İnsanoğlu yaşamı boyunca iyi kötü birçok olaylarla karşı karşıya gelebilir bu tür zor olayların bazılarından kendi aklı ve sevgisi gücü ya da hatırı ile başa çıkabilirken. Bazıları var ki bunların üstesinden gelebilmesi için mutlaka ananın babanın dedenin ve akrabaların araya girmesi ile atlatılırken bazıları var ki bunlar da yukarıda belirttiğim insanların hatırları ve sözleri de geçerli olmaya bilir. İşte o zaman karşınızdaki insandan umulan af ve yapılacak herhangi bir iş ve ya hizmet ya o kişiyle muhabbeti iyi ve samimiyeti olan yörede çok sevilen sözü geçen büyüklerin araya girmesi ve hatırı ile atlatılabilir yada tatlıya bağlanır.

Yaşadığım yetmiş yıllık ömrüm boyunca birçok badireler ve doğa olaylarından dolayı bedensel vukuatlar yaşamış bir beşer kardeşiniz olarak gerek yaşadığım kırsal kesim dağ köyünden gerekse gezdiğim yad elde askerde çeşitli hadiselerle karşılaştım.

İşte bu yazımda bu yaşadığım veya şahit olduğum olaylardan hatırlayabildiklerimi kağıda dökeceğim.

Kız istemede dul kalmış erkek ve kadınların birbirlerine varmasında hep komşuların sözü geçen büyüklerin araya girmeleri önemliydi ve onların tavsiyesi olumlu neticelere sebep olurdu. Dünya var olduğundan beri ya da para icat edileli beri diyelim çok işleri yaptıran para öyle zamanlar geldi ki işe yaramadı işte o zaman hatır ve insanın sevgisi ön plana çıktı benin bahsedeceğim yıllar böyle idi paradan ziyade işler hatırı sayılan kişilerin ricası ve telkini ile yapılırdı. Örneğin bir sanatçı dülger (marangoz) olabilir, demirci olabilir, semerci olabilir, nalbant olabilir, veya herhangi bir işin ustası olurdu. Her ne kadar paran olsa da bazı işin ehli ustalara iş yaptırmak için onun sevdiği birinin aracı olması gerekirdi. Ya bir kapı yapılacak ya bir semer dikilecek ya da bir evin yıkılan duvarı yapılacak işte bunun için paradan ziyade hatırlı kimselerin aracığına ihtiyaç duyulurdu. Bu ustalık kırık çıkıkları saran çeken insanların çok revaçta olduğu zamanlar işe yarardı. Bunların yaptıkları işler para ile pul ile yapılacak işler değildi. Bilhassa kırsalda insanların zor işlerde uğraşması ormanda dağda tarlada uğraşırken başına gelen kırık çıkık olaylarının ustaları vardı onlara sınıkçı denirdi. Bunu mal üzerinde yapıp alışmış olanların yanında bu işe gönül vermiş ustasından görüp öğrenmiş işinin ehli olanlarda yok değildi. İşte bu insanlara köyümüz haricinden diğer köylerden veya diğer vilayetlerden bile kırık sardırmaya çıkık çektirmeye gelenler olurdu. Genelde parasız Allah rızası için ya da cüz_i bir ücret karşılığında yapardı ustalar bu işi ancak bunlar çok nazlı olurlar onların çok sevdiği ya da hatırını saydığı sözünü ricasını geri çevirmediği birisinin yardımı ile varmaz isen işini yapmaz ve doktoru hekimi var oraya gidin deyip mutlaka başından savardı. Bende köyde ve askerde başıma bu kırık olaylarını birkaç defa yaşamış biri olarak başımdan geçen olayı ve komşuluğun ne derece önemli olduğunu anlatmak istedim bu yazımda. Yıl 1974 idi bir arkadaşımla ormana odun toplamak için gitmiştik tam odunları topladık biraz istirahat edelim diye bir yere oturduk tam o anda bir heyelan oldu oturduğum yer dibe doğru çöktü belimden aşağısı taşların içersine gömüldü büyük bir acı hissetim sanki sol ayağım bacağımdan kopmuş gibiydi. Arkadaşımın yardımı ile bu göçükten güç bela çıktım sol n-bacağım hem yaralı hem de yere basmıyordu. Güçlükle yola inip merkeplerimize bindik ağlaya ağlaya köye doğru yol aldık. Köyümüzün kumrallı mahallesinde bu kırık çıkık işlerini iyi bilen alman harbinde 44 ay bir albay nezaretinde insan kemiği üzerine kurs görmüş bir İsmail usta vardı amacımız onu bulup daha evvelden tedavimizi itina ile yapan bu bilge kişiye tedavimizi yaptırmaktı. Ama ne var ki onu köyde bulamadık Konya ya gittiği söylendi.3 gün şehirde ve köylerde aradık nihayet üçüncü gün Konya da bulduk bu arada ızdırabım çok şiddetli yanımda sevenlerim ve hatırı sayılır komşularımda var. Adam ben bunun kırıklarına bakamam doktora götürün demez mi. Rahmetli İsmail usta çok nazlı kindar ve gaddar acımasız son söyleyeceği sözü kırılacak mı darılacak’mı demeden ilk söz olarak söyleyiveren birisi idi. Yanımda hem köyün muhtarı olan merhum Zeybek Mehmet amca var hem de bu İsmail usta ile geçmişte bi,r çok hatırası ve anıları olan 2014 Mart ayında hakkın rahmetine kavuşmuş olan Ramazan Semerci dayı vardı ona dayı derdik biz kayınpederim merhumla hala dayı çocukları oluşundan dolayı. Ramazan dayı biraz tatlı dil ile benim tedavimi yapması için dil dökse de adam Nuh diyor peygamber demiyordu. İşte sertlik ve şiddet burada Ramazan dayı tarafından kendini gösterdi ve bu gencin kırıklarına bakacaksın doktoru hekimi biz seninle bilmeyiz. Ama üç gündür seni arıyoruz bu tedaviyi ya iyilikle yaparsın yada be sana yapacağımı bilirim diye sertleşince ne o ülen beni tehdit mi ediyon git beğendiğini yap elinden geleni ardına koyma dedi. En sonunda Ramazan dayının ustanın kulağına şunu söylerken duydum bak herif beni bilirsin delinin tekiyim beni daha fazla yorma senin boğazını sıkar öldürürüm deyince ulan Allah ın belası adam başımın derdi serseri git bir araç tutunda köye gidelim orada bakayım yarasına dedi tabi bunlar eski dostluğun bir esprisiyidi. Neyse bir minibüs tutup düştük köyün yoluna. Köye gelince benim dizden aşağısı kül ufak olmuş kırık çıkıklarla dolu bacağımı kendisine has sargı tahtaları ve yağlı bezler ile üç ay gibi bir zamanda tedavi etti işte bu işler bu hatırlı komşuların ve büyüklerin aracılığı ile tatlıya bağlanırdı. Dahası böyle akıllı sözü dinlenen büyüklerin sayesinde küsler barışır boşanmanın eşiğine gelmiş olanlar ikna edilir kıtallikler bile onların sevgili etkili ve kararlı konuşmaları ile sona ererdi. Yazımı 1958 yılında benimde içersinde bulunduğum bir muhtarlık olayını anlatarak bitireceğim.

İlkokulu bitirdiğim sene köyümüzden eski çobanlardan olan bir emmi ile mahalle sığır sürüsüne çoban oldum. Bir gün sığırları otlamadan dönüyorduk vakit ikindiyi geçmiş kış mevsimi olunca arazide bizden başka insan yok gibiydi. Bir baktım tak tak ses geliyor bir ırmak kenarında bir adam bir söğüt ağacını kesiyordu. Büyük çobana dedim ki bak şu adam başkasının söğüt ağacını kesiyor. Emmi benim kolumdan tutup çekti. Bırak biz hiçbir şey görmedik başımıza iş çıkarma ne demişler bilirim diyen iş kurtarır bilmem diyen baş kurtarır şahit yazalar görmedik bilmeyiz diye beni azarladı. Eve geldik o olayı bir başkası daha görmüş gelip mal sahibine durumu anlatmış bizim de gördüğümüzü söylemiş mal sahibi söğüt keseni muhtara şikayet etmiş adamı odaya çağırmışlar bizi de çağırdılar. Bizim büyük çoban dediğini yaptı ben görmedim dedi ben ise yalan söyleyemedim gördüm evet bu adam kesti söğütü dedim adama muhtar heyeti 150 lira söğüt için ceza kestiler o yıllarda bu ceza çok para idi ama mal sahibi bu cezayı az bulup işi mahkemeye intikal ettirdi. Hakim görgü şahidi olarak beni de çığırdı daha yaşım 13 mahkeme nasıldır hakim kimdir hiç görmemişim. Korktuğumu anlaya hâkim korkma yavrum söğüdü kesen bu adamıydı? Evet, emmi buydu dedim sorgulardan sonra hâkim suçluya niçin kestin deyince suçlu efendim bir hata işledik ama köyde muhtar ihtiyar heyeti bana bu söğüt için 150 lira ceza kesti. Kabul ettim ama mal sahibi muhtarın kestiği cezayı beğenmedi işi buraya getirdi deyince hakim ayağa kalktı öylemi oldu diye mal sahibine sordu muhtar heyeti ceza ketsimi? Kesti efendim ama benim söğüdüm daha fazla eder razı değilim deyince be densiz adam senin söğüdünün fiyatını köydeki muhtar ve köylüler bilir ben ne bileyim. Sen demek ki muhtar heyetinin kararını hiçe sayıp gelip devletin adli kurumlarını boşuna oyalıyorsun mahkeme masraflarını sana yüklüyorum ayrıca bu iki şahit için de 10 ar lira masrafı ödeyeceksin suçlunun da 150 lira cezasını af ediyorum sana bir ödeme yapmayacak anladın mı? Muhtarın kararını beğenmeyenlere ders olsun deyip çıkın dışarıya deyiverdi. İşte öyle idi komşuluk hatırı muhtarın idaresine saygı geçmişle kalın