiş- uzunluğu 12 km’yi buluyor. Genişliği ve yüksekliği 50 cm ye yakın. Rivayete göre Kraliçe Mehmene Banu çok sevdiği kız kardeşi Şirin için bir saray yaptırmak ister. Ferhat Sarayın içini tezyin eden bir nakkaştır. Bahçede güzelliğiyle ün salmış Şirin’i görünce oracıkta âşık olur. Şirin de Ferhat’a âşık olur. Ferhat, araya adamlar koyarak Şirin’i ablasından istetir. Ablası kız kardeşini Ferhat’a vermek istemez. İşi yokuşa sürer. Şehre 12 km mesafede bulunan Elma Dağı’ndan şehre suyu akıtırsa kız kardeşini verebileceğini söyler. Bir rivayete göre abla da Ferhat’a âşıktır. Ferhat koca dağı parçalayıp kanal işini bitirmeye başlayınca Hükümdar Sultan şehrin en cin fikir kadını yanına çağırır ve Ferhat’tan kurtulma yollarını sorar. Kadın, “Sultanım, sarayda bir helva kavursunlar ve gizlice bana versinler” der. Bir ikindi vakti kimseye görünmeden helva tabağını alarak doğruca Ferhat’ın bulunduğu yere gelir. Helvayı da Ferhat’a ikram eder. Ferhat, kimin için helva pişirildiğini sorunca kadın; “Sen Şirin için bunca dağı deldin ama Şirin öldü. Bu da onun helvası.” der. Ferhat o kadar çok üzülür ki bu dünyada kavuşamadığı Şirin’ine öldükten sonra kavuşmayı ister ve elindeki kazmayı yukarı fırlatarak altına durur. Kazma Ferhat’ın başını paramparça eder. Ferhat’ın öldüğünü duyan Şirin de kendi gözleriyle Ferhat’ı gördükten sonra kendini uçurumdan aşağı bırakır.

Bahçede ayrıca Âşıkların ismi yazılmış Âşıklar Çeşmesi ve Ferhat ile Şirin’in kabri bulunuyor. Kabrin başında dua ettik ve Âşıklar Çeşmesinden suyumuzu içtik.

İkinci durağımız Arkeoloji Müzesi oldu. Arkeoloji müzesinde rehberimiz bizlere kulaklık aracılığıyla arkeoloji müzesinde bulunan eserleri dönemini ve özelliklerini anlattı. Müze iki katlı bir binadır. Müzede Kalkolitik Çağdan itibaren Tunç Çağı, Hitit, Urartu, Frig, İskit, Pers, Helenistik,  Roma, Bizans, Selçuklu, İlhanlı, Beylikler ve Osmanlı eserleri yer alıyor.

Alt katta sergi salonunun hemen sağında Pişmiş kaplardan yapılan lahitler dikkat çekiyor. Lahitlerin içinde insan iskeletleri yer alıyor. Roma lahitlerini andıran küvet şeklinde yine pişmiş topraktan yapılan lahit de çok enteresandır. Lahitlerin sergilendiği bölümün duvarları o dönemi yansıtan temsili resimlerle bezenmiş. Yine ilerledikçe antik döneme ait vazolar, heykelcikler, çift kulplu ve kuş ağızlı sürahiler ve destiler bütün albenisiyle ziyaretçileri büyülüyor. İkinci katta Gök Medreseden getirilen kapı kanatları, zemini mozaikli bir salon, Mumyalar salonu, çeşitli silahlar, Roma, Bizans Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait altın ve gümüş paralar, süs eşyaları, takılar ve çeşitli kap kacaklar bulunuyor. Mumya odasında Moğol Emiri Cumudar ile biri kadın dört kişinin iskeleti var. Mumyaların isimleri şöyledir.  Daha önce Burmalı Minare camiindeki türbede medfun İlhanlı Genel valileri Şehzade Cumudar ile İşbuğa Noyan ve Fethiye Camiindeki Amasya Genel Valisi İzzeddin Mehmet Pervane, eşi, oğlu ve kızı. 1928 yılında müze binası yapılınca buraya taşınmıştır.  İskeletlerin üzerinde kafataslarında dikiş izlerine rastlanması Selçuklular ve İlhanlılar döneminde beyin ve açık ameliyatların yapıldığını göstermektedir. Müzenin bahçesindeki türbe Selçuklu Sultanı I. Mesut’a aittir. İbrahim Hakkı Konyalı Müneccimbaşı Tarihine dayanarak Amasya yakınlarında tesis ettiği Simera kasabasında yaptırdığı türbeye defnedilmiştir diyor. (Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Konya Tarihi, s.582,Enes yay.1997/ANK)

Müzede hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra yolun karşısına geçerek Osmanlı Sultanı II. Beyazıt adına oğlu Şehzade Ahmet tarafından yaptırılan cami ve külliyeyi ziyaret ettik.

II. Beyazıt Külliyesi

1481-1486 yılları arasında II. Beyazıt’ın emriyle oğlu Şehzade Ahmet tarafından babası adına yaptırılmış cami, imarethane, medrese, şadırvan ve namaz vakitlerini güneşe göre ayarlayan bir Muvakkithane’den ibarettir. Caminin sol tarafında Şehzade Ahmet’in genç yaşta ölen oğlu Şehzade Osman’a ait bir türbe külliyeye sonradan ilave edilmiştir.

Cami;  yan mekânlı ya da zaviyeli cami mimarisinin en güzel örneklerinden olan cami, ortada büyük bir kemerle ayrılan iki kare mekânla, doğu ve batı yanlarda üçer kubbeli yan mekânlardan oluşur. Orta mekânı sekizgen kasnaklarında 16’şar pencere bulunan iki büyük kubbe örter. Kubbe içi ve pencere kemerlerinin üzerleri zengin kalem işleri ile süslenmiştir.

Kuzeydeki son cemaat yeri, 6 yuvarlak mermer sütun üzerine oturan ve beş sivri kemer ile birbirine eklenmiş ve üzeri beş kubbe ile örtülmüştür. Son cemaat yerindeki pencere üstleri mavi beyaz çini panolarla süslenmiştir. Burada iki ucunda yükselen ve tek şerefeli olan minarelerden soldakinin gövdesi dikine yivli, sağdakinin ise zikzak taş dekorludur.

Caminin çok süslü, mukarnaslı bir taç kapsı vardır. Uzaktan bakıldığında mukarnasların oluşturduğu bölüm bir baykuşu andırmaktadır. Kapının alınlığında ve yanlarında caminin yapılışına dair kitabeler yar almaktadır. Mihrabı ve minberi mermer ve geometrik motiflerle süslüdür. Orta mekanı kaplayan büyük kubbesinin tavanında “İnnema yemuru mesacidallahi..” ile başlayan Tövbe suresinin 18.ayeti sülüs hatla yazılmıştır.

Medrese: Caminin batı yönünde u planlı medrese yer almakta, ortada genişçe bir avlu ve avlunun etrafında kubbeli revaklar ve bunların arkasında öğrenci odaları bulunmaktadır. Kuzeydeki giriş kapısının karşısında sekizgen kasnaklı ve üzeri bir kubbe ile örtülü kare planlı bir Dershane yer almaktadır. Evliya Çelebi’nin Amasya’da bulunan en süslü medrese olarak nitelediği Sultaniye medresesi, 1922 yılından beri İl Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Kütüphanede kitaplar itina ile korunmaktadır. Görevli önce çelik bir kol ile her tarafı çelik olan duvarı kaydırdı ve kitapların ahşap kitaplıklarda korunduğunu, yangına karşı önlem olsun diye bu çelik mekanizmayı yaptırdıklarını söyledi.

İmarethane: Caminin solunda L plan üzerine bina edilmiş, bölmelere kemerlerle birbirine bağlanmış ve her birinin üzeri kubbe ile örtülmüş İmarethane bulunmaktadır. Burada öğrencilere ve fakirlere ücretsiz sabah akşam yemek dağıtılmaktadır.

Maket Amasya Müzesi: İmarethanenin bir bölümü Maket Amasya Müzesi olarak kullanılmaktadır. 1914 yılında çizilmiş bir resim örnek alınarak maket yapılmış, efektlerle ve ışıklarla anlam bütünlüğü sağlanmış, kubbeye gece karanlığı verilmiş, gökyüzüne ay ve yıldızlar serpiştirilmiştir. Müzenin rehberi lazer ile bizlere tarihi ve fizikî mekânları gösterdi.

Şadırvanı resimlerle tezyin etmişler.  Üzerinde sülüs hatla yazılmış “ölmeden önce namazda acele et. Yine ölmeden önce tövbe et” mealinde ibareler bulunmaktadır.

Saraydüzü Kışla Binası: Binayı dışarıdan gördük. İçeri girmedik. Rehberimiz kulaklık vasıtasıyla bize bilgi verdi. Mustafa Kemal 19 Mayıs’ta Samsuna çıkınca Mülki amirlere bir genelge göndererek protesto telgrafı çekmelerini emretmişti. Haziran ayında Amasya’ya gelen Mustafa Kemal, 21-22 Haziran 1919’da Amasya Genelgesini Saraydüzü Kışla Binasında hazırlamıştır. Mustafa Kemal burayı bir müddet üs olarak da kullanılmıştır. Saraydüzü Kışla binası aslına uygun olarak Yeşilırmak’ın kıyısında yeniden yapılmıştır.  Bina, Cumhuriyet dönemine ait eserler ve bazı belgelerin sergilendiği bir müze olmasının yanı sıra bir kültür merkezi olarak da kullanılmaktadır.

Yıl boyunca açık olan Saraydüzü Kışlası’nda Mustafa Kemal’in Amasya’ya gelişi, karşılama heyeti ve Amasya Tamiminin yayımlanmasını anlatan rölyefler ve heykeller ile bu döneme ait bazı belgeler sergilenmektedir.

Saraydüzü Kışla Binası, bir adet amfi tipi salonu, sergi salonları ve toplantı odalarıyla günümüzde bir kültür merkezi olarak kullanılmaktadır. Amasya İl Kültür Müdürlüğü tarafından işletilen Müze’ye giriş ücretsizdir. Ziyaretçilerin amatör makinelerle fotoğraf alabilmelerine izin verilmektedir.

Saat Kulesi:  Hükümet konağının solunda, köprünün hemen yanında ilk defa 1865 yılında Amasya Valisi Ziya Paşa tarafından yaptırılan Saat Kulesi 1944’te köprünün yeniden inşası sırasında yıkılmıştır. 2002’de yeniden yapılmıştır.

Rehberimiz, Saat Kulesinin Amasyalılar için ayrı bir anlamı ve önemi olduğunu anlattı. Kuşaktan kuşağa aktarılan bir hikâyesi vardır. Hikâye şöyle: Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Merzifon’a yerleşen İngiliz birlikleri halkı tahrik etmek ve karışıklık çıkarmak üzere bir takım faaliyete girişmişlerdir. Amasya’ya gelen iki İngiliz subayı Mondros Mütarekesinin 4. Maddesini gerekçe göstererek Amasya Cezaevindeki bütün mahkûmların serbest bırakılmasını isterler. Başta Mutasarrıf Sırrı Bey olmak üzere hapishane müdürü ve Komiser İsmail Efendi İngilizlerin isteklerine boyun eğmezler ve iki subayın derhal Amasya’yı terk etmesini isterler. Çaresiz Amasya’yı terk eden İngiliz subayları ertesi gün İngiliz Temsilcisi Solter’le birlikte mutasarrıfı tevkif etmek üzere tekrar Amasya’ya gelirler. 

Bu arada bir gurup İngiliz askeri Saat Kulesi’nin kapısını kırarak kuleye çıkarlar ve kulenin tepesindeki Türk bayrağını indirip İngiliz bayrağı asarlar. Bu olay Amasya’da büyük bir tepkiye yol açar. Meydana toplanan kalabalık isyanın eşiğindeyken şehrin ileri gelenlerinden Müftü Hacı Tevfik Efendi ve Kadı Ali Himmet Efendi, Hoca Bahaeddin Efendi ve Vaiz Abdurrahman Kâmil Efendiler tam zamanında yetişerek halkı sakinleştirirler. Şehir halkı, Amasya’da kargaşa çıkarmak isteyen İngilizlerin oyununa gelmekten şehrin eşrafının yardımıyla bu şekilde kurtulur. Halk çok öfkeli ve üzgündür. Gözyaşlarını tutamayan Kadı Ali Himmet Efendi’nin üzüntü ve öfkeyle; “Allah büyüktür, bizim gibi asil bir milletin memleketinde yabancı bayrağı dalgalanamaz.” Diye sesini yükselttiği sırada hiç beklenmedik bir uğultu yükselir. Aniden çıkan fırtına herkesin korkuyla yere yığılmasına sebep olur. Kısa süren bu fırtına, Saat Kulesi’nin tepesinde dalgalanan İngiliz bayrağını paramparça ederek Yeşilırmak üzerine savurmuştur. Ayağa kalktığında olan biteni gören Amasya halkı mutluluğa gark olur.

Gördükleri bu inanılmaz olay karşısında İngiliz askerleri Hükumet Konağına sığınırlar. Halk ise kuleden indirilen Türk bayrağını besmele ve tekbir sesleriyle tekrar yerine asar.

Gök Medrese’nin içine girmedik. Müzeye giderken yolda rehberimiz gösterdi ve anlattı. Cami, medrese ve türbeden oluşan külliye 1267 yılında Amasya valisi Seyfeddin Torumtay tarafından yaptırılmıştır. Sekizgen biçimli türbe kasnağındaki mavi sırlı tuğlalardan dolayı Gök Medrese adını almıştır.

Hem cami hem de medrese olarak kullanılan dikdörtgen planlı yapının duvarları kesme taştan örülmüştür.  Caminin büyük beşik tonozlu eyvanlı bir giriş kapısı vardı. Ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden olan kapısı Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Saat 12-13 arasında Kral Mezarlarını gezdik. Gurubun hepsi yukarı çıkmaya cesaret edemedi. Bir kısmı aşağıda, şehrin eski kurulan mekânlarını gezdi, bir gurup da yukarı çıktık. Hepsi aynı olduğu için sol tarafta bir tane mezarı gezdik. Mezarı yay şeklinde oymuşlar, araya bir dehliz oyarak ikinci bir oda ya defnetmişlerdir. Oyma işi iki kere tekrarlanmış, kayadan akan sular mezara girmesin diye suyolu yapılarak akıntının dışarı çıkması sağlanmıştır. Danişment Ahmet Gazi’nin Amasya’yı fethedince cenazeleri kaldırttığı rivayet edilir. Mezara giderken kubbesi yıkılmış ve sadece duvarları ve bölmeleri kalmış Osmanlı Hamamı kalıntılarını da gördük.

Saat 13.00’de Beyazıt camiinde buluşarak namazlarımız eda ettik. Kumanyalarımızı yedikten sonra Darüş-Şifa’yı ( Bimarhaneyi) gezdik.

Darü’ş-Şifa (Bimarhane): Bimarhane’yi İlhanlı Hükümdarı Olcayto Han, 1308 yılında eşi Uldız (Yıldız) Hatun adına yaptırmıştır. Karşılıklı iki eyvanı, eyvanların arasında iki tarafı revaklı avlusu ve revakların ardındaki tonoz örtülü odaları ile klasik Selçuklu Açık Avlulu Medreselerine uygun bir Tıp Medresesidir. Giriş cephesi, eyvanlar ve revak kısımları kesme taştan, diğer kısımları ise moloz taştan yapılmıştır.

Birçok değerli hekim yetiştiren şifahanenin en eski hekimi Amasyalı Sabuncuzade Şerafettin bin Ali’dir. On dört yıl burada hekimlik yapan Sabuncuzade 1465 yılında hazırladığı Kütabü’l- Cerrahiye’-i İlhaniye adlı minyatürlerin de yer aldığı kitabını Fatih Sultan Mehmet’e takdim etmiştir. Müellif eserini Türkçe olarak kaleme almıştır. Yılan zehrine karşı panzehri bulan ve uygulayan ilk hekimdir.

Devrine göre olağanüstü gelişmiş yöntemlerle hasta tedavilerinin gerçekleştiği, ameliyatların yapıldığı, tüm bu teknik ve uygulamaların öğrencilere eksiksiz anlatıldığı bir eğitim hastanesidir. Öğrenci odalarında ve hasta odalarında duvarlara asılan minyatürlerden hastaların nasıl tedavi edildiği bize bir fikir vermektedir. Eyvanın birinde saz takımı vardır. Burada musiki eşliğinde hasta tedavi edilmektedir. 1939 depreminde büyük hasar gören bina 1992-97 yılları arasında büyük ölçüde bir onarım geçirmiştir. O günden bu yana Darüşşifa, belediye konservatuvarı olarak müzik eğitimine devam etmektedir.

Azeriler Camii: Amasya’ya giderken yolda bir arkadaşımız Aşık Nigari’den bahsetmişti. Gerçek adı Hamza olan aşığın, öğrenim gördüğü sırada Nigâr adlı bir kadının çok desteğini gördüğü için vefa ve minnet duygusunu ifade etmek üzere onun adını mahlas olarak kullandığını belirtir. Şirvanlı Şeyh Hacı Mahmut Efendi tarafından Azerbaycanlılardan ve Amasya’da yaşayan Azerilerden Şeyhi  Mir Hamza Nigâri adına para toplayıp bir cami yaptırdığını, türbesinin de camini yan tarafında bulunduğunu; eğer orayı ziyaret etmezsek Konya’ya gidip  Hz. Mevlana’yı ziyaret etmeden dönmüş gibi olacağımız söylemişti. Başkanımız Ahmet Köseoğlu da programda olmamasına rağmen 15 dakikalık bir zaman ayırdı.

Cami, 1873- 1895 yılları arasında yapılmıştır. Mir Hamza Nigâri adına sevenleri ve müritleri tarafından yapılmıştır. 1886 yılında Harput’ta vefat eden Hamza Nigârî’nin cenazesi vasiyeti üzerine Amasya’ya getirilip bir evin bahçesine defnedilmiş, daha sonra Hacı Mahmut Efendi tarafından mezarın üzerine bir türbe yapılmış, yanına da cami inşa edilmiştir.

İkindi namazından sonra bir saat kadar bizleri başkanımız Amasya’da serbest bıraktı. İsteyen sahilde oturdu, dinlendi dileyen alış veriş yaptı.  Saat 18.30 sularında Tokat’a hareket ettik.