İYİLERDEN BAŞKASINI KABUL ETMEZSEN KÖTÜLER NEREYE GİTSİN?

 

Şehirden uzak bir köyde, kendi gelenekleri ile yaşayan; buğday ekip biçen, değirmende öğütüp ununu ambara koyan, unu eleyip yufka ve bazlama ekmeğini kendi eyleyen bir yaşlı kadın vardı.

Padişahın ava götürdüğü, ava giderken omuzu veya kolu üstünde taşıdığı yaman bir doğanı vardı. Padişah avı görünce, bu avcı doğanı bırakır, o da kuvvetli pençesi ve keskin tırnakları ile şimşek gibi avın üstüne atılıp yakalar getirirdi.

Bu doğan nasılsa padişahın yanından kaçıp un eleyip yufka yapan o köylü kocakarının yanına gitti. İnsanlara alışkın olduğu için ihtiyar kadından kaçmadı.

Kocakarı bu parlak tüylü güzel doğanı görünce tuttu. Önce kuşun ayağını bağladı. Okşayıp sevdikten sonra kanatlarını kısalttı. Bununla kalmayıp:

-Bakmasını bilmeyenler sana iyi bakmamışlar. Tırnakların da ne kadar uzayıp haddi aşmış, diyerek tırnaklarını kesti. Ehil olmayan sevgisizlerin ihmali seni hasta eder, dedikten sonra onu bağrına basarak: Annenin yanına gel ki sana baksın, hastalandığında ilacını versin, dedi.

Arkadaş, cahilin sevgisini böyle bil. Cahiller sakat düşünür ve ters giderler. Gönlündeki Hak ilmi hiçbir zaman yücelerden köye kaçan doğana benzemez.

Padişah sevimli doğanını aramağa çıktı. Gün boyu ufukları aştı. Hasreti bitmedi. Akşamüstü yolu yaşlı kadının obasına uğradı. Doğanını yamru yumru, toprak damlı kulübeyi andıran bir evceğizin toz toprak içindeki avlusunda gördü. Haline çok acıdı. Olduğu yere çöküp başını elleri arasına alarak hüngür hüngür ağladıktan sonra doğanına:

Bize vefada sağlam ve devamlı olmadığın için bu hal senin yaptığının cezasıdır.“Cennet ve cehennem ehli eşit değildir” (Haşr: 20) meâlindeki Kur'an âyetini unutarak cennetten cehenneme nasıl kaçıyorsun? Bu durum padişahın sarayından kocakarının örenesine kaçanın layığıdır.

Doğan, padişahı tanıdı. Toza toprağa bulanmış zavallı bir halde yanına yaklaştı. Kısaltılmış kanadını padişahın eline sürerek hal diliyle:

Ben bir kabahat işledim, diyordu. Padişahım yaptığımdan pişman oldum. Bir daha yapmamak için tövbe edip adeta yeniden Müslüman oluyorum, diye ekledi.

Ey iyilikler sahibi, sen iyilerden başkasını kabul etmezsen kötüler nereye gitsin, kime halini arz edip ağlasın?

Padişahın iyiliğinin çokluğu, bizi suç işlemeğe cesaretlendiriyor. Çünkü o, her günahı afla güzelleştiriyor.

Yürü kötülükten sakın bizim iyiliklerimiz güzel Allah'ın huzurunda çirkin kalır.

Eğer padişah seninle birlikte yere oturur ve dileğini dinlerse bunu kendi kabiliyetinden bilme, onun iyilik ve lütfünden bil. Küstahlık yapma, edebini koru.

Halkı Hak yoluna çağırıp dünyayı Allah'ın birliğine imana davet ederlerken peygamberler yapayalnızdı.

Ey Ahmet, ya Muhammed yeryüzünün askerleri kim oluyor? Gökyüzüne, aya bak ve onun alnını yar.

Dine şükürde, Müslüman yarattığı için Allah'a hamd etmekte tembelsin. Çünkü dini babandan miras bedava buldun. Mirasyedi mal kıymetini ne bilir?

Bir kuluma istediğini vermeyecek olsam istemeği aklına getirmezdim. Getirmişsem kalbi kırık bırakmam, muradını vererek gönlünü ferahlandırır ve sevindiririm.(Şerh-i Mesnevi, c.6,s.113-132 )

 

DERTLİ OLAN DÜŞÜNEMEZ

Biri ansızın Zeyd'in ensesine bir sille vurdu. Zeyd yerinden fırlayıp karşılık vermek için hamle etti. Silleyi vuran:

-Sana bir sual soracağım, cevabını ver ondan sonra sen de bana vur, dedi. Vurunca ensende bir şakırtı oldu. O şakırtı benim elimden mi yoksa senin ensenden mi çıktı? Diye ekledi.

Silleyi yiyen:

-Ensemin acısı şakırtının nereden çıktığını düşünmek için bana fırsat vermedi. Dertli olmadığın için onu sen düşün. Bil ki, dertli olan bunu düşünemez.

Bir meyvenin içi olgunlaşınca kabuğu incelir ve yarılır. İlmin hakikati de kemale gelince kabuğu yok olur. Çünkü aşığı sevgilisi yakar.(Şerh-i Mesnevi c.9,s.360)

(Yaşar Çalışkan,  Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)