Stratejik düşünebilen organizasyonlar gelecekte hedefledikleri projeleri için operasyonel kabiliyetlerini de planlamışlar.
Bu bir şirket olabildiği gibi bir belediye ya da bir devlet de olabilir.
Düşünün bir gün yurt dışında bir yatırım yapacaksınız ve bu yatırım ile dünya şirketi olma yolunda bir adım atmış olacaksınız. Bu yatırım size stratejik güç kazandıracak, hatta küresel şirket kapı aralayacak;
Bu projeye hazırlanıyorsunuz, teknik insan kaynaklarınızı henüz planlamamışsınız.
Projeyi yürütebilecek ekipmanlarınız yeterli değil.
Küresel operasyonlara uygun finansal kaynaklarla henüz bir bağınız yok.
Bölge hakkında yeterli çalışma yapmamışsınız.
Hatta bütün bunları yurt içinde çok da başarılı bir firma olarak yapıyorsunuz.
Ve ulusal ticaret davranışları konusunda bile henüz yetkin değilsiniz.
Yurt içi insan kaynaklarınız ve çevresi geleneksel iş kalıplarındaki başarıları ile göz dolduruyor ama ulusal operasyonlara hazır değil.
Bu seviyede bir bütçeleme çalışması yapmamışsınız.
Ve bu seviyede yönetim becerileriniz henüz gelişmemiş.
Uluslararası tedarik ve satışın iletişim diline hâkim değilsiniz.
Mesela gemi taşımacılığı, liman işlemleri, konteyner taşımacılığı, konularda beceriniz sadece duyduklarınız kadar.
Küresel riskler konusunda hiç çalışma yapmamışsınız.
Riski paylaşabileceğiniz ya da minimize edebileceğiniz partnerleriniz oluşmamış.
Mevcut personelinizin böyle bir yatırımda davranışlarını ve olaylar karşısındaki durumunu net ölçmemişsiniz.
Yani bir başlayalım da bir şekilde çözeriz mantığındasınız.
Hatta ulusal kabiliyetlerinizin böyle bir projede yeterli olacağını düşünüyorsunuz.
1980’li yıllara kadar ülkemizin konumu bu durumdaydı.
Devletimiz bu yıllarda da bu bakış açısı ile yönetiliyordu
1980’li yıllarda şirketlerimizin de büyük bir çoğunluğu bu durumdaydı.
Zaten 1980’de ihracatımızın 2.9 milyar dolar seviyesinde olması durumu gösteriyordu.
İçine kapanık bir devlet ve toplum anlayışımız vardı.
Rahmetli Özal iş adamlarımızı uçaklara doldurur ülke ülke gezdirmeye başladığında kamuoyunun etkili yönlendiricileri fakiriz ama uçakla ülke ülke geziyoruz diye bu açılımı küçümser hatta şikayet konusu yapardık
Devlete alınan uçaklar ile alay edildiği yıllar.
Hatta bizzat Özal’ın kendi partisinin İl başkanları toplantısında Gaziantep Adana Otoyolu projesini rahmetli Özal açıkladığında İl başkanlarında bazıları;
Sayın başbakanım halk aç bize iş lazım bu kadar lüks otoban israf değil mi diye çıkıştığında;
Özal; geleceğin iş yerleri büyük fabrikaların kurulup işletilebilmesi için bu yollara ihtiyaç var dediğinde o iş adamları daha bunun ne demek olduğunu anlamamışlardı.
Şimdi bu otoyol doğu ve güneydoğunun yatırımlarını limanlara ulaştırırken yetersiz kalıyor. Bölge şehirlerinde Organize sanayi bölgeleri yetmiyor.
1980 yılların başında deselerdi ki Basra –Ovaköy (Türkiye) Kalkınma yolu projesini yapacağız bize yol için müteahhit lazım deseydik bu işi yapacak müteahhit bulamazdık. Bizimkiler konut yap para kazan, devlet ihalelerinden vurgun yap düşüncesinde olan şirketler konumundaydı.
Bugün Basra-Ovaköy Kalkınma yolu projesini hazırlayıp uygulayabilecek kapasitede devletimiz ve o proje operasyonunu gerçekleştirecek kabiliyette firmalarımız var.
Somali’de petrol çıkarabiliyoruz.
Mavi Vatan ile Libya petrollerine yüzde otuz ortak yatırım yapabiliyoruz
Aziz Yıldırım’ın sahibi olduğu firma Katar’da çok büyük askeri gemiler yapıyor.
Uluslararası deniz ve hava limanları işletmesi yapan firmalarımız.
Savunma Sanayi firmalarımızla, Pakistan, Ukrayna, İtalya ile stratejik yatırım ortaklıkları yapan firmalarımız
Ülkemizin küresel ekonomide daha güçlü operasyonel kabiliyet kazanmasında önemli yeteneklerini temsil ediyorlar.
Ve biz bu seviyeye gelirken bir kısım çevreler ne işimiz var oralarda diye halkımızı yanıltıcı algı yönetimi yapıyorlardı.
2001 yılında Arnavutluk Büyükelçiliğinde bir resepsiyonda Ticaret ataşesi arkadaşımla bir Yahudi iş adamı ile sohbet ediyorduk. Ticaret ataşesi arkadaşımla deneme amaçlı bir soru sorduk. Türkiye’deki bor madenleri konusunda ne düşünüyorsunuz? Dedik.
Yahudi iş adamı; bu konuyu çok abartıyorsunuz demişti…
1980’den günümüze küresel piyasalarda şirketlerimiz küresel kabiliyetlerini geliştirirken aynı zamanda devletimizin de küresel stratejik operasyonlarını güçlü bir şekilde yürütebilme kabiliyetine kavuşturuyorlar…
Düşünün G 7 zirvesine konuk olarak davet edilmiş bir devlet başkanısınız ve küresel bir proje konuşuluyor; bu projeyi biz yapabiliriz deme özgüveninin ne demek olduğunu bir düşünün.
24 Ocak Kararlarında Kaya Erdem ve Turgut Özal ekibi bu küresel yapıdan 500 milyon dolar kredi alabilmek için İMF ile neler konuştular neleri ipotek etmişlerdi.
Küresel kabiliyet kazanan şirketlerimiz, devlet yapımız, bürokrasimiz ile şimdi küresel oyun kuran bir devlet haline gelmemiz elbette bir uzun bir zamanın ve çabanın ürünü.
Her olayı zamanına göre değerlendirmek lazım.
Kendisi uluslararası operasyonlara çok uzak Türk şirketleri bugün küresel operasyon kabiliyeti ile devletinin küresel operasyonlarında güç kaynağı olmuş.
Bugün hala ulusal ekonomide bile operasyonel kabiliyetleri henüz olgunlaşmamış, olgunlaşamamış şirketlerimizin son 45 yıllık ekonomi tarihimizi doğru okumaları lazım.
Öncelikle stratejik operasyon kabiliyetine erişecek bir organizasyon ve bu organizasyonu sevk ve idare edecek insan kaynakları.
Tabi ki yerel ve bölgesel alışkanlıkların etkisinden kurtulmuş bir karar verme gücüne sahip yönetim kurulu ve tavrı bu gelişmenin önünde en büyük engel
Yoksa ülke küresel operasyonlar yaparken yerel alışkanlıklar içinde boğulan işletmelerimizin silkinmesi lazım…
İşletmeler özellikle oprasyonel kabiliyetlerini arttırmadan büyük projelere kalkışmamalılar.