SEVGİNİN KILICI ÇELİK KILIÇTAN DAHA KESKİNDİR

Saf biri bir harâbe (vîran) yerde tesadüfen bir define bulsa ondan sonra her harâbeye define ümidiyle koşar. (Şerh-i Mesnevi, c.5,s.1743-1820/ Mesnevi, c.1,s.317) 

Eğer âlemden güzel kokular alamıyorsan, kabahati uzakta değil kendi burnunda ve beyninde ara. Kabiliyetsizliği kendinde bil. (Şerh-i Mesnevi, c.5,s.1743-1820/ Mesnevi, c.1,s.317)

İlmi, cesareti ve gönül temizliği (ihlâs) ile Hakk'a kulluğu Allah'ın aslanı Ali'den öğren. O Allah aslanı bütün hilelerden uzak ve temizdi. O yiğitlikte Allah aslanı, insanlıkta nasıl biri olduğunu kim bilebilir? (Şerh-i Mesnevi, c.5,s.1743-1820/ Mesnevi, c.1,s.317)

Bulutlar rahmet yağdırıp, buğdayı yetiştirir. İnsanlar da çalışıp buğdayı un, unu ekmek ve bal gibi lezzetli hale getirirler. (Şerh-i Mesnevi, c.5,s.1743-1820/ Mesnevi, c.1,s.317) 

Gökteki güneşin etkisi ve etki yolları çeşitlidir. Güneşin etkisiyle taş yakut olur, atın nalından kıvılcımlar çıkar. Meyve dalında pişip olgunlaşır. (Şerh-i Mesnevi, c.5,s.1743-1820/ Mesnevi, c.1,s.317)

Gözün kulağın haberi olmadan gönüllere binlerce neşe veren Allah'tan ne gördün izah et. (Şerh-i Mesnevi, c.5,s.1743-1820/ Mesnevi, c.1,s.317) 

Gözü açık, kulağı keskin üç kişi beraber otursa gökteki ay'ı kabiliyetlerine göre görür. Biri çıplak ayı görür, biri göz kusuru yüzünden ayın yerini bile fark edemez. Üçüncüsü, hem ayı görür hem ona ışık veren güneşi bilir, hem de güneşe bu gücü veren Hakk'ın kudretini görür. (Şerh-i Mesnevi, c.5,s.1743-1820/ Mesnevi, c.1,s.317)

Sen ay gibi konuşmadan ışık, nur saçıyorsun. (Şerh-i Mesnevi, c.5,s.1743-1820/ Mesnevi, c.1,s.317)

Havada uçuşan hava zerrecikleri bile Allah'ın kudretini seyr etmeğe birer penceredir. (Şerh-i Mesnevi, c.5,s.1743-1820/ Mesnevi, c.1,s.317)  

Zan yıllarca koşsa burundan ileri geçemez. Burnuna hak katından bir güzel koku gelmeyince ne kadar uğraşsan burnundan başka bir şey göremezsin. (Bir yola ve yol gösterene muhtaçsın.) (Şerh-i Mesnevi, c.5,s.1743-1820/ Mesnevi, c.1,s.317)

Hazret-i Mevlânâ bir hikâye münasebetiyle ilmin kapısı Hazret-i Ali'ye şöyle söyletir:

-Ben Allah rızası için kılıç vururum. Hakk'ın kuluyum, cesedin emrine uymam. Ben Allah'ın aslanıyım, boş arzu ve heveslerin aslanı değil. Sancaklarda rüzgâr etkisiyle saldırır gibi görülen resim aslanı da değil. Yaptıklarım dinimin şahitleridir. Güneş ışığı güneşten olduğu gibi, kılıcımın keskinliği de Hakk'ın kudretindendir. Ben yükümü yoldan kaldırdım, Hak'tan başka ne varsa yok bildim. (Şerh-i Mesnevi, c.5,s.1743-1820/ Mesnevi, c.1,s.317)

Ben kavuşma incileriyle işlenmiş bir kılıcım, savaşta öldürmez; diriltirim. Ben saman parçası değil, koca adalet dağıyım. Fırtına koca dağı nasıl yerinden oynatabilir? Rüzgârla çör-çöp sürüklenir. Öfke, şehvet ve mal hırsının rüzgârı namazsızları kapar götürür. (Şerh-i Mesnevi, c.5,s.1743-1820)

Öfke (ve hiddet) beylerin padişahı fakat bizim kölemizdir. Ben öfke atının ağzına gem vurdum, dizginini elimde tuttum, hareketlerini kontrolüme aldım. Yumuşak huyluluğumun kılıcı öfke (ve hiddetimin) boynunu vurmuştur. Künyem toza toprağa batmış anlamına Peygamberimizin ifadesiyle “Ebû Türab'dır. Ama ben bilgi ve hakikatlerin bahçesiyim. (Şerh-i Mesnevi, c.5,s.1743-1820)