Genç Nesillerini Vasıflı Yetiştiremeyen Bizlerin Geleceği Olur Mu?!..

Milli çizgide yayın yapan  gazetelerin bir günlük, bir haftalık, bir aylık, bir yıllık haberlerini ve fikir yazılarını  okuyup not aldığımızda birçok alanda kaybettiğimizi kolayca farkedebiliriz. En çok üzüldüğüm konuların başında Kıbrıs meselemiz olmadığı halde ve ABD'nin, özellikle de AB'nin çalkantılı bir dönemi yaşadığı bu süreçte, KKTC'mizi müzakere alanına çekenlerin tuzağına düşmemizdir. Acı duyduğum diğer konu, yabancılara toprak satışının devam etmesi. Bir diğeri ise milli sermayemizin ve milli varlıklarımızın da hızlı ve dramatik bir şekilde yapancıların eline geçmesi!

Neden bu hale geldik, Cumhuriyet Hükümetlerimiz, kalkınmamız için ellerinden geleni yapmadılar mı?!.. 

Kuşkusuz ki yaptılar. Beğenelim, beğenmeyelim her hükümet; daha bir hırs ve çalışkanlıkla kalkınma çabası içinde oldu. Ne var ki, terörün her çeşidi ile bize savaş açtılar. Can kaybımızla; milletimizin en cesur, en yiğit, en korkusuz evlatlarını şehit verip içimiz parçalanırken; bir yandan da terörün büyük maddi zararını yaşadık. Terörle mücadele bu kadar uzun sürmemeliydi, kısa sürede sonuç alınmalıydı. Kan; veba, tifo, kolera gibidir; uzun süren terör mücadelesi neticesinde, terör, başkalaştı, haliyle daha fazla taraftar buldu içeriden ve özellikle Türk Milleti'nin iflah olmaz dış düşmanlarınca artan şekilde desteklendi. Bu destek gizli yapılırken, şimdilerde aleni olarak yapılmaktadır. Milli birliğimiz zaafa uğradı. Doğu ve Güneydoğu illerimizin nüfusu göçle azaldı ve dolayısıyla da ekonomiye, başta tarım ve hayvancılık olmak üzere zarar verdi.

Daha pek çok nedeni var; neden istediğimiz ölçüde kalkınamadık sorusunu çok sayıda iktisatçımız hemen her gün, usanmadan, bizlere yazı ve anlatımlarıyla izah etmekteler.

Dış politikamız çoğu kez milli çizgiden saptı, bu tutumdan da büyük zarar gördük. Afganistan, iki süper güç olan Rusya ve ABD tarafından devlet olmaktan çıkarıldı. Bizim de Afganistan'da askerimiz var, bizim mi, Afganistan'ın mı, yoksa Batılı güçlerin çıkarları için mi oradayız, bunun düşünülmesi gerekmektedir.

Kıbrıs'ımızı ve soydaşlarımızı kurtarma harekatı sırasında, Japonya'ya doğru yola çıkmış ihraç petrolünü, bizim limanımıza yollayan Saddam'a ve Irak'ına sahip çıkmadık. ABD'ye şunu en güçlü şekilde söylemeliydik: “Irak'a değil savaş açmayı, böyle bir savaşı aklından dahi geçirme!..” Her parçası bir diyara savrulmuş Irak, dimdik ayakta kalsaydı hem Irak hem de Türkiye daha çok kalkınmış olurdu. Sonra Suriye! Şimdilerde başımızdaki en büyük dert.  Bütün bunların nihai hedefi, dost ve komşu ülkelerin güçten düşürülmesi; en dar zamanımızda bize saldırı yaparlarsa, Müslüman, dost ve kardeş ülkeler olan Osmanlı Coğrafyası'nın bu devletlerinden yardımın gelmemesini sağlamaktı. Bunu başardılar. Kendine hayrı olmayan komşu devletler, ihtiyaç halinde bize nasıl yardım etsinler!..

Bir de, komşu ülke mazlumlarından beddua da aldık. Dünyanın en güçlü silahı gözyaşıdır, ahtır, bedduadır!..

Merhum Demirel'in: "Amerika'ya yenilmez olmadığını tattıramadık." dediğini ve bu durumdan hayıflandığını DPT'de çalışmış bir bürokrattan dinledim.

Bu günlerde de Yunanistan belası, uslanmamışa benziyor olacak ki, yeniden başımıza bela olmaya ya da edilmeye başlandı. “Türk-Yunan dostluğu” yalanı ile de, milletimizi epeyce oyalan gafiller de oldu. Türk-Yunan dostluğu bir palavradan başka bir şey değildir.

Başta liseli evlatlarımız olmak üzere, genç neslimizi ne yazık ki kaybettik. “Bir dokun, bin ah işit” misali, yakın zamanda bir lise öğretmeni ile, Liselerimizin, eğitimimizin ve genç evlatlarımızın halini konuştuk. Şu cümlesi gerçekti ve bir o kadar da acıydı: “Öğretmenlik bitti!.. Sadece ilkokullarda kaldı, o da hepsinde değil!” 

Milletimizin yeni nesli mahvolmuş vaziyettedir. Birbirleriyle küfürle, edep, haya dışı kelimelerle konuşuyorlar ve en acısı kız evlatlarımız da sanki kız değil de, erkeklermiş gibi aynı küfürlerle  konuşuyorlar. 

Sahaya inmekten başka çare yok!.. Her ilçenin kaymakamı ve yüksek makam mensupları sahaya inmelidir. Müftülüklerimiz, genç nesillerimizin ne halde olduklarını çok daha iyi bilmektedir, onlar da sahaya inmelidir. Emekli devlet memurları da (Orduevleri, Öğretmenevleri, Hekimevleri! gibi yerlerde zaman öldürmek yerine)sahaya inmelidir. Saha derken, bizzat kaymakamlarımız ve valilerimiz başta olmak üzere; Ortaokul ve Liselerimizde günlerce kalıp, genç neslin ne halde olduğunu gözleriyle görüp, nesli ve bizi Maazallah yokedecek bu badireden kurtaracak hızlı adımlar atmalıdır.

“Milli Seferberlik” ile kurtuluruz” demiştim, başka çare yok, herkes geleceğimiz için gecesini gündüzüne katmalıdır.

Son iki gündür de, (01-02 Şubat 2017) öğretmen olmak isteyenlerin kendi alanlarında girdikleri sınavlarda, alanlarıyla ilgili soruların birçoğunu cevaplayamadıklarına ilişki haberler yer aldı.

2016 ÖABT sınavında en başarısız olan adayların, Lise Matematik öğretmenleri olduğu duyuruldu. Matematikçi adaylar, alanlarıyla ilgili 50 sorudan ortalama 9'unu ancak doğru cevaplayabilmişler. En başarılı olan öğretmen adaylarının ise, 50 sorudan ortalama 32'sini doğru yapan Türkçe öğretmenleriymiş.

Evlatlarımızın hepsi geleceklerimizdir. Her evlat analı-babalı büyümek, sağlıklı, huzurlu, çalışkan, başarılı olmak ister; bu da ailenin ve devletin marifetiyle olur. 

Marifet iltifata tabiyse; önce marifetin olması lazım!

Devlet, makamlarında kalıp ve sınırlı çalışma yapabilen bürokratlarla sadece yerinde sayar. Devletin her görevlisi, örneği de var; Merhum Recep Yazıcıoğlu gibi sahaya inmelidir. 

Gün; yediden yetmişe hepimizin vatanseverlik, milletseverlik, devletseverlik şuuru ile bugünlerimiz ve geleceğimiz için çok çalışma günüdür.

Selam, sevgi ve hürmetlerimle efendim!