Tek tek insanlar, milletler, devletler ve bütünüyle insanlık için öyle zamanlar olur ki, olmayan vicdan hepten yok olur; sevgi, acıma, merhamet, koruyup kollama insanların hayatlarında görünmez meziyetler olur; öldürmeler hızla artar, sıradanlaşır ve en acısı da hayatta kalıp yaşayanlar ölenleri hiç mi hiç umursamazlar, kendilerinin de belki bir süre sonra aynı akıbete uğraması olası olsa bile!

Haykırışlar, gözyaşları, feryat ve figanlar silah seslerine, nerede, nasıl ve ne zaman meydana geldiği belli olmayan patlamalara karışır. İnsanlığın dünyası şimdi böyle bir zamanı yaşamakta. Ne vicdan var, ne acıma, ne koruma kollama, ne de sevgi! Kozasında yaşarken insanoğlu, bunu kendince bir saltanat sanmakta ve bunun sürgit devam edeceğini zannetmekte!

Koskoca Afganistan Rus işgaline uğradığı 1997'den beri perişanlığı yaşamaktadır. Afgan halkından imkanı olanlar, dünyanın her yerinde yaşama savaşı veriyor. Osmanlı toprağı olan Irak ABD'nin 2003'teki işgalinden beri, vicdanı olan hiçbir insanın dayanamayacağı kadar büyük acılar yaşamaktadır. Kaddafi'nin Libya'sı da haketmediği acıları yaşamaktadır. Filistin her zaman büyük acı. Arakan Müslümanlarının feryatlarını duyansa hiç yok! 

İşte bunca acının, feryat, figanın, gözyaşının, acımasızlığın; ayrıştır, çatıştır, böl, parçala ve yut siyasetinin yaşandığı bu zamanda siyaseti çok iyi bilmek gerekmektedir. Üçüncü Dünya Savaşı'nı başlatmak için, insanlığa yaşatılacak maceraların hız kazandığı bu zamanda, siyaseti çok ama çok iyi bilmek; en doğru siyaseti yürütmek varlığımız ve geleceğimiz için hayati önem arzetmektedir.

Acaba siyaseti biliyor muyuz?!..

Bilseydik ABD'nin 2003'teki Irak'ı işgaline bütün gücümüzle karşı koyardık, bunu yapmadık. Şimdi anlıyoruz ki, Saddam kaybettiğinde biz de kaybetmiştik! Kaddafi'nin Libya'sına çöreklenmelerine de en sert şekilde karşı koyardık. Kaddafi kaybetti, biz de kaybettik! Bunlar diktatörlerdi öyle mi, iyi de bu dünyada kim baki ki, bu ülkelerin halkı elbette ki daha iyisini başına geçirmeyi günün birinde aklederdi. 

Siyaseti bilseydik garantörü olduğumuz ve savaşarak kazandığımız KKTC'yi müzakere konusu yapmazdık. Ola ki, aleyhimize olan şartları kabul edersek, KKTC'yi kendi elimizle yıkmış ve çok da uzak olmayan bir gelecekte adamızdaki yurttaşlarımızı da katliama maruz bırakmış olacağız.

Siyaseti de, ekonomiyi de bilseydik başta bankalarımızı olmak üzere,  yılların sanayi kuruluşlarını yabancılara özelleştirme adı altında satmazdık; toprak satışına yolaçmazdık!

Siyaseti bilseydik; neredeyse hergün birçok milli aydının kaleminden iç çatışma, iç savaş korkularını konu alan yazılar yazılmazdı. Dış tuzaklı müdahalelere bu kadar açık hale gelmezdik. Sevgimizi, dirliğimizi, birliğimizi bozacak menfilikler yaşamazdık; Camii varken, Cemevi olmazdı. Eğitimde bu kadar büyük gerileme yaşamazdık. Vasıflı insan sayımız, nüfusun tamamını kapsardı. Bizim de İngiliz Eton koleji gibi yüksek kalitede liselerimiz olurdu. Köyleri bu kadar hızlı ve toptan terk etmezdik. İstanbul, yaşanmaz bir şehir haline gelmezdi. Cezaevleri bu kadar çok ve tıka-basa dolu olmazdı!

Petrol denizi üzerinde yüzen bir ülke olduğumuzu söyleyenler ve yabancılarca kapatılan petrol kuyularını mahkeme kararlarıyla açtırıp işletilmesini sağlayanlar öldürülmezdi ve biz, yurdu, baştan başa sondajla delip, ne yapıp-edip petrolü bulup çıkarırdık.

Siyaseti bilseydik terör bu kadar büyük boyuta erişemezdi.

Siyaseti bilseydik, ağır bedeller ödemeden her zaman ve her şartta  milli bir siyaset izlerdik. Şimdi milli politikalar peşpeşe icra edilmekteyse de ödenen bedeller çok ağır oldu ve bundan sonra ödenecek bedeller de çok ağır olacağa benziyor.

Ulu ülkemiz Türkiye'miz; ulu ve dualı Türk Milleti için her kim ki, her zaman ve her şartta milli olanı, doğru olanı, hayrımıza olanı yapma azmindeyse, Allah, onun yar ve yardımcısı olsun! Allah; milletimizi, vatanımızı, devletimizi korusun!

Selam, sevgi ve hürmetlerimle efendim!