ŞERH-İ MESNEVİ ÇAĞLAYANINDAN İBRETLER   -25-

HAYRINIZ BUYSA

 

Belalı, kötü birinin temiz bir adama musallat (tebelleş) olmasından kurdun musallat olması daha iyidir. Çünkü, kurdun zâlimliği açık insanın hile ve hıyaneti gizlidir.

Padişahın biri yanında yöresinde adamları ile mübarek cuma namazı için camie gidiyordu. Çarşıdan geçerken yaver ve muhafızları kalabalıkta kendisine yol açmak için ellerindeki sopaları sağa sola sallayıp, suçsuz, günahsız insanların başlarını omuzlarını acıtıyor. İteleyip kakalayarak eziyet ediyorlardı.

Bu ara yoksul ve zavallı biri “Yoldan çekilsen e” diyen padişahın adamlarından bir kaç sopa yiyerek canı yandı. Bunun üzerine koşup camie doğru ilerleyen padişahın önüne canını attı:

-Sultanım, deyip şu yaptığınız zulme bakın. Güya camie gidiyorsun. Eğer hayrınız buysa şerriniz nedir? Diye bağırdı.

 

GÖNÜLLERİNDEKİ YÜZLERİNDEN ANLAŞILIR

 

Fakir ve muhtaçlara altın akçe, para dağıtmayı seven hayır ve iyilik sahibi biri, sofinin birine:

-Ey güzel huy ve sabrına kurban olduğum. Sana bugün bir lira mı vereyim, yoksa yarın üç lira mı? Hangisini istersin? Diye sordu. Sofi:

-Bugünkü de kuru bir söz yarınki de. Eğer dün bana yarım lira verseydin de bugün elimde olsaydı, buna bugün vereceğin bir liradan da yarın vereceğin yüz liradan da fazla sevinirdim. Peşin tokat, veresiye bağış ve iyilikten hayırlıdır. Dedikten sonra başını ona doğru uzatarak: İşte başımı önüne eğiyorum. Bekleme vur, yalnız peşin olsun. Hele senden gelecek silleye hiç üzülmem.

Ey canımın canı sevgili dost, aklını başına topla, peşin olanı ganimet bil.

Ey berrak ırmak, hep buradan ak da kıyılarında yaseminler yetişsin.Uzaktaki güzelim yeşillik suya alâmettir. Cenab-ı Hak “Gönüllerindeki yüzlerinden anlaşılır” buyurdu.

Issız, karanlık gecede yağan yağmuru kimse görmese de sarı, kırmızı ve beyaz renklerle gülen gül bahçeleri yağmura işarettir.

 

 

İHTİYARLIK 

 

İhtiyar bir hasta kendini sabırla dinleyen beyaz önlüklü bir hekime:

-Başım ve belim ağrıyor, dedi. Hekim:

-Dimağ zayıflığı, ihtiyarlıktan, dedi. Hasta:

-Gözümde bulanıklık ve kararma var, dedi. Hekim:

-Ey çok yaşamış tecrübeli amca, ihtiyarlıktandır.

-Sırtım fena ağrıyor.

-Zayıflamışsın, o da ihtiyarlıktan.

-Ne yesem hazmedemiyorum.

-Hazımsızlık da ihtiyarlıktan!

-Zor nefes alıyorum. Teneffüs esnasında nefesim kesilecek gibi oluyor.

-Yaşlılıkta nefes kesilmesi normaldir. İhtiyarlıkta yüzlerce dert yüz gösterir.

Hasta öfkelenmişti:

-Ey ahmak, tek bir cevaba saplanıp kaldın. Sen tıpta, hekimlikten yalnız bunu mu öğrendin? Allah her derdin dermanını verir, bunu bilmez misin? Diye bağırdı.

Doktor olgunlukla karşılık verdi:

-Ey altmışına merdiven dayamış ihtiyar! Bu öfke ve hiddetin de ihtiyarlıktan. Her organın zayıflayıp sabrın azalmış. Sen artık bir çift söze dayanamaz bağırır, bir tas çorba içemez istifra edersin. Ancak Hak âşığı ihtiyar başka! O tertemiz bir yaşayışa sahip saf bir çocuk gibidir.

 

Peygamberlerle veliler sıhhat, afiyet, fazilet ve saadetlerinden dolayı alçakların hasedine uğradı.

Ahmaklar, mescide saygı gösterirler de (Hakk'ın evi olan)  gönül sahiplerinin kalbini kırar, saygısızlık ederler.

Allah'ın sevdiği birinin; bir nebi veya velinin kalbi incitilmedikçe Allah hiç bir topluluğu rezil etmedi. (Şerh-i Mesnevi, c.8,s.924-930 / M.c.2,s.237)

(Sapıklıkta olanlar) peygamberlerle kavgaya kalkıştılar. Onların görünüşüne bakıp kendileri gibi bir insan sandılar. Sende de şaşkınların huyu var, onlar gibi belaya uğramaktan korkmuyor musun?

(Yaşar Çalışkan,  Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)