ŞERH-İ MESNEVİ ÇAĞLAYANINDAN İBRETLER -15

 

ELMAS BULUNMAYAN YERDEPARILTISI NASIL OLUR?

 

Akıllı kimse, elinde kurtuluş meş'alesi taşır; Hak yoldakilerin rehberi odur. Yarım akıllı, akıllı bir zatın gözünü kendi gözü bilir, o, akıllıyı körün yedicisini tuttuğu gibi tutar onunla görür ve yürür. Bir arpa tanesi kadar aklı olmayan eşekse hem akılsızdır, hem de akıllıya uymaz. Yol bilmez bilenin peşine düşmekten utanır. O akılsız, uçsuz bucaksız çölde önünü gösterecek kandil ve azıcık ışıktan mahrum yolunu göremez, dilemeği de bilmez.

Ey noksan akıllı, aklın tam değilse, bari sözü diri bir akıllıya sığın ve sözünü dinle. Yoksa kör ruhun çabalaması kurtulmasına yetmez.

 

Yemyeşil, sulak bağ ve bahçeler arasında pırıl pırıl, masmavi bir göl vardı. Bu gölde üç tane büyük balık vardı.

Bir kaç balık avcısı gölde bu balıkları gördüler. Ağ getirip balıkları avlamak için eve gittiler. Üç büyük balık balıkçıların maksadını anladılar. İçlerinden en akıllı olanı istemeyerek, yol zorluğu ile yolculuğun tehlikelerini göze alarak sefere çıktı. Niyeti açık denizdi.

Bu konuda arkadaşlarına danışıp konuşmak istemedi. Göle olan sevgimiz ruhumu etkiler, sefer azmimi zayıflatır. Cahillik ve tembellikleri bana da bulaşır diye düşündü.

 

Danışmak ve fikir alışverişinde bulunmak için aklı eren, diri biri lazım ki görüşüyle seni diriltsin. Fakat böyle diri nerede?

Vatan sevgisinden dem vurma, asıl ve sonsuz vatan oradadır, burada değil.(Vatan sevgisi imandandır. Hadis-i Şerif)

 

Büyük balık kendi kendine: Şimdi danışma vakti değil Arkadaşlarına uyma. Denize yol bulmak üzere kalk yola çık gölden denize, hakikat deryasına yönel. Azmet, denizi ara ve girdaptan uzaklaş.

Diğer balıklara uymaktan çekinen zeki balık, göğüslerini ayak yapıp sürünerek, kendisini kovalayan köpekler önünde kopmadık tek siniri kalmayıncaya koşan bir ceylan gibi sür'atli hareket etti. Peşinden tazı kovalayan bir tavşanın uyumasından büyük hata olur mu? Korkan göze uyku girmez. Balık gölden uzaklaşıp deniz yolunu tuttu. Çok sıkıntı çekti fakat emniyet ve sıhhat yurduna kavuştu. Kendini kıyısı, kenarı gözle görülmez uçsuz bucaksız bir denize attı.

Bu tarafta balıkçılar ağı getirdi. Ağı görünce yarı akıllı balığın ağzının tadı kaçtı. Kendi kendine ah çekerek: Ben fırsatı kaçırdım. Nasıl oldu da akıllı arkadaşa yoldaş olmadım? Arkadaşım gitti, benim de ardınca gitmem gerekti, dedi.

Geçmişe hasret hatadır. Giden geri gelmez. O bir rüzgârdır eser geçer.

İkinci balık, akıllı arkadaşına uyup gitmemenin tasası ve tehlikenin kendine yaklaşması endişesi ile başını taşlara vurup: O denize gidip gamdan kurtuldu. Bense iyi bir dosttan oldum, dedikten sonra kendini toparlayıp: Şimdi onu düşünmeği bırakayım. Kendime bir çare bulayım. Hiç olmazsa kendimi ölü göstereyim. Suyun yüzüne sırt üstü karnım yukarı çör-çöp gibi durayım. Ölmeden önce ölmek azaptan kurtuluştur. Hazret-i Peygamber:

Size ölüm sınamalarla gelmeden ölünüz, buyurdu.

(Hesabınıza bakılmadan bakın, işleriniz tartılmadan tartın, vadeniz gelip ölmeden kendinizi ölü yerine koyunuz.)

Yarı akıllı balık, düşündüğü gibi ölü rolü yaptı. Su, üstünde onu karnı yukarı, aşağı yukarı oynatmağa başladı. Balıkçılar onu görünce:

-Eyvah, en iri balık ölmüş, diye hayıflandılar. Balıkçıların esefi balığı sevindirdi. Oynadığım oyunla keskin bıçaktan kurtuldum, galiba, dedi. Sonra balıkçılardan biri davranıp onu tuttu: Tüh yazıklar olsun, ölmese ne iyiymiş dedikten sonra kıyıya fırlattı.

Balıkçılar ağla ve avla meşgulken iri balık sürüne sürüne suya yetişip kayboldu.

Üçüncü ahmak balık ise orada kalıp debelenmeğe sağa sola sıçramağa başladı. Ama balıkçıların ağından kendini kurtaramadı. Ahmaklığı onu ateşe attı.

Ateş üstündeki kızgın tavada kızarmağa mecbur oldu.

Balık tavada ateşin harareti ile kızarırken hal diliyle: Sana bir haberci, uyarıcı ve korkutucu gelmedi mi? Diyor. Yine kendi kendine: Evet, geldi, diyordu. Yine kendi kendine: Eğer bu azap ve sıkıntıdan kurtulursam, bir daha denizden başka yeri yurt edinmem, diyordu.

Bu işkenceden kurtulsam denize giderim diyen balığın pişmanlığını duymuş gibi akıl ona:

Sende ahmaklık var. Verilen söz ve yeminler ahmaklık yüzünden bozulur.

Akıl, verdiği söz ve yemini hatırlar ama ahmaklık, unutkanlık ve gaflet ona üstün gelir. Düşmanlıkla tedbirini bozar.

Elmas bulunmayan yerde parıltısı nasıl olur?Doğruluk, Hakk'a dönüş ve tövbe hatırlatan olmazsa nasıl gerçekleşir?

Balığın ateşte kızarırken tavadan kurtulmak istemesi ile cehenneme düşenin geri dönüp ibadet etme isteği ve pişmanlığı hep akılsızlıktandır.

Ahmaklık ne beladır anla. Bu pişmanlık hazine gibi parlak bir aklın eseri değil azabın sonucudur.

Hastalık ve ızdırabın gam ve sıkıntısı geçince pişmanlık da kaybolur. Böyle pişmanlığın toprak kadar değeri yoktur. Gündüz gelince gecenin sözünü keser. Gam ve dert karanlığı gidip hoşluk çağı gelince ahmağın gönlündeki derdin doğurduğu pişmanlık da yok olur.(Şerh-i Mesnevi, c.13,s.578-604)

(Yaşar Çalışkan,  Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)