ATATÜRK'Ü SEVMEK, SEVMEMEK YA DA KORUMAK

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 77. Yılında bir kez daha sevenlerince rahmetle, minnetle ve özlemle anıldı. Başta Anıtkabir olmak üzere, pek çok yerde O'nu anma törenleri düzenlendi.

O'nu sevenler, O'nu kendileri için önder kabul edenler Anıtkabir'e koştular. Özellikle dün saat, 9.05'de siren seslerinin çalmaya başlaması ile O'nun hatırasına saygı duruşunda bulundular.

Atatürk, bir dünya lideri olarak iyi ya da kötü yapacaklarını yaptı ve 77 yıl önce ömrünü tamamlayarak, bizim daha dünyada olmadığımız yıllarda ahirete göç etti.

Bizim nesil O'nu ilk olarak gittiğimiz okullarda tanıdık. Öğretmenlerimiz bizlere O'nu anlattı. Bayram günlerinde, 10 Kasımlarda hep O'nu dinledik. O'na yazılan, O'nu öven şiirlerle büyüdük.

Yaşımız ilerledikçe O'nu farklı kişilerden dinledikçe, farklı kitaplar, özellikle tarih kitapları okudukça O'nu eleştirenleri de gördük. O'nu ilahlaştıranları, O'nu putlaştıranları, O'nu bir evliya gibi kabul edenleri, O'nu istismar edip kendi çıkarları için kullananları da gördük.

Çoğu zaman O'nu eleştirmekten, ağzımıza almaktan da korkup endişe ettik. Hem öğrencilik, hem de öğretmenlik yaptığımız yıllarda Atatürk'le ilgili bir cümle kurarken, bin defa düşünmek zorunda kaldık.

“Dünyada en hakiki mürşit, biracı Hurşit” dediğim için bira sever öğretmen meslektaşlarım tarafından şikâyet edilip, hain bile ilân edildim. Beş yıl yargılandım.

Yaşadığım süreç içinde gördüm ki üç çeşit Atatürkçü var:

1- Atatürk'ü gönülden sevenler, fikirlerini benimseyenler

2- Atatürkçü geçinenler

3- Atatürk'ten geçinenler

Birinci gruptan olanlara hiçbir sözüm yok. Ama ikinci ve üçüncü gruptan olanlar, kendilerini Kemalizm'in fedaisi görenler, sıkıştıkları an Anıtkabir'e gidip, ülkeyi yönetenleri Atatürk'e şikâyet edenler, Atatürk'ün sırtından ceplerini doldurup, ülke zenginliklerini yağmalamaya çalışanlar yok mu? Böylelerine gerçekten kızıyorum, Atatürk adına üzülüyorum.

“Kahraman putlaştırıldığı zaman ölür” derler. Atatürkçü geçinenler ve Atatürk'ten geçinenler, Atatürk'ü çok sevdiklerinden değil, çıkarlarını devam ettirebilmek için, kaçak inşaatları yıkılmasın diye, evinin ya da inşaatının önüne Atatürk büstü dikerler. Atatürk büstüyle kaçak inşaatlarını yıkılmaktan kurtarmak isterler. Sanatkâr ruhlarını tatmin için değil, kendi cüzdanlarını doldurmak için her yere Atatürk heykeli ve büstü dikilmesini teşvik ederler. İtiraz edenleri de “Atatürk Düşmanı” diye yaftalarlar.

Bütün bu ve buna benzer düşünceleri söyletmemek için de O'nu yasalarla koruma altına almaya çalışırlar.

“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır” diyen ölümlü bir insanın gerçek hayatını konu alan sinema filmlerine bile tahammül göstermezler.

Peki, kutsal bir metin gibi Anayasa'da yer alan, demokrasiye uygun olup olmadığı tartışılan, Demokles'in Kılıcı gibi üzerimizde sallanan, dünyada eşine ve benzerine rastlanılmayan Atatürk'ü Koruma Kanunu nedir?

Bu kanun ilginçtir ki, Can Ataklı'nın deyimiyle “CHP irticaya kaydığı için, DP tarafından çıkarılmıştır.”

“Herkesin 'Atatürk'ü koruma kanunu' olarak bildiği kanunun aslı aşağıdaki gibidir. Bu kanun hakkında olumlu ve olumsuz düşüncelerin ortaya konulması yararlı olabilir diye düşünüyorum.

Benim düşüncem tarihi şahsiyetleri kanunlarla korumak yerine, milletin gönlüne emanet etmek en iyisidir. Milletin gönlünden daha korunaklı bir yer olduğunu düşünmüyorum.

“Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanun:

Yayın: Resmi Gazete

Yayım tarihi ve sayısı: 31/07/1951 – 7872 - Numarası: 5816

Madde 1- Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Atatürk'ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk'ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir. Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.

Madde 2- Birinci maddede yazılı suçlar; iki veya daha fazla kimseler tarafından toplu olarak veya umumî veya umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasıyla işlenirse hükmolunulacak ceza yarı nispetinde artırılır.

Birinci maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar zor kullanılarak işlenir veya bu suretle işlenmesine teşebbüs olunursa verilecek ceza bir misli artırılır.

Madde 3- Bu kanunda yazılı suçlardan dolayı cumhuriyet savcılıklarınca re'sen takibat yapılır.

Madde 4- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Madde 5- Bu kanunu adalet bakanı yürütür.”

Her şeyden önce belirtmek gerekir ki, hakareti ya da kamu malını tahribi cezalandıran kanunlar yapmanın bireysel hakları tehdit eden herhangi bir yönü yoktur. Hakaretin artık aramızda olmayan bir insana yöneltilmiş olması da, mazur görülmesini elbette gerektirmez. Ancak bütün bunlar, Atatürk'ü Koruma Kanunu'nun hatasız bir şekilde tasarlandığı anlamına gelmiyor.

Bu tür kanunların bireysel haklar ve düşünce özgürlüğü adına en büyük tehlikesi, eleştiri-hakaret ayrımında oluşacak içtihatların niteliğidir.

Zira bu ayrım sağlıklı bir şekilde yapılmadığı müddetçe, kanunun belli düşüncelerin susturulmasına hizmet edecek şekilde kötüye kullanılabilmesi de mümkün olabilir. Bir başka deyişle, uzun yıllardır Atatürk'ün 'tartışılamaz' ve 'aşılamaz' kılınmaya çalışılması, ölümsüz bir evliya gibi gösterilmesi yönündeki çabaların oluşturduğu algı, yargıya hâkim olduğu ölçüde, Atatürk'ün düşünceleri ve uygulamalarına yöneltilen 'olumsuz eleştirilerin de 'hakaret' olarak değerlendirilmesi fazlasıyla mümkün olacaktır.

Kanunun 'tuhaf' olarak nitelendirilebilecek bir yönü de yok değil. Zira kanun, Atatürk'ün şahsına yönelik hakaretlerden çok, heykellerini korumaya odaklanıyor. Kanunda, Atatürk'ün şahsına hakaret etmenin cezası maksimum üç yıl olarak belirtilmişken, heykeller için öngörülen maksimum ceza 'ağır hapsi' de içermek üzere beş yıla kadar çıkabiliyor.”

Yani heykeller daha kıymetliymiş gibi bir sonuç çıkıyor.

Peygamberlerin, tarihî şahsiyetlerin, Yavuzların, Fatihlerin bile kanunla korunmadığı bir günde Mustafa Kemal'i kanunla korumak, Mustafa Kemal'e yapılan en büyük haksızlıktır. Halk O'nu severse sever ve korur. Sevmedi mi de kimse zorla sevdiremez.

Hem bizim değerlerimize göre “Ölmüş insanın arkasından kötü de olsa konuşulmaz” Hakaret edilmez, saygısızlık gösterilmez. O insanlar şimdi Rabbinin huzurundadır.

Bize düşen bu ülkeye hizmet eden, bu ülkeyi bize bırakmak için çalışan bütün büyüklerimizi saygıyla anmak ve Onlar gibi olmaya, Onların iyi ve güzel yönlerini almaya çalışmaktır.

Allah bütün ölmüşlerimize rahmetiyle muamele etsin. Kusurları varsa affetsin.

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANIN KELÂMI AKLININ TERAZİSİDİR.

Hz. Ali (r.a)