HALEP'İN SON ÇOCUK DOKTORU MUHAMMED WASEEM MOAZ'I ÖLDÜRDÜLER
Türk Milleti vicdanlıdır, merhametlidir, mazlumun bu fani dünyadaki tek dostudur; ne çare ki Türk Milleti de rahat ve huzurlu değil, başına örülen çorapları yırtmakla, kuşatmayı yarmakla meşgul. İşimiz zorsa da gücümüz yerinde, ümidimiz hayli yüksektir. İstiklal Harbi'nde olduğu gibi, Kıbrıs Harekâtı'nda olduğu gibi, Marmara Depremi'nde, Van Depremi'nde olduğu gibi seferberiz; tüm zorluklara rağmen! Güvenlik güçlerimizden sonra, en seferber haldeki kurumumuz ise, manevi teşkilatımız olan Diyanet İşleri Başkanlığı'dır. Terör vahşeti 93 camimize zarar verdi, diyanetimiz bu camilerin 60'ını çok kısa zamanda ibadete hazır hale getirdi. Yıkılan 9 cami de yeniden yapılıyor!
Kendi yaralarımızı sararken aklımız ya Filistin'de ya Irak'ta ya Suriye'de ya Azerbaycan'da! Nerede mazlum varsa, nerede ağlatılan varsa aklımız onlarda! Bu devletlerin ve başka küçük-büyük ülkelerin de aklı, Ulu Ülkemiz Türkiye'de ve Türk Milleti'ndedir! Hatta bizi, bizden çok sevmekteler ve bizi bizden daha çok düşünmekteler!
Suriye! Suriye'nin Halep şehrindeki son çocuk doktoru! Gecesini gündüzüne katan bir doktor! Halep Çocuk Hastahanesi ile Kudüs Hastahanesi arasında koşup duran tek çocuk doktoru! Öldürdüler! Irak'a giren ABD, Irak'ta kaç doktor, kaç üniversite hocası, kaç yetişmiş insan öldürdü?!..Öldürdüler ve şimdi de Iraklıların birbirlerini öldürmelerini seyrediyorlar! Bu zamandaki dünya, kötülüklerin en üst seviyede, en alçak halde, en acımasızca planlandığı bir dönemdir!
Halepli doktoru ilk olarak Mehmet Barlas yazdı. Bize çok acı verdi ve bugünkü (01-05.2016) Star'da Sibel Eraslan: Halep'teki son doktoru vurdular! diye yazdı. Saadet Oruç ise, bu rahmetli doktoru; Halep'teki son çocuk doktoru da ölünce! başlığı ile kaleme aldı. Türk'ün vicdanıdır bu!..
Bize üzülmek ve ne yazık ki çare olamamak gibi ağır bir hüzün kaldı!
Asıl acı olan ise, İslam Alemi, yaşanan acılara son vermede de ve yaşatılacak yeni acıları engelleme bilgeliğinden de birlik içinde olabilmekten de hayli uzakta!
Mehmet Barlas: Halep'teki son çocuk doktoru da öldürüldü. (Sabah Gazetesi, 30 Nisan 2016)
Bir kişi öldürülünce bu bir haberdir, binlerce kişi öldürülünce bu istatistik konusu bir sayıdır... Komşumuz Suriye'de de artık ölümler haberlerin değil, istatistiklerin konusu oluyor. Birleşmiş Milletlerin saptamasına göre Suriye'de her 24 dakikada bir Suriyeli öldürülüyormuş.
Kahraman doktor
Önceki gün de Esad'ın bombaları ile yerle bir edilen Kudüs Hastanesi'nde 14 hasta ve üç doktor öldürüldü... Bu istatistikten çıkan haber ise, Halep'teki son çocuk doktoru MuhammadWaseemMoaz'ın da ölenler arasında bulunmasıydı. 36 yaşındaki Dr. Moaz, gündüz Halep Çocuk Hastanesi'nde, geceleri de Kudüs Hastanesi'nde ara vermeden çalışan kahraman ve fedakâr bir tıp adamıymış.
Kıyısı olmayan nehir
Sonuçta bu kahraman doktorun ölümü de istatistik rakamları arasında sonsuzluğa karışacak. Tıpkı bizde Türkiye'nin bütünlüğünü, güvenliğini korumak için teröristlerle mücadele ederken canlarını veren şehitlerimiz gibi bu Suriyeli doktorun adını da sadece yakınları hatırlayacak.
Gündem her zaman şu olmalı:
-Irak bu acıları neden yaşadı ve neden hala da yaşamakta?!..
-Suriye ölüm ülkesi olmaktan tez zamanda nasıl çıkarılır?!..
-Ulu ülkemiz Türkiye terörden, kuşatmadan, kurulan tuzaklardan tez zamanda nasıl kurtulur?!..
Savunmadan saldırıya, endişe eden devlet olmaktan endişe ettiren devlet olmaya, kötüye gidiş korkusu yaşamaktan korkutan devlet olmaya geçmeliyiz!
Konu gündeme gelmişken Güneri Cıvaoğlu'nun, Bir bu eksikti başlıklı yazısından birkaç cümleyi dikkatlerinize sunayım: ( Milliyet 29.04.2016)
Türkiye gündeminin tepesine birden yeni anayasada laiklik tartışması. Ortada yeni bir anayasa taslağı bile yok. İktidarın çalışması sürmekte. Ama...
Sanki Güneydoğu'dan her gün şehit cenazeleri gelmiyor, Kilis'e atılan IŞİD roketleriyle canlarımız yitirilmiyor, canlı bombalar patlamıyor, Meclis'te dokunulmazlık gibi duyarlı oturumlarda yumruklaşmalar olmuyor da... Beyaz zambaklar ülkesindeyiz de oturup Anayasada laiklik olsun olmasını tartışıyor Türkiye. Dahası...
Hukukçuların metni cilalı olsun diye, bir edebiyat yazarı son şeklini verecekmiş. Allah korusun ama tarihten bir sayfayı hatırlıyorum. Fatih Sultan Mehmet Bizans kapılarına dayanmış, gemilerini karadan Haliç'e indirmiş, kentin surları yıkılmakta... O sırada Ortodoks papazlar meleklerin cinsiyetini tartışıyorlar... Erkek mi dişi mi?..
Güneri Cıvaoğlu 'ndan bir not daha: (İkinci Kurtuluş Savaşı mı? başlıklı yazısından.)
Yaşadığımız sürecin Cumhu-riyet tarihindeki en bunalımlı yıllar olduğu görüşleri yoğun. Hatta... İkinci Kurtuluş Savaşı yorumları da yapılmakta. Bu bağlamda Kurtuluş Savaşını hatırlamakta yarar var. İki gerçeğe işaret edeyim: 1- Kurtuluş Savaşı sadece askeri değil diplomatik başarıdır da. 2- Kurtuluş Savaşı'nda yedi düvel denilen işgalci Batı kuvvetlerine yani dış düşmanlara kayıplarımızdan daha fazlasını içteki düşmanlara verdiğimiz bir acı gerçektir.(Milliyet, 30.04.2016)
Son olarak, Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Tuzla Sedef Tersanesi'nde "Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi Anadolu'nun İnşa Başlangıç Töreni"nde yaptığı konuşmadan kısa bir not: Doğu ve Güneydoğu bölgemizde yaşanan çatışmalar bahane edilerek, parasıyla dahi bize satılmayan, verilmeyen silahlar mevcuttur şu anda. Bunlar NATO'ta beraber olduğumuz ülkeler, onu da söyleyeyim. Suriye'deki kriz sebebiyle ülkemize yönelik tehditler devam ederken, terör örgütlerine silah yardımı yapanlar, ne yazık ki dost Türkiye'ye bu desteğini vermiyorlar. Bundan sonra bana diyorlar ki telefonda 'Medya üzerinden bu konuşmaları yapmayalım.' Doğru, medya üzerinden yapmayalım' da terör örgütüne sen ne üzerinden bu silahları gönderiyorsun? Onun için kendimize yetmeliyiz, kendimize yeter hale gelmeliyiz. (Star Gazetesi , 30.04.2016)
-Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz, çok geç kaldıysak da!
Bize parasıyla bile silah vermediler, vermiyorlar, vermezler; aç kalsak bir lokma ekmek, bir yudum su bile vermezler! Bir ol, beraber ol, her şartta güçlü ol Türk Milleti!..
Selam, sevgi ve hürmetlerimle efendim!