Peygamber Efendimiz “Hayâ imandandır” buyurur ve“Utanmadıktan sonra dilediğini yap” diye devam eder.

Edep ve Hayâ, insanı hayvandan ayıran en önemli iki özelliktir ve birbirini tamamlar.

Edep ve Hayâ, kişinin yapmış olduğu hata, işlemiş olduğu günah ve suç sayılabilecek işlerden dolayı yüzünün kızarması, pişmanlıktan dolayı utanması, vicdan azabı çekip bir daha yapmamaya yönelmesidir.

Edep, kişinin eline, diline, beline sahip olmasıdır.

Edep ve hayâ, insanı rezil olmaktan kurtaran, fazilete ulaştıran iki önemli ahlâk kuralıdır. Büyüklerimizin sıkça kullandığı “Edep Yahu” sözü, bizleri her ortamda edepli olmaya çağıran güzel bir sözdür.

İnsan öncelikle yaptığı hata ve kusur, işlediği günah ve edepsizlikler yüzünden kendisini yoktan var eden, insanlığından haberdar eden, rızık vererek yaşatan Rabbinden, sonra kendini her an gören meleklerden, çevresindeki insanlardan, ve kendi insanlığından dolayı utanıp, yüzü kızarmalı ve bir an önce o pozisyonundan uzaklaşmalıdır.

Edep ve hayâ insan olmanın, güzel ahlâk sahibi olmanın iki temel unsurudur. Edep ve hayâ yoksunu insanlar, insanlıktan çıkmış, kişiliksiz, hayvanlaşmış, bazen de hayvandan daha aşağı seviyeye düşmüş insan görünümlü varlıklardır.

Hele hayasızlığın ve edepsizliğin toplumda yayılmasını arzu edenler, bunun için çalışanlar, o topluma karşı en büyük saygısızlığı, en büyük ihaneti yapmış olurlar.

Hepimiz insan olarak hata, kusur, suç ya da bir günah işleyebiliriz. Hiçbir insan dört dörtlük, mükemmel değildir. Hatasız kul olmaz. Mevlâna'nın dediği gibi “Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır”.

Yüce Rabbimiz ne kadar merhametli ki, çoğu zaman bizim işlediğimiz hata, kusur ve günahları “Settar” ismiyle örter ve gizler. Açığa çıkarmaz. Bizlerin yüzüne vurup da, bizleri utandırmaz.

Ama bizler öyle mi? Maalesef, hem başkalarının ayıbını araştırır, her yere ilân ederiz, hem de kendi işlediklerimizi başkalarına anlatmaktan zevk alırız. Bir marifetmiş gibi reklâmını yaparız.

Günah ve kusurlarını başkalarına anlatanlar, hem Allah Resulünü, hem de Salih amel sahibi mü'minleri hafife almış, kötülüklerini iyilik, günahlarını sevap, bayağılıklarını fazilet saymış olurlar.

Bu ise, en az günah işledikleri seviyesinde bir pervasızlıktır. Allah bile o işlenen günahı gizlerken, o kişinin işlediği günahı utanmadan anlatması, aşağılanması için ayrı bir sebep olacaktır.

“Bâtılı tasvir, saf zihinleri idlâl eder”kuralınca başkalarına işlemiş olduğumuz günahları anlatmak, hem saf zihinlerin yanlış yollara sapmasına, hem de hakkımızdaki şahitlerin artmasına sebep olur.

Oysa Allah Resulü “Bir kul, bu dünyada başka bir kulun ayıbını örterse kıyamet gününde Allah da onun ayıbını örter”,  derken, başkalarının ayıplarını, kusur ve hatalarını gördüğümüzde örtmemiz, gizlememiz gerektiğini ister.

Tabi ki örtülmesi gereken ve istenen ayıp, kusur ve hata kul hakkıyla ilgili olmayan, zulüm ve haksızlık bulunmayan, söylenilmesi halinde kimseye fayda sağlamayacak türden olanlardır.

Rabbimiz, bizlerden tecessüs etmeyi, başkalarının ayıplarını araştırmayı ve hayasızlığın yaygınlaşması için gayret etmeyi kesin olarak yasaklamış, böyle yapanlara da:

Mü'minler arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu edenlere, işte onlara, dünya ve ahirette can yakıcı azap vardır”(Nûr:29) “ayetiyle, can yakıcı bir azaptan haber veriyor

Günümüzde Edep ve Hayâ yoksunu insanlar ne yazık ki pek çok yoldan, özellikle kitle iletişim araçlarıyla, basın ve yayın yoluyla, sosyal medya dediğimiz Facebook, Twitter, Instagram gibi yollarla, özellikle İnternet aracılığı ile edepsizliği, ahlâksızlığı, hayâsızlığı yaymaya çalışıyorlar.

Bu alanda sanki büyük bir sektör oluşmuş ve bu işten müthiş paralar kazanıyorlar. Amaçları hem kişilerin hem de toplumların kişiliklerini, inançlarını zayıflatmak, insanları köleleştirmek, kendi çıkarlarını yerine getirecek, arzu ve heveslerine kul olmuş bir nesil ortaya çıkarmak.

Bunlar sanki belli merkezlerden emir almışlar gibi çalışıyorlar, insanları yaymış oldukları ahlâksızlıkla ve hayâsızlıkla zehirliyorlar.

Ne yazık ki bazen biz de bu hatalara düşüyoruz, bazen bizler de bu yanlışlıklara alet oluyoruz.

 

                                                          GÜNÜN SÖZÜ

OLMADI DİYE SIZLANDIĞIN DUAYA, GÜN GELİR OLMADI DİYE ŞÜKREDERSİN.

                                                                                             Şems-i Tebrizî