Poyraz ekmeğini çok yemiş atalarımız

İnsanoğlunun bazılarının ekmek nimetine karşı saygısının azaldığı ve eskiden olduğu gibi değer verilmediğini görüyoruz. Bu kuraklık ve yokluk sanırım bir uyardır bizlere.

Yaşlanan dünyamızda ne yazık ki, son yıllarda yaşanan iklim değişikliği ile bazı bölgeler aşırı yağış ve sellerden dolayı. Bazı bölgeler ise kuraklıkla mücadele ediyorlar sonumuz hayrolsun.

Şöyle bir tabir vardı eskiden rençperlik yapan atalarımızda… Bu güzel tabir her şeyi anlatıyor sanırım... “Tarlanın taşlısı kızın saçlısı, öküzün inmek başlısı çok iyi ve çalışkan olur” derlerdi.

Ülkemizin bazı kesimlerinde bilhassa buğday ambarı tabir edilen İç Anadolu’da son birkaç yıldır ara ara da olsa kuraklık tehlikesi baş göstermekte yağışlar azalmakta, adeta günü kurtarırcasına kıt kanaat teknolojik destekler ile tarımda sulama yapılabilmektedir. Rabbimize şükürler olsun.

Bu bir küresel ısınma neticesi midir, mevsimsel değişiklik midir, bilemiyoruz… Ancak Cenab-ı Allah bilir ama bir yağış kıtlığı olduğu meydanda. Gerek kış kar, gerekse güz yağmurları zamana göre yeterli değil… Tarım teknolojisinin çok gelişmiş olduğu günümüzde yer altı sularının ne yazık ki şimdiye kadar hoyratça kullanıldığı ve nimete değer verilmediği düşünülürse rabbimizin kullarına bu yağmursuzluğu, karsızlığı bir uyarı niteliğinde olduğu düşünülebilir.

Ben 6-7 yaşlarında iken büyüklerimizin bir sözünü hatırlarım. Söz yağış azlığı veya yokluğundan açıldı mı ki, o yıllarda karlar yağmurlar bol yağardı. Kışlar çok kar lı ve çetin geçerdi. Ona rağmen büyükler “Ne oldu canım, durun bakalım dereyi görmeden paçaları sıvamayın, çok şükür rabbimize kar yağmuru mevsiminde az çok veriyor. Öyle karamsar olmayın, siz daha ne gördünüz bizler neler gördük neler, hiç yağmur yağmadığı 7 sene kuraklık olduğu kıtlık geldiği oldu. Bizler poyraz ekmeği ile beslendik” derlerdi.

Bu sözün ne demek olduğunu çok merak ederdim. 1323 Rumi 1907 Miladi doğumlu merhume bir akrabamız vardı, adı Fatma idi. Bu sözü çok kullanırdı. Bir gün sordum “Fatma Yenge poyraz ekmeği ne demek?” O hanımanne derin bir iç çekerek başladı anlatmaya: “Guzum Ismayıl ben 7-8 yaşlarında varıdım allehem. Babam sabah ekin ekmek için öküzleri salıp giderken büyük bir hüzün ile anama ‘Garı bu yıl yine poyrazın esmesine muhtacız. Allaha şükür ki poyrazı çok gören bir iki belik tarlamız var. Yoğsam nöğürürdük bunca horantayı, malı maşatı nasıl beslerdik. Tarlalarda kuraklıktan dolayı ekin olmayyor ekinler tarlada telef olup gazele dönüyor”  ha birde taşlı (Çakıl) tarlamız olsa öyle tarlalarda içersinde olan çakılların gece aldığı nem ile toprağı toprak ta azda olsa ekinleri beslerdi. Allah sonumuz hayır etsin dili yok ağzı yok mallara acısın derken bizleri de bir korku sarar aç kalacağız diyerek ağlaşırdık gardaşlarımla” derdi.

O yıllar çocukların ebeveynlere soru soramadığı, çok konuşamadığı, fikir beyan edemediği, ederse ayıp karşılandığı yıllardı. Ama ben ailemde ve çevrede çabuk okuyup yazma öğrendiğimden sevilen biri idim. O yüzden Fatma yengeye ben üsteledim. “Yenge şunu iyice anlat” deyince, “Guzum su yok, yağmurlar yağmayyor. Köklü derinden gelen akarsularımız da ancak içmeye, çamaşıra bulaşığa yetiyor. Ekin, bostan sulamak nirdee?! Onun için köyümüzün arazisinde bol rüzgar tutan gediklerdeki ve taşlı olan tarlalara ekin ekerdi bubam. O ekinler esen poyrazın tesiriyle bir de tarla taşlı ise (Taşlı tarla derken bazı tarlalarda bol çakıl olur işte bu toprağı çakıl ile karışık tarlalar ekini beslermiş) ekin rutubetle beslenerek boyu çok uzamasa da başakları doldururdu. Hayvanlarımızın yiyeceğini ise Dağlardan kestiğimiz meşe yapraklarını kurutarak, yabani dikenleri ve otları biçerek düğenle sürüp diken samanı yapıp beslerdik.  Bizden öncekiler de bu gibi kuraklıkları yaşamışlar. O yıllar daha uzun sürmüş. Meşe ağaçlarının kabuklarını öğütüp yediklerini hatta açlıktan çok ölen çok insan olduğunu söylerdi atalarımız” diye anlatmıştı rahmetli Fatma yenge…

O’nun anlattığı yıllar bundan 100 yıl öncesine tekabül ediyor. Acaba o yıllarda böyle bir kuraklık yaşanmış mıdır tarih doğru mudur bilinmez ama doğruysa insanın aklına şu geliyor acaba yüzyılda bir tarih tekerrür mü ediyor diye endişesi vardır insanların. Yalnız şu var ki karamsar olmak rabbimizden umut kesmek Müslüman’ın işi değildir.

Rabbimiz bir nimet kapısını kapatırsa mutlaka bir nimetin kapısını açıverir kullarına. Yeter ki bizler ona iyi kulluk yapalım, bunu derken şu duayı da unutmayalım: Allah devletimize milletimize zeval vermesin, birlik ve dirliğimizi bozmasın, işte 200 yılın hayalini gerçekleştiriyoruz, artık eskisi gibi su akar insanlar bakar devri değil… Şimdi su akar devlet bağlar diyoruz.

Bakın asırlar boyu dağların zirvelerinden fışkırarak vadilerden denizlere akıp giden suların önünü Bağbaşı, Bozkır ve Avşar barajları ile bağladık. Artık bu sular ülkemizin tahıl ambarı Konya ovamıza akıp toprakları serinletip hayat veriyor. Bu sular ile inşallah içme suyundan arta kalırsa ekin ekip can bitireceğiz. Diye ümit ediyorduk ama ne var ki bu dağlardan aşırıp ovaya indirilen su bile taşıma suyla değirmen dönmez misalini anımsatıyor bu yılın uzun süren kurak ikliminde.

Hele şu son yıllarda ço değişik bir kış ve bahar yaşıyoruz ama yine O yüce Mevladan ümit kesmiyoruz ve bol bereket vereceğine inanıyoruz. Yaşanan kuraklığın göllerin kurumasına denizlerin çekilmesine sebep olduğu aşikar. Ama her şeye rağmen karamsarlık yok, Allah dost, toprak post. Devletimizin son yıllarda yine büyük çalışmalar ile bağladığı göletler ve havuzlar ile insanların bu konuda daha iyi bilinçlendirip o hoyratça sulamadan vazgeçip hem daha kolay olan hem iktisatlı olan damlama sulama ile yapılmış olsun. Benim de yıllarca zor şartlar da tarım yaptığım dağ köyü olan köyümde bile damlama sulama yapılmasını görüp çok imrendim. Ancak bu yıl öyle bir durumdayız ki o yazın kullanacağımız göletlere bile Damla su düşmüyor. Henüz zamanı geçmiş değil Allah bol yağmurlu bereketli ürünler nasip eder cümle çalışan yetiştiricilerimize. Ayrıca, bugün parti pırtı davası değil birlik beraberlik olma zamanı. Çünkü ülkemiz üzerinde oynan oyunlar, su savaşları bile kapıda görünüyor. Vatanını seven herkes bu tehlikeyi göze alıp ona göre ülkesine sarılmalı birbirine küsmemeli buğz etmemeli ardın gıybet etmemeli çünkü Allah bunları sevmez..