Alışkanlıklar değişiyor, bu durum; insanlık için iyi midir yoksa kötü müdür?

Gelenekler değişiyor, bu durum; insanlık için iyi midir yoksa kötü müdür?

Ekonomik şartlar değişiyor, bu durum; insanlık için iyi midir yoksa kötü müdür?

İhtiyaç kalemleri değişiyor, bu durum; insanlık için iyi midir yoksa kötü müdür?

Yaşam alanları değişiyor, bu durum; insanlık için iyi midir yoksa kötü müdür?

Köylerden şehirlere yığılmalar haddini geçti, bu durum; insanlık için iyi midir yoksa kötü müdür?

Teknoloji, ardından yetişilemez bir hızla ilerliyor, bu durum; insanlık için iyi midir yoksa kötü müdür?

Eğitim politikalarında sürekli bir değişim, sürekli bir gelişim göze çarpıyor, bu durum; insanlık için iyi midir yoksa kötü müdür?

Bu soruları daha da çoğaltabilir, iyiliğini ya da kötülüğünü kendimizce yorumlayabilir, her iki kanaldan da insanları ikna edici gerekçeler sunabilir veya tepki alıcı açıklamalarda bulunabiliriz.

Eğitimin değişmesi, gelişmesi hususunda menfi yönde sözler etsek mesela, “acaba eğitim düzeyinin yükselmesi insanlık adına iyi mi yoksa kötü mü neticeler verdi?” sorusu ne kadar anlamsız ve lüzumsuz bir soru gibi karşımıza çıkıyor ilk bakışta. Şimdi “şeytanın avukatlığını yapalım” ve bu konuda olumsuzluk içeren birkaç cümle sarf edelim. Elbette bu konular; sosyal bilimcilerin, psikologların, tarihçilerin, istatistikçilerin, antropologların, pedagogların ihtisas alanlarına giriyor. Ancak bu ihtisaslara sahip olmayan başka insanlar da bu yeryüzünün paylaşımcıları olduklarına göre onların da bu konularda söz söyleme hakları vardır diye düşünüyorum.

Yeryüzünde mevcut bütün ülkelerde eğitim düzeyleri tarihi sürece paralel olarak gelişti, yükseldi ve bunun sonucu olarak da insan hayatını kolaylaştıran, insanlığa faydalı birçok yeniliklerin günlük yaşamımıza girmesine sebep oldular.

Neredeyse aklımıza gelen her türlü ürünü atık insan eli değmeden üretebilecek makineler yaptılar. Hatta topraksız ürünler üretme imkânına bile kavuşturdular insanlığı.

Bunların hepsi eğitim seviyelerinin yükselmesi sayesinde insanlığın hizmetine sunuldu. Ancak bu yeniliklerin hepsi insanoğlunun istifadesine olumlu etki ile yansımadı.

İlk önce insanoğlunun toprakla irtibatı koparıldı. Güneşten uzaklaştırıldı. Yeşil ile haşır neşir olmasının önüne engeller konuldu. Temiz hava ile bağı kesildi. Tabiat, insanlığa adeta  küstürüldü.

Bundan başka neler yaptı? Aile bağları arasına mesafeler koydurdu. Akrabayı akrabadan, köylüyü köyünden ayırdı. Atasözlerimizi yok etti. “Komşunun külüne muhtaç” olmamak üzerine yeni tasarımlarla komşuluk ilişkilerini yok etti. Böylelikle güya toplu olarak yaşadıkları halde toplu yaşama kültürünün estetiğini bozdu.

Özlem gibi, hasret gibi, gurbet gibi mefhumlarla birlikte sevgiyi, sevdayı, aşkı bitirdi. Bu duyguların olmadığı yerde elbette boşanmaların oranı da yükselirdi, kadın cinayetleri de artardı, maddi nedenlere dayalı hukuki işlemler de çoğalırdı, hapishaneler de dolardı.

“Çağın hastalıkları” tabiri de günlük yaşamımıza çöreklenir, insanlığın baş düşmanı kesilirdi. Egzoz gazları, fabrika atıkları, lağım suları karadeliklere neden olur, ne kışa kışlığını ne de yaza yazlığını yaşatmazdı.

İnsanoğlunun yine insanlığı yok etmeye odaklı faaliyetleri hep bu eğitim neticesinde elde edilen teknolojinin  “kazandırdığı” mı desek, “kaybettirdiği” mi desek, “nimeti” mi desek, “külfeti” mi desek, en iyisi “gerçeklikleri” deyip konuyu geçiştirelim. Geçiştirmesek de elden gelen bir şey de yok zaten.

Biz insanlar “eğitim” konusunu hep “pozitif ilimler” olarak gördüğümüz hep teknoloji, savaş araç ve gereçlerinin geliştirilmesine kullandığımız sürece, insanlığımızı, maneviyatımızı, değerlerimizi, insanlık kültürümüzü göz ardı ettiğimiz sürece maalesef yazımın başında sorduğumuz soruların hep ikinci kısmını doğrular duruma geleceğimizden hiç şüphem yoktur.

Dünyadaki tek amaç, insanın yaşamasına odaklı, onun refahına, huzuruna yönelik olmalı iken maalesef dünyadaki egemen güçler ellerine geçirdikleri eğitim araçlarını, teknoloji araçlarını diğer insanların öldürülmesi üzerine kullanıyorlar ve artık öyle ki biyolojik silahlar üreterek insanlığın başına bela ediyorlar. Bunlar hep eğitimin, teknolojinin gelişmesi ama bu imkânların insanlığın aleyhine kullanılması yüzünden oluyor.

Hâlbuki bizim kültürümüz; Şeyh Edebali’nin dediği gibi; “insanı yaşat ki devlet yaşasın”  iddiası üzerine kurulu bir kültür idi.

Aslında bu söz, “insanı yaşat ki, dünya yaşasın” anlamı da taşırdı.

Egemen güçler bu sözün derinliğini anlarlar m ki?

Ne gezer...