Yaşanan darbe cinneti girişiminden sonra Yenikapı mitingi yapıldı; bu miting, birlik ve beraberliğin tescili olarak milletin sinesinde yer etti. CHP'nin başındaki zat, rahmetli Erbakan'ın deyimi ile mitinge  “kerhen” katıldı. Bu miting, sonraki günlerde de “Yenikapı Ruhu” olarak dillendirildi.

Mitingin üzerinden birkaç gün geçmemişti ki, bölücü parti, 'Yenikapı Ruhu'nu kastederek: “Bu mutabakat uzun sürmez, dağılır” dedi. Aslında şunu demek istedi; “CHP bu mutabakatın içinde kalmaz, ayrılır.” Öyle de oldu. Bunun böyle olacağını milletimiz de biliyordu, ama bölücü partinin CHP üzerinden amaç ve beklentisi vardı, CHP de bu beklentiyi fazlasıyla karşıladı. Gerçekte CHP diye bir parti yok, zaten de kendilerine “Yeni CHP” diyorlar. Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonra Ecevit, oy hesabı ile erken seçime gitmeyi düşünüp, Erbakan ile kurduğu hükümete son verdiği gün, CHP, Türk siyasi hayatından silindi, yüzde 42 oy almasına rağmen. 1980 darbesinden sonra o zamanki partiler kapatıldı, Özal döneminde yapılan referandumla tekrar kuruldular, ama bu sefer de Ecevit CHP'nin başından ayrılarak -“yakamı bırakın artık”, deyip kızarak-DSP'yi kurdu. Ecevit'in o kararından sonra CHP, bir türlü parti olamadı; olamaz da! Bir tarikat partisi halini aldığını milli kalemler yazıyor zaten. Asıl konumuz bu değil, ama bu gerçeği de ifade etmek gerekiyor.

Bölücü parti, iki şey daha söyledi; “Batı, Türkiye'ye yaptırım uygulayacak”, dedi. Batı zaten bunu uyguluyor: AB'ye alınmıyoruz, vize serbestisi olmuyor, ekonomide bir yandan adı konmamış ambargo uyguluyorlarken, bir yandan da ekonomiyi hedef alıp not düşürüyorlar. Bulgaristan sık sık TIR geçişlerini zorlaştırıyor. Dedikleri diğer şey de; “İstanbul en büyük Kürt şehridir”, sözü. Bunu sık sık söylüyorlar. Bunun anlamı da, “Şehirlerde yapacağımız en büyük kalkışmayı, İstanbul'da yaparız” demektir.

Bütün bunları neden yazdım: İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerimizde Mehmetçiklerimizin kışlaları boşaltıldı. Tank yok, zırhlı birlik yok, uçak yok!.. Kışla demek savaşa hazır cephe, lojistik merkez demektir. Beklenmedik bir savaşta, olası bir kalkışmada bu şehirlerimize zırhlı birlik olsun, tank olsun nasıl gelip müdahale edecek? Tanklar uçarak mı gelecekler, var mı böyle bir teknoloji!.. Kışlaların boşaltılması yanlış olmuştur, buralar, polis ve askerin birlikte kullanacağı şekilde, hareket ve manevra kabiliyeti yüksek zırhlı araçlarla donatılmalıdır. Bu konu çok ciddi bir şekilde ele alınmalıdır. 

Mehmed Şevket Eygi, 30.09.2016 tarihli Milli Gazete'de, “Çok Vahim Olaylara Gelişmelere Hazırlanmak” başlığı altında şunları yazdı: “Birinci madde: İç ve dış siyaset bakımından çok kritik, çok vahim, çok tehlikeli bir durumdayız. Önümüzdeki aylarda büyük olaylar ve kırılmalar olabilir. İkinci madde: Türkiye'nin kaderi ile ilgili dehşetli bir satranç oynanmaktadır. 3. Bu satranç Türkiye'nin lehine sonuçlanmazsa ülke parçalanabilir, akıl almaz feci hadiseler yaşanabilir. 4. (Bu maddeyi dinsizler anlamaz) Siyasal İslamcılar, bütün gayretlerini Allah'ın rızasını kazandıracak hayırlı ve mâruf icraata yönlendirmelidir. 5. Allah'ın gazabını celb edecek yanlışlıklardan, günahlardan, haramlardan, münkerlerden uzak durulmalıdır. 6. Din konusundaki yanlış manipülasyonlardan tevbe ve rücu edilmeli; Kur'an, Sünnet, Cemaat yoluna girilmelidir.  7. En geniş mânasıyla zulümden, adaletsizlikten uzak durulmalıdır. 8. Somut konulara geçiyorum: Büyük tehlikeleri olmakla birlikte, ABD'ye karşı Rusya'ya yaklaşmak, (bütün ihtiyat tedbirlerini almak şartıyla) başlangıçta faydalı olacaktır. 9. Rusya'nın rızasını almak şartıyla Çin ile de ittifak yapılmalıdır. 10. İran ile mutlaka (tekrar ediyorum mutlaka) saldırmazlık paktı imzalanmalıdır. 11. Güneydoğudaki Kürt aşiretleri ile gerekirse büyük harcamalar ve fedakârlıklar yaparak anlaşılmalıdır. 12. 15 Temmuz darbesinden sonra zayıflayan ordu güçlendirilmelidir. Türkiye devleti güçlü ordu olmadan ayakta duramaz. Millî kimliğe, millî kültüre sâdık; devlete millete ülkeyle hizmet eden, darbe yapmayan bir ordu.”

AK Parti; CHP'den kendisine de, millete de fayda gelmeyeceğini iyice anlamış olmalı. Keşke darbeden sonra bu parti ile diyalog kurulmasaydı, bunu hak etmiyorlar. MHP; milli konularda hükümete desteğini sürdürse de, bu parti de ne yazık ki başarısız. AK Parti kendi gücü ile devletin ve milletin gücünü esas almalıdır. Muhalefet yok, bir türlü de olamıyor. Oy versin veya vermesin milletin umudu AK Parti'dir; yeter ki bu içinde bulunduğumuz ateşten günlerde hata yapmasın!

Bedeli çok ağır, travması hala üzerimizde olan bir darbe girişimi yaşadık. Çok sayıda tutuklama, gözaltı ve açığa almalar yaşanıyor. Burada şu yapılamaz mı: “Çözüm Süreci”nde, Akil Adamlar'a görev verildi. Şimdi de Vatansever Milli Aydınlara görev verilip, bu FETÖ Örgütü'ne kaptırılan yurttaşlarımız kazanılsa daha iyi olmaz mı!.. Ecevit'in, 12 Eylül'e neden olarak gösterilen anarşik olaylar için söylediği bir sözü vardı: “Silahlı eylemli sola da, silahlı eylemli sağa da karşıyım”, diyordu. Bu söz çerçevesinde bizzat eylemli olanlarla, olmayanlar ayrılamaz mı!.. 

Tarihçi Cemal Kutay'dan dinlemiştim, Osmanlı'da çatışmaların yaşandığı bir zamanda bir Sadrazam, Padişah'a; “Kan döneminin bittiğini millete inandırmamız lazım”, diyor. Aynı şekilde iç ve dış kuşatma altında olduğumuz bu zamanda, milletimizin ve devletimizin elinden alınan evlatlarını “vatan, millet, devlet severliği” ile kazanmamız daha iyi olmaz mı?!. Bu milli bir dava olarak ele alınmalı bölücüye, iç ve dış düşmana; üst akıla hizmet edecek bir tek evladımız dahi olmamalı. Üniversite öğrencisi olsun, mezunu olsun, bir meslek, makam ve servet sahibi olsun; bir tek yurttaşımızın dahi şer odaklarının emrine geçmesine fırsat verilmemelidir.

“ Herkes darbenin neticelerinden bahs edip duruyor. Be adamlar biraz da sebeplerinden bahs etsenize!..” (Mehmed Şevket Eygi, Milli Gazete, 15.10.2016)

Eygi'nin dediği gibi, bunca darbenin hele de 15 Temmuz Darbesi'nin sebepleri nedir; bu da net olarak bilinmelidir. NATO'ya girişimiz ile başımıza neler geldi tek tek ortaya çıkarılmalıdır. Musibetlerden ancak böyle kurtulabiliriz.

Bir de FETÖ soruşturmasında iş sahipleri tutuklanıyor ve mallarına el konuluyor. Tatlıcı, sanayici, inşaatçı, şu, bu! Bence bu husus da iyi düşünülmelidir. Darbeye eylemli olarak katılmamışsa, sempatisi olup da pişman olmuşsa bu da göz önüne alınmalıdır. Bu iş sahiplerinin firmalarına, “Anadolu Kaplanları” deniyor. Bir firma kolay kurulmuyor ve büyütülemiyor; ancak sahipleri firmalarının dilinden anlar. Kayyım ile bu firmalar büyümezlerse, batarlarsa binlerce insanımız işsiz kalır. Zaten gerek Adalet Bakanı ve gerekse Cumhurbaşkanımız, “Pişman olana kolaylık sağlanır” dediler. Bu hayrımıza bir adımdır. Bir kitapta mı, bir yazıda mı okumuştum; Atatürk, İsmet Paşa'ya mealen şunları söylüyor: “Yahu İsmet, biz, İstiklal Savaşı'nı kazanıp Cumhuriyet'i kurup bunca okulu, fabrikayı, yolu, üniversiteyi! yapmadık mı; neden bunlar konuşulmuyor da, hep astıklarımız konuşuluyor?!..”

Her yaştan evlatlarımız, her makamdan insanımız, zenginimiz elimizden alındı; vatanseverlik eğitimi seferberliği ile bütün bir milleti kazanıp, büyük bir mutlu geleceğe, büyük sevinçlere kapı açalım. Bizden çalınanlara pişman olma şansını verelim. Birbirini anlayan, birbirini affeden bir millet ve milletinin evlatlarını kazanan bir devlet; gücüne güç katar. Batı mıdır, üst akıl mıdır; her kim hangi oyun içinde olursa olsun; oyunlar da, tuzaklar da böyle bozulur. Kalemi elimize almayacağız; alırsak da milletin hayrına olanı yazacağız!.. Selam, sevgi ve hürmetlerimle efendim!