Önceki yazımızda “işsizliğin insanın çölleşmesi olduğundan”  dem vurmuştuk. Bu yazımızda, kişi için bu marazdan kurtulmanın öncelikle bir zihniyet meselesi olduğu üzerinde duracağız.

Öncelikle insan, işin hayatî önemde olduğunu bilecek, bu sorumluluğu hissedecek  ve hayatın her safhasında işe yatkın olacak. Kadim medeniyetimizde var olan “en hayırlınız , topluma en faydalı olanınızdır” düsturuna uygun  hareket edecek. “Bir işi ancak o işi yapan bilir” anlayışıyla işi yapmanın “en etkin öğrenme” olduğunun bilincinde olacak. Bir iş yapmak için “ben şuyum, ben buyum; bunun için mi onca sene okudum” gibi psikolojik eşiklerin insanı geri bıraktığının, ayağında pranga olduğunun farkında olacak.

Çok meşhur bir iş adamının Mühendislik talebesiyken, arkadaşları ile İstanbul’un o zamanlar sayfiye yeri sayılan bir semtinde   gezerken bir villa sahibin “gençler, bahçede ayrık otlarının temizlenmesi gerekiyor, yapar mısınız” dediğinde, diğer arkadaşlarının “Amca, biz Mühendislik talebesiyiz, bu iş bize uygun değil” diye cevaplamalarına mukabil bu iş adamının “Ben yaparım”  yaklaşımı ve sonrasında okul harçlığını çıkarması, arkadaşları staj yeri ve iş  ararken bahçesini temizlediği villa sahibinin  fabrikasında staj yapması, iş bulması ve fabrika müdürlüğüne kadar yükselmesi; farklı bir yaklaşımın nasıl diğer açılımları tetiklediği, takip eden problemleri çözdüğü… ne ibretlik bir yaşam öyküsü değil mi?   Hâkezâ,  bir il Müdürü arkadaşımın sohbetine konu ettiği hocasının, “ Gençler! üniversiteden mezun olduğunuzda, iş beklemeyin, çaycılık bile olsa başlayın. Böylece, kendinizi insanlara benimsetin ve ihtiyaç olduğunda ilk sizi tercih etsinler” öğüdü ne güzel…  Yine, lüks sitede zengin çocukları baba parası yemekle oyalanırken görevlilerin çocuklarının iş hayatına erkenden girip hayatı yaşayarak deneyimleyip, yirmili yaşlarda patron olduklarına, aynı zamanda kendilerini ahlaken de geliştirip daha saygılı, vefalı olduklarına şahit oldum.

Çaycılıktan bahis açılmışken, işyerine çaycı olarak girip işi öğrenip, kendi şirketini kuran ve sektöründe hatırı sayılır bir oyuncu olan başarı hikayeleri realitede mevcut.

Bu yaşanmışlık üzerinden işsizliğin hallinin -her ne kadar sisteme bakan bir boyutu bulunsa da-   öncelikle kişinin zihniyet meselesi olduğunun altını çizmem gerekiyor. Kişi, Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası: Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası “ dizelerini hayat prensibi yapmalı ve “her şey keyfime göre hazır olsun da işe başlayayım”  düşüncesini terk edip bir an önce iş hayatına girmelidir. Bu yolda, başarı kadar başarısızlığın bile eşsiz bir deneyim olduğunu unutmamalıdır.