Bu gün elim kolum bağlandı. Yüreğim öylesine kabardı ki taşmak için kendine yol bulmaya çalışıyor. Gözyaşlarım aktı akacak.  Sonra dayanamadı onlar da istediği gibi boşalmaya karar verdiler.

Bilmem ki kalemin yüreğimin feryadını dile getirebilir mi? Acaba hangi acıyı yazmaya muktedir olur kalem? Sözcükler kâfi gelir mi bu acıyı, bu sızıyı dindirmeye? Birkaç gün önce Diyarbakır'dan şehit haberleri gelmeye başlamıştı. Yüreğimiz acımız, gözyaşlarımızı hep içimize akıtmıştık. Pazar günü Dağlıca'dan şehit haberleri gelmeye başladı. Salı günü de Iğdır'dan geldi kara haber. Yine yüreğimiz alev alev. Gözlerimiz ise pınar! Önceden gözyaşlarına bend vurabiliyordum, hep içime akıtıyordum. Şimdi ise vuramıyorum, sel olup taştılar. 

Bundan yıllarca önce de Dağlıca'da birçok şehit vermiştik. O zamanda yüreğimiz yangın yerine dönmüştü. Şehitlerimizin kanı yerde kalmadığını görerek bir nebze teselli olmuştu. Daha sonra Açılım süreci(!) başlatılmış halkımız da terör bitmiş diye rahatlamıştı. Kimin aklına gelirdi ki biten bir terör yeniden hortlatılsın, anaların yüreği yeniden yansın. Bir yiğit! çıktı, ben terörist başını tanıyacağım, omunla müzakere edeceğim dedi ve onu davasında haklı gördü.

Haklı gördüğü dava neydi?

Bizim toprak bütünlüğümüz, bayrağımız ve hilalimiz uğruna canımız verdiğimiz vatanımızın sağ kolunun budanması operasyonu idi. Yıllarca beraber yaşadığımız, aynı nefesi paylaştığımız, örflerimiz, adetlerimiz ve geleneklerimiz bir olan bir topluluğun bizden farklılaştırılması ve bize düşman olarak bilenmesi idi.

Bu kardeşlerimiz hedeflerine ne kadar yaklaştılar bilemiyorum; ama onların destekledikleri PKK silahlarını döndürüp onları da vurdu. Terör örgütünün iyisi kötüsü olmaz. Terörün tek hedefi vardır, kurulu düzeni sabote etmek ve anarşi çıkarmak.

Terör örgütü, meclise soktukları elebaşları ve o dönemin siyasi iktidarın marifetiyle hedeflerine adım adım yaklaştılar. Analar ağlamasın diyerek, bizlerin analarını sürekli ağlattılar.

Yaklaşık bir aydır her ilden şehit haberleri alıyoruz ve (Allah korusun) almaya da devam edeceğiz. Allah kahraman milletimize, ordumuza ve “ya şehit ol ya gazi! Dönersen sütümü helal etmem” diyen vatansever ve çilekeş annelerimize güç kuvvet versin. Onlar güçlü olsunlar ki cepheye gönderdikleri oğullarının moralleri bozulmasın.

Evet, kalemin ve kelimelerin hiçbir acıyı yazmaya kâfi gelmiyor. Elimden tek gelen şey şehitlerimize dua etmek ve onların acılarını yüreğimin derinlerinde hissetmek!

“Gök ekin” misali yiğitlerimizin doğranması çok ağrıma gidiyor. Biz Balkan Savaşları, Birinci Cihan Harbi ve Milli Mücadelede yetişmiş âlim, subay çok gök ekinleri toprağa verdik ve Türkiye dullar, yetimler ve öksüzler yurdu haline gelmişti. Bu yaraları sarmak kolay olmamıştı. Çok zor olmuştu. Türkiye'nin aklıselim düşünebilen, okuryazar takımı genç beyinlerini bu savaşlarda kaybetmesi onu ilimde, fende, teknolojide, iktisadi,  sanayi ve her alanda akim bırakmıştı.

Tarih tekerrür ediyor. Türkiye bir kez daha genç fidanlarını kaybediyor. Gerçekleşmeyen hayaller, yaşanmamış gençlikler, idealler!

Her şey yok oluyor. Analar evlat acısıyla kavrulurken, çocuklar babalarının eşyalarına sarılıyorlar ve eşler hatıralara sığınıyorlar, yaşanmamış hayatlarını canlı tutmaya çalışıyorlar.

Peki,  şu andaki düşman kim?

Şu andaki düşman hepimizin yanı başında; fakat tanımadığımız, bilmediğimiz gerçek kimliklerini saklamış, Ahmetler, Mehmetler, Ayşelerin değişik versiyonları!

Eskiden savaşlar cephede olurdu, karhamca savaşır mücadele ederdin. Şimdi ise cephe gerisinde, her yerde...  Ne tarafından vuracağı belli olmuyor. Kalleşçe, kahpece saldırıyorlar. Mertlik yok oldu.

Kalleşçe, kahpece pusular kuruyorlar ve bizim yüreğimizi yakmaya devam ediyorlar. Onların palazlanmasına, tekrar derlenip toparlanmasına göz yumanlara tüm şehit analarının haklarını helal etmeyecekleri gibi bizler de naçar Müslüman Türk kadınları da haklarımızı helâl etmiyoruz.