Batı Dünyası, hemen hemen her güne, her haftaya bir isim vererek kendi amaçları doğrultusunda, hem o gün ve haftaları ranta dönüştürmeye, hem de kendi kültürünü, kendi inançlarını ülkemize ve dünyaya empoze etmeye çalışıyor. Bu modaya bazen biz de kendimizi kaptırıyoruz.

Kapitalizmin belki de en büyük özelliği bu. İnsanlar bu günlerde reklam ve ilânlarında etkisinde kalarak bir tüketim çılgınlığına tutulabiliyor. Tüketiyor, ama hep tüketiyor. Tükettikçe kendini de tüketiyor.

Her şeyden önce bizim inançlarımızda, sevgi ve sevgili çok farklı. Neyi, niçin, ne ölçüde seveceğimiz çok farklı. Sevgi, sevmek şart. Çünkü Allah her şeyi sevgi üzerine yaratmış. Severken uyacağımız kriterleri de belirtmiş.

Allah için sevmek, Allah için buğzetmek gibi. Allah ve Resulünü daha çok sevmek gibi. Sevgide ve nefrette aşırıya kaçmamak gibi. Sevdiğimizi sevdiğimiz insana söylemek gibi. Sevdiğimizde samimi ve içten olmak gibi, sevdiğimize zaman ayırmak, emek harcamak gibi. Sevdiğimiz için fedakârlık yapmak gibi.

Yılın 364 gününde sevdiğine zaman ayırma, emek harcama, fedakârlık yapma, geriye kalan bir günde bir çiçekle ya da başka bir hediye ile gönlünü almaya çalış. Bu, hiç olacak şey mi?

                                          GERÇEK SEVGİLİ OLSAYDI

Hikâye bu ya, vaktiyle bir padişahın çok güzel bir kızı varmış. Garibanın biri O'nu görmüş ve âşık olmuş. Her nereye gitse sevdiğinden bahsediyor, aşkını anlatıyor, sabredemiyor, çırpınıyor, ah ediyor, halkı kendine acındırıyormuş.

Bu durum Sultanın kulağına gidince delikanlıyı huzuruna çağırmış, öfkeyle:

“Ya ülkemi terk ederek gidersin, ya da boynunu vurdururum, kararını çabuk ver” diye bağırmış.

Zavallı genç düşünmüş, taşınmış, gitmeye karar vermiş. Sultan gencin bu cevabını duyunca, cellatları çağırmış, boynunun vurulmasını emretmiş. Vezir araya girip,

“Sultanım neden suçsuz birinin boynunu vurdurtuyorsunuz?” diye sormuş. Sultan,

“Çünkü gerçek bir âşık değildi O, sahtekârdı. Eğer gerçekten âşık olsaydı, başının kesilmesini seçerdi. Eğer başının kesilmesini seçseydi, O'nu kızımla evlendirir, tahtımdan iner, O'nu yerime oturturdum” diye cevap vermiş.

Hayatını, canını sevgilisinden daha çok seven kişi aşk davasına kalkışıp da orda burada “Ben âşıkım” dememelidir.

                                              GERÇEK ÂŞIK

Yine bir başka hikâye, yine bir başka genç, padişahın güzel kızına âşık olmuş.  Deli divâneye dönmüş, kız nereye gitse O da ardına düşüp, takip etmiş. Gözlerinden gözyaşı dökmüş. Günlerce ah çekmiş.

Bu yüzden Sultan'ın askerlerinden sürekli dayak yemiş, ama bir kere olsun halinden şikâyetçi olmamış.  Halk bundan haberdar olunca bazen delikanlıyı ayıplamış, bazen de Sultan'ın insafsızlığından söz eetmiş.

Nihayet, kızının da durumdan rahatsız olması üzerine Padişah, delikanlıyı yakalatmış, huzuruna çıkarmış ve bir atın ayaklarına saçlarından bağlanmasını, sürünerek öldürülmesini emretmiş.

Askerler delikanlının saçlarından tutup atın ayağına bağlarken genç haykırmış:

“Ey adaletiyle nam salan Sultan, senden bir isteğim var. Padişah kızmış:

“Canını bağışlamamı istiyorsan, nafile, boşuna yalvarma. En büyük arzum, seni öldürmektir. Beni ve kızımı rezil ettin. Senin kanını atların altında çiğneteceğim, sana mühlet de yok, kızımı son bir kez görmek de yok” demiş. Delikanlı,

“Hayır, Sultanım, canımı bağışlamanızı istemiyorum. Hiçbir mühlet de istemiyorum. Biliyorum kızınızı da bana asla göstermeyeceksiniz. Atların ayakları altında sürüklenme konusuna gelince, buna da itirazım yok. Benim sizden isteğim tamamen başka” deyince Sultan merak etmiş:

“Söyle o vakit, nedir dileğin?” diye sormuş. Delikanlı:

“Elbette bugün beni öldürecek, at nalları altında hor ve hakir bir halde kanımı toprağa karıştıracaksın. Dileğim o ki, beni kızınızın atının ayağına bağlayıp sürüklet. Çünkü ben, o ay yüzlünün yolunda ölünce ancak diri olabilirim.”

Sonuç: Sultan O'nu bağışlamış ve kızıyla evlendirmiş, ölü gönlüne can vermiş.

                                               HEM NALINA HEM MIHINA

                                    MİLLETVEKİLİ ADAYLARI VE PAROKRASI

Yaklaşan,7 Haziran Genel seçimler nedeniyle, milletvekili olmak isteyenler yavaş yavaş sahne almaya başladı. Devlet Memuru olup da aday olmak isteyenler, dünkü tarih itibariyle görevlerinden istifa ettiler.

Aralarında epeyce tanıdık isimler var.

Genellikle İktidar Partisi AK Parti'ye karşı yoğun bir talep söz konusu.

Çok çetin bir seçim süreci yaşanacak gibi gözüküyor.

AK Parti, ince elemeli, sık dokumalı. Şehrimizin mevcut Milletvekillerinin bir ikisi hariç, diğerleri pek göz doldurmadı. Çoğunu halk tanımıyor bile.

İşe ehil ve çalışacak olanları, bulup aday yapmalı. Zengin olanı, makam mevkisi   yüksek olanı değil, ülkesine ve şehrine hizmet edecek insanları, seçilince değişecek, çevresini dostlarını unutacak olanları değil, memleket sevdalılarını bulup çıkarmalı diye düşünüyorum.

AK Parti'de, yeni Nazlı Ilıcak, yeni Ertuğrul Günay, yeni Hakan Şükür, yeni İdris Bal, Yeni İdris Naim Şahin olayları yaşanmamalıdır.

Parokrasi değil, varsa eğer demokrasi ve halkın seçimi kazanmalıdır.

                                     DÜNYA SİGARA BIRAKMA GÜNÜ

9 Şubat,”Dünya Sigar Bırakma Günü” olarak kutlanmış. İyi olmuş. İçeni ve içmeyeni zehirleyen sigara ve onun gibi zararlı olan bütün içeceklerle ve uyuşturucu ile her gün mücadele şarttır. Sonunda görüyoruz ki,

“Biz onu bırakmak istesek de o, bizi bırakmıyor”

                                                        GÜNÜN SÖZÜ

BİR GÜL KADAR GÜZEL OL; AMA DİKENİ KADAR ZALİM OLMA. BİRİNE ÖYLE BİR SÖZ SÖYLE Kİ; YA YAŞAT YA DA ÖLDÜR; AMA ASLA YARALI BIRAKMA.

                                                                                                                Şems-i Tebrizî