Hemen her gün yeni bir badire ile uğraşıyoruz, altından kalkıyoruz ama bu badirelerden temelli kurtulamıyoruz. Demokrasi tarihimizde çok sayıda parti kurulmuş, kimisi tek başına, kimisi de koalisyon kurmak suretiyle iktidar olmuş. Kurulan hükümetler çok uzun süre ayakta kalamadığı gibi, iktidar olan partiler de unufak olup yokolmuşlardır.

AK Parti, uzun süre iktidarda kalması ve milli iradenin desteğini de koruması bakımından önem arzetmektedir, bu yanıyla demokrasimizin bir gerçeğidir. AK Parti hükümeti başarılı olmalı, hattızatında milli manada hangi parti iktidar olursa olsun başarılı olsun isteriz. Hükümetlerin başarılı olmaları hepimizin menfaatinedir. Milli partilerin de uzun ömürlü olması hayrımızadır.

Ancak çok sayıda açmaz var!.. Milli bir parti iktidar olduğunda, önceki hükümetlerin hangi hatalar sonucu yıkıldığını merak edip kayda geçirmelidir. Mesela Ecevit hükümeti madenleri devletleştirmiş ve dış mihrakların hedefi olmuştur. Erbakan, tamamen milli bir yol izlediğinde de aynı hedefe maruz kalmış ve iktidardan edilmiştir. Bir de parlamentoda bugüne kadar kabul edilen kanunlardan hangileri hayrımıza, hangileri zararımızadır; bunun da bilinmesi, kayda geçirilmesi ve düzeltilmesi şarttır.

Mesela toprak satışı! Bu konuda Hasan Demir, (R.T.Erdoğan Başbakanlığa başladığında; bu bilge yazarın, kendisinin metin yazarı olmasını istemiştir.) iki belgelik yazı kaleme almıştı: “2003 yılı başından 2012'nin sonuna kadar yabancılara satılan taşınmaz sayısının 137 milyon metrekare olduğunu Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar açıkladı. Toprak satmak çok riskli bir iş! Siyonizm, İsrail'i Filistin'den toprak satın alarak kurdu. O gün de birileri bugünküler gibi, “Kimse toprağı cebine koyup aldığı yere götürmeyecek, toprak burada kalacak!” diyordu. Toprak satışlarında bir tuhaf savunma da, “Biz de Avrupa'dan taşınmaz alıyoruz, ne var bunda?” gerekçesi. Fark şu: Türklerin Almanya'da, Fransa'da, İtalya'da, İngiltere'de hak iddia etmeleri diye bir şey söz konusu değil. Lâkin Haçlı, o topraklar benimdi, yine benim olacak diyor. Evet, bunu açıkça söylüyor. Biri değil, hepsi söylüyor. Bu işin başını da Vatikan çekiyor, “Arz-ı Mev'ud peşinde koşan” İsrail çekiyor.(!)

Şimdi herkes, “Yozgat'ta ne var?” diye soruyor. Ne kadar ilginç öyle değil mi? Biz Yozgat'ta ne olduğunu bilmiyoruz amma elin Avrupalısı, Amerikalısı Yozgat'ın kıymetini biliyor; bastırıyor parayı Yozgat'ı satın alıyor.(!) Yabancıların Yozgat'a gelebilmesi için önce Yozgatlıların Yozgat'ı terk etmeleri gerekiyor. Nitekim öyle de olmuş...(!) Son birkaç yılda her yıl ortalama 11 bin kişinin terk etmek zorunda bırakıldığı Yozgat, birilerinin dikkatini çekiyor ve parasını dünyanın en kârlı işi İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına yatırmak yerine, geliyor Yozgat'ın kıraç toprağına yatırıyor.(!) Şimdi bir de Yozgat'ta olup bitenlere bu gözle bakalım. Evet, bakalım bu satış ve satın alışların altından ne çıkacak? ”(Hasan Demir, “Yozgat'ta neler oluyor!”,Yeni Mesaj Gazetesi, 07 Şubat 2013) 

Diğer yazısı:

“Evet, uygulanan politikalarla köylü toprağına küstürülüyor, toprağı terk ediyor. Bu terkin iki yolu ile yüz yüzeyiz. Çiftçi ürettiğinin karşılığını alamayınca bankalara borçlanıyor. Bankalar da haciz yoluyla köylünün toprağına el koyuyor. İkinci yol ise, köylü uygulanan politikalar sebebiyle köyünde karnını doyuramayınca toprağını satıyor, birileri de satılan bu toprağı adeta kelepire kapatıyor. Ve meseleyi kazıdığımızda çoğu zaman işin içinde yabancı bankalar, yabancı eller olduğunu görüyoruz!(!)Şimdi soruyu tekrar soralım! Yozgatlı, Yozgat'ı terk ederken Yurt dışındaki insanlar İstanbul gibi tarihi, Antalya gibi turistik şehirlerden, yani sahillerden değil de niye Yozgat'tan toprak alıyor? Bunun bir hikmeti olmalı değil mi? Hal böyle olunca “Yozgat'ın altında ve üstünde neler var?” diye merak ettik! Yozgat Valiliği boş durmamış, ilin yer altı ve yerüstü envanterini ellerindeki imkânlar ölçüsünde çıkartmış ve bunu geniş bir rapor halinde kamuoyu ile paylaşmış. Tahmin ettiğimiz gibi Yozgat uranyum ve toryum bakımından çok zengin.  Linyit dersen 1 milyar 250 milyon tonun üzerinde. Bu daha bilineni! Yozgat toprağında şunlar var: l. Demir, 2. Kömür, 3. Kurşun, 4. Mermer, 5. Kuvars, 6. Altın, 7. Bakır, 8. Uranyum. Zengin jeotermal sahalar! Ve daha nice madenler!Bunlar, Türkiye'deki yetersiz teknolojilerle elde edilebilen tür ve miktarlar.(!)” (“Bu Yozgat işi çok su götürür!”, Hasan Demir, Yeni Mesaj Gaz.09 Şubat 2013)

Toprak satışı çok riskli bir karardır. Bu yanlıştan acilen dönülmelidir. Sadece bu konuyu bıkıp, usanmadan yazan ve takipçisi olan milli yazarlarımız olmalıdır.

Bir de Kıbrıs müzakereleri var. Basınımızda, bu müzakereleri büyük bir endişeyle izleyen ve aleyhimize sonuçlanacağını yazan çok sayıda milli aydın var. Bu seslere kulak verilmelidir. Erbakan'ın, “Bizim, Kıbrıs diye bir meselemiz yok” ilkesi ve kararlığında kalınmalıdır.

Ekonomide savaş halindeyiz. Kazanır mıyız? Asgari ücretten fazla bir geliri olan herkes tam bir fedakârlık içinde olursa, biz bu ekonomi savaşını kazanırız; aksi halde kazanamayız. Karar Gazetesi'nin ekonomi yazarı İbrahim Kahveci(06.12.2016 Salı) şu önerilerde bulundu:”1-Ekonomi programının değişmesi gerekiyor. 2-Devletçilik azaltılmalı 3-Emekli ve memur oranı ve yükü azaltılmalı 4- Sermayeye ulaşım sağlanmalı.”dedi.

Bu önerideki memur oranının azaltılması fikrini doğru bulmuyorum. Zaten işsizlik var, özellikle de üniversite mezunlarında daha fazla. Her beş memurun maaşından yapacağı 500 TL'lik fedakârlıkla, bir memur daha alınsa, bu fedakârlık olarak işsizlerin de işe girmesini ve evlerine ekmek götürmesini sağlar, diye düşünüp öneride bulunuyorum. Yılda iki kez zam(Özal'dan beri böyle),bir de enflasyon farkı... Çalışanların hakkı elbette!  İyi güzel de fedakarlık denen milli feragat ile mertliği nasıl yapacağız?!.. “Milli Seferberlik”; bana, İki ağabeyini Sarıkamış'ta şehit vermiş ve biri de Rus işgalinden Kayseri'ye seferberlik göçü yaşarken Hakk'ın rahmetine ermiş dedemden mirastır. Ulu ve dualı Türk Milleti, bu zamana kadar seferberlikle kurtulmuş her derdinden.

Kemal Öztürk de Yeni Şafak Gazetesi'nde (06 Aralık 2016) milli seferberliğe ihtiyaç olduğunu yazdı:

“Ancak iki şey yapmaya ihtiyaç var: Bir, milli birliği kurmalıyız. Geniş gönüllü, hoşgörülü şekilde, tüm ülke çocuklarını kucaklayarak, bir milli seferberlik başlatmalıyız. Dostu çoğaltmalı, düşmanı azaltmalıyız. İki, güçlü devlet olmak zorundayız. Bu yüzden de çok çalışmalı, ehliyet ve liyakate önem vererek, devleti kurumsallaştırmalıyız. Bakın bunları yaptıktan sonra nasıl hainler azalıyor, hepimiz görürüz.”

Bir badireyi atlatıp bir badireye maruz kalıyorsak, demek ki bütün tehlikelerle aynı anda ve seferberlik ruhuyla mücadele edemiyoruz. Yazarken üzülüyor olsam da, yoksa sadece ikbal için mi badirelerle mücadele ediyoruz?!.. Elbette böyle değil, ama milli irade, son kale olan ulu ülkemiz Türkiye'mizin artık rahat nefes almasını, kendisinin de rahat olmasını istiyor. Ve bilelim ki milletleri büyük sevgiler, topyekûn fedakârlıklar, büyük hedefler, yorulmak bilmez çalışkanlıklar, sarsılmaz irade ve tabii ki her alanda elde edilecek büyük kazanımlar ve başarılar kurtarır ve ilerletir!

Selam, sevgi ve hürmetlerimle efendim!