EVLİLİK NEDİR HOCAM?

 

Evlilik ve aşk konusunu şairler yüzyıllarca nakış nakış işlemişler:

Evlilik sayesinde uzak olanlar yakın, düşman olanlar da dost olurlar. Bazen iki kişi arasın¬daki evlilik kocaman iki kabile veya devleti birbirine dost eder.

Nikâhla evlilik, sevgi ve ya¬kınlık binasına vesile olur. 

Evliliğin birçok sebebi varsa da en kuvvetli ve değişmez olanı sevgi sebebiyle olandır.

Âşık başını verince akıl kalır mı? 

Âşık mektubunu bir ak güvercin kanadında sevdiğine göndermeğe kalksa; mektubun ateşli ifadesinden kuşun kanadı yanar.

Aşk, denizi çömlek gibi kaynatır, dağı kum gibi ezer, gökyüzünü çatlatır, yeryüzünü sebepsiz titretir. 

Aşk denizi yanında deniz damlaları küçücük bir gölcükten başka bir şey değildir.. 

Evlilik kutsaldır ve yegâne mutluluk müessesesidir.

Evlilikte mühim olan aranan kişiyi bulmak; daha mühimi ise aranan kişi olmaktır.

Erkeğin üstünlüğüne inanan biri, evlenince fikrinde ne kadar yanıldığını görmüş.

Allah kadını yaratmasaydı erkeklerin bunca hatası kimden sorulacaktı?

Nasıl bir anlayışsa erkeğin saçı ağardıkça olgunlaşır, kadının ağardıkça yaşlanır.

Eğer evliyseniz bütün iyi kısmetler bekârdır. Eğer bekârsanız bütün iyi kısmetler evlidir.

Eğer ile meğer evlenirlerse keşke adında çocukları olurmuş. 

Uyumsuz ve anlayışsız olan hep öbürüdür.

Evli eşlerin aynı konuda beraber evet dedikleri son yer nikâh masasıdır.

Evlilikte önceleri biri konuşur, diğeri dinler, sonraları, ikisi de konuşur komşular dinlermiş.

Evlilikte dini olanı avlarsan güzellik, mal, mevki ve şans da senin olur. 

Seni sevgilinden ayrı düşüren resim, güzel de olsa çirkin de olsa birdir. 

Hocanın da aralarında bulunduğu bir zarifler sohbetinde bu ve buna benzer nükteli bir sohbet devam ediyordu. Aralarından biri sırf Nasreddin Hocayı konuşturmak için sordu;

-Hocam evlilik nedir? 

Hoca sohbetin akışına uygun bir cevap verdi:

-Gündüz çifte hırlamak, gece çifte horlamak! 

 

 

 

 

KATRAN DERDE DERMAN

 

Doktor yerine hocaya gidenler, derdi katlanılmaz hale gelinceye kadar çekmek isteyenlerdir. Derdi veren Allah dermanını da vermiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hastalananlara ilaç tarif eder, onları hekime gönderirdi. Eskinin okumuşları bunu bilir, fakat ister istemez halkın anlayışına da saygı göstererek cevap verme yolunu tutarlardı.

 

Köylünün biri bir gün boynuzundan tutarak zorla getirdiği inatçı keçisi ile Nasreddin Hocaya geldi:

-Hocam, keçim uyuz oldu, rica etsem okur musun? Dedi. Hoca düşündü, o zaman için uyuza iyi gelen katran aklına geldi, inatçı keçiyi adeta sürükleyerek getirmekten terler içinde kalan köylüye:

-Sen biraz katran getir, onu okuyayım, sonra götür keçiye sür, dedi.

 

 

NASREDDİN HOCA VE PARA

 

Nasreddin Hoca'nın kadı olduğu yıllardı. Akşehir dışında küçük bir ilde tanımadığı insanlarla akçeli bir sohbetteydi. Söz dönüp dolaşıp Hoca'ya gelince:

-Cömertlik ve hayır için paradan iyisi yoktur, dedi. 

Sohbette bulunanlardan kelam efendisi biri Hoca'yı tasdik ederek:

Para iyi bir uşak, kötü bir efendidir, dedi. 

Sohbette bulunanlardan okumuş yazmış, ilim sahibi olduğu anlaşılan biri ise:

Sevgili ve şerefli Peygamberimiz: Ümmetimin hayırlısı, nereye vereceklerine bakmadan vermeyen ve verilecek yerden de istenmesini beklemeyenlerdir, buyurmaktadır, dedi. 

Sohbet başlardan geçen paralı hikâyelerle devam ederken Nasreddin Hoca:

-Para her zaman değerlidir. Biri de ben isem hayatta parayı sevmeyene rastlamadım, dedi.

Sohbet meclisinde o ana kadar susan toy biri:

-Hocalar parayı sevmeyin derler. Siz parayı neden seviyorsunuz? Açıklar mısınız? Diyerek Hoca'ya doğrusu damdan düşercesine toyca bir soru sordu. 

Hoca için gün doğmuş, beklediği soru gelmişti. Hemen taşı gediğine koydu. Toy adamın yüzüne bakarak cevap verdi:

-Senin gibilere muhtaç olmamak için.