BİR KIVILCIM KOCA ORMANI YAKIP YOK EDER

 

İslam'ın yayıldığı yıllardı. Kâfirlerin memleketine yerleşmiş Müslümanlar arasında çirkin sesli bir müezzin vardı. Namaz vakitlerinde ezan okurdu. Bazıları ona:

-Ezan okuma, savaş çıkar, düşmanlık artar, dediler. Müezzin o kâfir ülkesinde inadına ezan okumağa başladı. Halkın tepki göstererek kavga ve karışıklık çıkarmasından korkarken kâfirlerden biri kucağında büyük ve güzel bir paketle çıka geldi. Çok sevdiği bir dostuna ağır bir takım elbise götürür gibiydi. Hediyeyle gelip Müslümanlara:

-O müezzin nerede? diye sordu. Okuduğu ezan beni rahatlattı, diye ekledi. Cemaatten biri:

-Olur mu yahu? Dedi. Çirkin ses insanı rahatlatır mı? Bu olacak şey mi? Deyince kâfir:

-Benim pek güzel ve sevimli bir kızım var. Çoktan beri Müslüman olmak isterdi. Pek genç ve nazlı olunca söz geçiremiyorduk. İslam'a girme sevdası aklından çıkmıyor, eşin dostun bunca öğüdüne rağmen iman etme fikrinden caymıyordu. Kızım İslam'a girmek istedikçe benim dert ve ızdırabım katmerleşiyordu. Çarem de kalmamıştı.

Bu müezzin ezan okuyunca kızım duyup:

-Bu çirkin ses ne? Ömrümde böyle çirkin ses duymadım, kafamı ağrıttı dedi. Ablası:

-Kardeşim bu ezandır. Müslümanlar okur ve iman edenleri namaza davet eder, dedi.

Zavallı kız inanamadı, başka arkadaşlarına sordu, onlardan da aynı cevabı alınca, inanmak zorunda kaldı. İçindeki Müslüman olma isteği ile iman aşkı kalmadı.

Kâfir baba kızının hikâyesini kısaca özetledikten sonra şöyle devam etti: Ben içimdeki sıkıntı ve dertten kurtulup ilk defa dün gece rahat bir uyku uyudum. Onun sesi bizi rahatlattı. Bunun için ona hediye getirdim. Nerede müezzin? Dedi.

Müezzini görünce de:

-Lütfen bu hediyeyi kabul et, zira beni büyük dertten kurtardın, darda kalmıştım elimden tuttun, dedi.

Sizin imanınız da bunun gibi gösterişten ibaret, o ezan gibi yol kesici.

Bir kıvılcım zerresi ormana düşse, o zerre koca ormanı yakıp yok eder.(Mesnevi, c.5,s.275-278)

 

AKILLILAR BİLİR

 

Kışın karları eriyip toprak beyaz örtüden soyunarak yeşillikleri giyince köylü, kış boyu hapis gibi ahırda duran mallarını kıra saldı.

Kır yolunda bir deve, öküz ve koç arkadaş oldu. Yolda giderlerken kenarda bir tutam kuru ot buldular. Koç:

-Şu bir avuç otu paylaşırsak dişimizin kovuğuna yetmez. En iyisi içimizde en yaşlı kim varsa o yesin. Yaşlılara hürmet Hazret-i Muhammed Mustafa'nın sünnetidir. Gerçi kötü zamandayız. Yaşlıları tehlikeli işlerden başka yerde öne geçirtmiyorlar, dedikten sonra haydi, şimdi her birimiz hayatının başlangıcını anlatsın. Kim yaşlı anlaşılsın. Benim varlığım Hazret-i İsmail'in koçuyla başlar. Ben o zamandan beri varım, dedi..

Öküz koçu dinledikten sonra:

-İnsanlığın atası, Hazret-i Âdem Peygamber bir öküzle çift sürüyordu. Ben o zaman küçücüktüm, ama o öküzle eşim, dedi.

Deve koçla öküzün sözlerini duyunca ne diyeceğini şaşırdı. Uzun boynunu uzatıp yerden otu alarak havaya kaldırdı. Hiç lakırdı etmeden otu afiyetle yedikten sonra:

-Benim için doğum tarihi hikâyesine gerek yok. Bende bu yüksek gövde ile uzun boyun olduktan sonra başka şeye hacet yok. Akıllılar bilir, ben sizden küçük değilim, çünkü yaratılışım sizden üstün, dedi. (Mesnevi, c.6,s.194)

(Yaşar Çalışkan,  Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)