Herkesin hayatında büyük etkisi olan ve unutamadığı öğretmenleri vardır. Onu hayata hazırlayan, yılların tecrübesini aktaran, kültürel mirasımızı ve değerlerimi nakış nakış ince ustalıkla minicik kalplerimize yerleştiren unutamadığımız öğretmenlerimiz vardır. Hayatta iken kıymetini bilemediğimiz ya da çocukken onların söylediği bir çok şey uçuk gelse de hayatın acı gerçekleriyle pişmiş ve sıkıntılar ve dertlerin yoğurduğu o insanlar hiç bir zaman yaşadıkları acıları bizlere aksettirmezler. İşte unutamadığım öğretmenim İsa Hocam...

İlkokulu bitirdikten sonra Konya'dan gurbete çıkıp Niğde İmam Hatip Lisesine kaydolduğumda rahmetli babam ismi Tomurcuk olan küçük bir kırtasiye dükkânında İsa Ceran, Mustafa Gökalp ve İbrahim Ataç isimli hocalarla tanıştı. Üçü de Konyalı idi. İsa Hoca'ya ısınan babam beni O'na emanet edip; " Bundan sonra burada İsa hoca senin velin olacak" dedi. Okula başlamıştık yeni arkadaşlar ve çevre ediniyor ailemden uzak olmanın acısı içimi yakıp kavuruyorken İsa hocanın varlığı beni teselli ediyordu. İzine gittiğimde babamın verdiği küçük harçlıkları İsa hocama teslim ediyor, zamanla ihtiyaç duydukça harçlıklarımı hocamdan istiyordum. Ama hiçbir yazılı kaydı yoktu. Kimi zaman hocamdaki paralarım biter hocam bana kendi cebinden harçlıklar verirdi. Bazen istemeye utanırdım. Beni yanına çağırır "Al bakıyım şu parayı kendine harçlık yap" derdi.

İsa hocam dünya malına hırs duymayan elindekilerle yetinmesini bilen kanaat ehli birisi idi. Bazen kışın üşüdüğünü görür üzerinde öyle büyük pardösüler görmezdim. Köylü bir insan olduğu için gariplik ve fakirliğin her türlüsünü yaşamıştı. Alnı ak yüzü pak hocam kimseye eğilmez, dik duruşundan ve inandığı davalardan asla taviz vermezdi. Kimseye minnet etmeyen ve Anadolu insanın o asil duruşunu temsil eden bir yiğit adamdı. Benim hal ve hatırımı sorması beni çok heyecanlandırır ve son derece mutlu ederdi. İlk yıl dersimize girmiş ve onun girdiği derste başarılı olmak ve hocamı mahcup etmemek için çok çalışmıştım.

Yıllar yılları kovaladı Ortaokul bitti Liseli yıllarımızın sonuna doğru gelmiştik Ama benim İsa hocam tayini çıkmış Konya İmam-Hatip Lisesinde öğretmendi artık.  İmam-Hatip Lisesinden mezun olduk İlahiyat Fakültesine başladığım yıllarda sıkıntı yaşadığım her vakitte İsa hocam aklıma gelirdi. Konya'da olduğum yıllarda hep onun izini sürdüm. Köyde mi yaşardı yoksa Konya Merkez de mi idi. Bir arkadaş hocamı tanıdığını ve Onun müzmin bir hastalığa yakalandığını söyleyince beynimden vurulmuşa dönmüştüm.  Onunla bir yerde buluştuk elini öptüm ve bana bir baba şefkatinde sarılmıştı. Ayrı kaldığımız yıllardaki tahsil hayatımı anlattım. Sevindiğini mutlu olduğunu gözlerinden fark ediyordum. O'na  "sizin gibi idealist hocalarımıza ihtiyaç var niçin erken emekli oldunuz" dediğimde "Ali hocam işi tadında bırakalım" dedi.

Yıllar sonra Konya'nın Derebucak ilçesine Müftü olarak atanmıştım. Konyamızın mahalli televizyonlarından KONTV de bir programa katılmış ve canlı yayında bir saatten fazla bir konu hakkında söyleşi yapmıştık.  İsa hocam tesadüfen televizyonda beni izlemiş ve izledikçe mutlu olmuş sanki televizyonda konuşan oğluymuş gibi sevinmişti. Ertesi gün Müftülüğün santralinden bir şahıs arıyordu. Memur telefonu bağlayıp bana "Hocam İsa hocanız sizi arıyor" deyince heyecan içerisinde hemen bağlayın dedim. Ahizenin öbür ucunda İsa hocam Aliciğim seninle ne kadar gururlansam azdır. Küçücük gelmiştin elimizde büyüdün seni televizyonlarda görünce dünyalar benim oldu dedi. Hocama ellerinizden öpüyorum, sizin sayenizde okudum buralara geldim dediğimde ne kadar mutlu olduğunu tahmin ediyorum. Konuyu sağlığına getirdim. Hocam sağlığınız nasıl dedim. Hocam Akciğer Kanseriydi. Konuşması derinden geliyor ve nefes darlığı çekiyordu. Hocam nasıl olacak sıhhatiniz deyince Ali hocam hepimiz ölmeyecek miyiz? Bizim de kaderimiz böyleymiş, nasıl olsa dünyada bir kez öleceğiz" dedi. Kendisini ölüme hazırlamış o büyük mahkemeye hazırlıklı olarak gitmenin yoluna bakıyordu, öleceğini bildiği halde ne kadar metanetli idi... İşte iman sahibi insanın teslimiyeti...

Haksızlık karşısında eğilmeyen o yiğit adam geç yaşta yakalandığı bu amansız hastalıkla erimeye başlamıştı. Onu tanıyan dostlarına söyledim. Eğer hocam vefat ederse bana haber verin diye... Umreye gittiğim bir yıldı. Umre dönüşünde onun vefat haberini alınca yıkıldım. Cenazesinde bulunamamıştım. Tıpkı babam gibi idi. İkinci babamı kaybetmiştim. Hayatı, dini, imanı ve davayı ondan öğrenmiştim. Değerlerle yaşamayı, prensip sahibi olmayı, haksızlık karşısında dik durmayı ondan öğrenmiştim. O aç kalsa da kimseye durumunu bildirmez, içerisinde kopan fırtınalara rağmen onurlu durmasını bilen bir adamdı. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Ölümü güzellikle karşılayan adam! Selam olsun İsa hocama. En Büyük Öğretmen Hz. Muhammed Mustafa'ya O'nun görevlendirdiği ilk öğretmen Mus'ab b. Umeyr'e ve onların yolundan giden öğrencilerine değerlerimizi, ilmi, irfanı ahlakı ilmik ilmik körpe dimağlara işleyen Öğretmenlerimize...