MUSİBETLER KARŞINDA MÜSLÜMAN 

Millet olarak sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Ciğerlerimiz yanıyor, maddi ve manevi elemler çekiyoruz. Keder ve hüznümüz artarak çoğalıyor. Bir Müslüman olarak bizlerin üzerine düşen vazifeler nedir. Allah Teâla yeryüzünde yarattığı her insanı imtihan etmek üzere yaratmıştır.  Bu geçici hayat bir gün sona erecek daha sonra gerçek hayat başlayacaktır. Dolayısıyla dünyada mutlu ve huzurlu bir hayat beklemek boşunadır. Hayat her zaman bizim istediğimiz şekilde sürüp gitmez. İnsanoğlu kimi zaman nefsi, kimi zaman harici kaynaklı bir takım bela ve musibetlerle karşı karşıya kalır. Bazen üstesinden gelir, bazen dirayet gösteremez dertlerin altında ezilir kalır.

Başımız gelen her bela ve musibet önce Levhi Mahfuz'da Rabbimiz tarafından belirlenmiştir. Bu durum Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade buyrulur: “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. (Hadid,22) Bu dünya imtihan alanı olduğu için insanlar değişik şekillerde imtihana tabi tutulurlar. “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!”(Bakara,155) ayeti doğrultusunda neşemizi kaçıran her bir şey ile kaybettiğimiz her varlığın, Rabbimizin bizi denemesi neticesinde gerçekleşen olaylar olduğunu anlıyoruz. Ayetin sonu “Müjdele” ifadesi ile bitiyor. Hem bela ve musibetler gelecek hem kayıplar yaşayacağız sonra da “sevineceğimiz, mutlu olacağımız yüzümüzün güleceği bir ifade olan  “Müjde” karşılaşıyoruz. Ancak herkes değil sabredenlerin karşılaşacağı bir mutluluk! Demek ki sabır her şeyin anahtarı ve kurtuluşun şifreleridir.  

Rabbimiz sıkıntı ve hüzünlü halimizde yardım istediğimizde bize yardıma nail olmanın yollarını gösteriyor: “Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir. (Bakara, 153) Sabır ve Namaz, nefsimizle mücadelede en büyük silahımız olduğu gibi yardıma layık hale gelmenin de en büyük nişanesidir. Dualarımız ve yardım talebimize icabet edilmiyorsa Namazımızı ve Sabrımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Namaz, bir iç mücadeledir. İmamın namaz kıldırdığı mekâna “mihrap” denilmiştir. Zira Mihrap “savaş edilen yer” anlamına gelir. Allah Teâla önce iç âleminde düşmanını yere ser, sonra bana güven ve maddi yardımı bekle diyor. Sabır hemen meyvesi alınacak kısa vadeli bir ameliye değildir. Katlanmak ve tahammül etmek anlamına gelen Sabır, atalet içinde beklemek, hiçbir şey yapmamak anlamına gelmez.

Peygamberimiz:“Ya Rabbi! Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım." (Buhari, Cihad, 25)buyurmuşlardır. Bizimle savaşanlara karşı elbette savaşma hakkımız vardır: “Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez.”(Bakara, 190) Sabır pasif bekleme değildir. Yalnızca acılara katlanma değildir. Aynı zamanda sabır göğüs germedir. Mekke döneminde savaşma imkânın olmadığı durumda Rasulullah Efendimiz ilk Müslümanlara sabrı tavsiye ediyordu. Firavunun zulmü karşısında Hz. Musa'ya iman edenler Allah'tan üzerlerine sabır yağdırmasını talep etmişlerdir. “Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, Müslüman olarak canımızı al, dediler.”(A'raf,126)  Aynı şekilde Talut ordusu Calut'la savaşmaya giderken yine Allah'tan sabır ve direnme gücü istemişlerdi:“Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Yüreğimizi sabırla doldur; bize direnme gücü ver; kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler.”(Bakara,250) Borç ve keder içerisinde olan sahabeden Ebu Ümame (r.a.) Peygamberimiz sabah akşam tekrarlaması için şu duayı öğretir: “Allah'ım! Dünya ve ahirette gam ve kederden sana sığınırım. Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım. Korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borç altında ezilmekten ve insanların beni aşağılamasından sana sığınırım”. Efendimiz Ebu Ümâme(r.a.) 'ye öğrettiği duaya baktığımız zaman aciz ve tembel oturarak Allah'a sığınmayı değil, çalışıp mücadele ederek sıkıntılardan kurtulmayı Allah'tan istemesini öğretmiştir.

Dolayısıyla Kur`an “sabr” sözcüğü ile katlanmayı değil, göğüs germeyi kastetmektedir. Göğüs germek ise, içinde bulunulan zorlukların verdiği acılara katlanmak ama aynı zamanda o zorluğu yenmek için onunla mücadele etmek demektir. Dolayısıyla “sabr” sözcüğü, tam bir aktivite, tam bir canlılık ihtiva etmektedir. Rabbim bizlere içerisinde bulunduğumuz sıkıntılardan sabırla, metanetle, namazla, mücadele ile kendisine dua edip ilahi yardıma nail olabilmeyi nasip eylesin.