GÜL DALI NEREDE BİTERSE BİTSİN GÜLDÜR

Bilgisiz, cahil biri, bir gün kürsüden halka güzel güzel konuşan hocaya:

-Kürsüde senden güzel konuşan ve yüce sözler söyleyen yoktur. Şimdi sana bir sorum var, cevap ver dedikten sonra sözüne şöyle devam etti: Yüksek bir kalenin burcuna bir kuş konmuş olsa başı mı kuyruğu mu daha üstün olur? Dedi. 

Hoca efendi bu zamansız soruya şöyle cevap verdi:

-Yüzü şehirden, kuyruğu köyden yanaysa yüzü kuyruğundan üstündür. Eğer kuyruğu şehre yüzü köye doğruysa, o kuyruğa kurban ol. O yüzden yüz çevir, dedi.

 

Kuş yuvasına kanadıyla uçup gider, insanların kanadı da iyilik ve fazilettir. 

Doğan beyaz ve eşsiz de olsa eğer fare avlıyorsa o bayağıdır. 

 

Hayır ve şerden haberdar olan, iyilik ve yardıma sevinen, kötülük ve zarardan incinip ağlayan candır. Can, yani ruh; bilgi ve anlayıştır. Kimde bilgi ve anlayış çoksa o Hakk'a daha yakındır.

Kahrımızı çeken eşekten şekeri esirgemeyiz ama eşek yaratılışı gereği otu beğenir.

Açılmamış kilitler Kur'an ayetleriyle açıldı.

Peygamberimiz bu dünyada şefaat eder, öbür dünyada cennete kavuşturur. Onun bütün işi daima:

 “Rabbim, kavmime sen doğru yolu göster, onlar bilmiyorlar” demektir. Ona benzeri ne gelmiştir ne bir daha gelecektir. Bu sebeple o son peygamberdir. Kapıları açmada onun işaret ve sözleri açık, açık, apaçıktır.

Gül dalı nerede biterse bitsin güldür. Güneş batıdan da doğsa yeni güneştir. (Mesnevi,c.6,s.12)

 

 

AKILLI İŞİN SONUNU BAŞINDAN GÖRÜR

 

Akıllılar işin başında feryat eder, cahiller işin sonunda başlarına vururlar. Sen işin başında sonunu gör. Kıyamet günü pişman olma. 

Herkesi bir iş için yaratmış, sevgi ve meylini kalbine koymuşlar. Meyil olmazsa el nasıl hareket eder? Su ve rüzgârsız, çör-çöp nasıl kımıldar?

Kuyumcunun birinin dükkânına bir adam gelip:

-Terazini verir misin, altın tartacağım? Diyerek terazisini istedi. Kuyumcu:

- Efendi git kalburum yok! Dedi. Terazi isteyen adam tekrar:

- Benimle eğlenme, teraziyi ver, dedi. Kuyumcu bu defa:

- Dükkânda süpürge yok, dedi. Adam:

- Yeter yahu bırak şakayı. Ben terazi istiyorum. Kendini sağır yerine verip daldan dala uçma.

- Sözünü işittim. Sağır değilim, sözlerim de mânâsız değil. Terazi isteğini duydum. Sen elleri titreyen zayıf bir ihtiyarsın. Altının da ufak parçalar halinde. Tutarken ellerin titreyecek ve tozu dökülecek. Sonra gelip bana: “Efendi, süpürge getir de altınımı tozdan ayıklayayım diyeceksin. Tozu süpürüp toplayınca da, elemek için kalbur istiyorum, diyeceksin. Ben işin sonunu başından gördüm. Kusura bakma, Allah selamet versin, sen başkasına git, dedi. (Şerh-i Mesnevi, c.10,s.421-423 )

(Yaşar Çalışkan,  Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)