KADIN VE ÇENE
Büyük bir kabristanın giriş yerinde ve yol üzerinde gelip giden herkesin dikkatini çeken bir mezar taşı kitabesi vardı. ... Karı dırdırından öldü. Ruhuna Fatiha yazılıydı.
Mezarlıkta dolaşan iki adam bir çukurda kafatası iskeleti bulmuşlar. Ellerine alıp: Bu kelle bir zengin kellesi mi, fakir kellesi mi? Bu bir padişahın mı yoksa bir divanenin mi? Diyerek aralarında tartışırken iki arkadaştan biri:
-Bu bir kadın kellesi, dedi. Arkadaşı:
-Nereden bildin? Diye sorunca:
-Çenesi aşınmış, cevabını verdi.
Çenemizi başkaları bağlamadan çenemizi tutmak zor...
Hoca'nın elinde bir kitapla acı kahve içmek için uğradığı kıraathanede çeşitli hikâyelerle kadınların çok konuştuğu ballandıra ballandıra anlatılıyordu.
Hoca'nın kulak misafiri olduğu yerde gevezenin biri Hoca'yı dürtükledi:
-Hocam, Nuh tufanından sonra Nuh Peygamberin gemisine zeytin dalı getiren güvercin acaba dişi mi, erkek miydi? Diye sordu.
Hoca, elindeki kitabı kenara koyduktan sonra cevabın kıraathanedeki sohbete münasip düşmesi için şöyle cevap verdi:
-Şüphesiz erkekti. Yoksa dişi olsaydı çenesini o kadar kapalı tutamaz ve zeytin dalını düşürürdü.
KARANLIKTA SAĞ SOL
Nasreddin Hoca'nın gençlik yıllarıydı. Üzüm bağlarıyla meşhur bir arkadaşının davetlisi olarak köye gitmişti.
Akşama kadar bağları, üzüm kütüklerini ve siyah beyaz salkım salkım üzümleri doya doya seyredip toplamağa yardım ettiler. Üzüm çiğnenen havuzlara, kazanlarda kaynatılan, kaynattıkça köpüren pekmeze bakıp köpüğünden asma yaprağını banarak kana kana içtiler.
Güz serinliğinde akşam vakti pekmez kaynatılan ocağın ateşinde aydınlanıp mehtapta sohbet etme zevkini yaşadılar.
Vakit geç olunca yerler düzeltilip kilimdi, çuldu, battaniyeydi ne varsa üstlere çekilip ocağın yakınına kıvrılıp yattılar.
Karanlık bastırmış, ses seda kesilmişti. Hoca'nın arkadaşının kuru yaprakların hışırtısından işkillenip uykusu kaçtı. Kibrit çakıp hışırtıya bakmak düşüncesiyle Hoca'ya seslendi:
-Hocam, dedi. Sağında bir kibrit vardı, uzanıp versene.
Hoca uyku mahmurluğu ile:
-Be arkadaş, karanlıkta sağımı solumu ne bileyim dedi.
MÜNASEBETSİZLİĞİN PAYI
Küçük Nasreddin babası gibi yerinde laflar eder, nükteli sözleriyle arkadaşlarını güldürmekten kırar geçirirdi. Sırnaşık ve gereksiz insanları ise bir lafla hizaya sokardı.
Küçük Nasreddin bir gün köydeki evlerinin damına çıktı. Evlerinin iki tarafı dallarına damdan yetişilebilecek yakınlıkta yüksek kavaklarla çevriliydi. Damda etrafı seyrederek ve yuvakla oynayarak bir müddet vakit geçiren Nasreddin'in küçük su dökesi geldi. Çocukluk hali veya oyun düşüncesiyle merdivenden inip tuvalete gitmeğe üşendi. Evi kuşatan kavakların karaltısında damdan aşağı işemeğe başladı.
O sırada ağaçların arakasından, patika yoldan birinin geldiğini görüp çişini kesti. Adam aşağıdan:
-Niye kestin? Diye sorunca:
-Ya kesmeyeyim de tırmanıp yukarı mı çıkasın, diyerek münasebetsizliğin payını verdi.