Kurban Bayramını idrak ettik. Kurbanlar kestik, akraba ziyaretleri gerçekleştirdik, dostlarla tebrikleştik, hastaları ziyaret ettik, fakirlerin gönlünü aldık. Bayram dostlukları tazeledi, kimsesizleri hatırlatıp yüreğimizde merhamet duygularını yeşertti. Bireysel olarak Rabbimize yakınlık, toplumsal olarak da birlik beraberliğe yardımlaşma ve dayanışmaya vesile oldu. Ancak Kurbanın daha esaslı bir fonksiyonu var ki bu vurucu darbesini ancak ince anlayışlı, hikmetli düşünebilen, ibrahimce duruşu ve İsmailce teslimiyeti yaşayanlar bilir.

İbrahim'den İsmail'ini isteyen Allah dostu Halilullah'tan dostluğunu ispat etmesini istiyor. Doksan yaşında bulduğu İsmail'ine kavuşunca Allah'ı unuttu mu, yoksa kalbinin derinliklerinde o ezeli dostun muhabbeti en önde mi bunu İbrahim'i test ediyordu. Yani en çok sevdiğini, canını ve cananını, feda edebilecek miydi? 

Şimdi Ben Müslümanım diyen bizler yüreğimizin bir köşesinde Allah'ın sevgisinin olmadığı, dokunulmaz kıldığımız gettolarda inşa ettiğimiz tabuları hala yıkamayacak mıyız? Kalbimizde Allah'tan uzak,  kutsalı yaklaştırmayan, seküler kurallar koyduğumuz paradigmalarımızdan ne zaman vazgeçeceğiz? İzinden gittiğimiz baba ve atalarımızın yolunu  değiştirilemez görerek, vazgeçemediğimiz ideolojimizi ne kadar daha kutsayacağız. Ne zaman zihin dünyamızı Allah'a kurban edeceğiz. Allah'ı karıştırmadığımız, kendi oluşturduğumuz dokunulmaz dünyamızdaki siyasi, ideolojik, politik zihin tortusundan ne zaman vazgeçeceğiz. Taassubun ve beyin körlüğünün yol açtığı kendi bilmişliğimizle oluşturduğumuz putlarımızdan ne zaman vazgeçeceğiz. Artık Kurban Bayramıyla birlikte sadece hayvanın boğazlanmayacağını Allah'tan uzakta kurduğun o küçük dünyandan ne zaman vazgeçeceksin. İnsanın toz kondurmadığı, beşeri düşünce ve dünya görüşünün yanlış olduğunu öğrenmek için kabre girmiş olmasını beklemesi çok geç değil midir?

Kurban; sana gittiğin yoldan dönmen gerektiğini söyleyemiyorsa “De ki Benim Namazım, İbadetlerim Hayatım ve Ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.(En'am,162) ayeti acaba biz Müslümanların yeryüzünde dünyevi-uhrevi bütün ölçülerimizin Allah olduğunu hala anlayamamışız demektir.

Yok ben Rabbimin kuluyum, Allah'ı çok severim. Ama devam ettirdiğim düşünce ve ideolojiden de vazgeçmem hatta ikisini bağdaştırır uyumlu hale getiririm diyorsak kendimizi aldatıyoruz demektir.  “Allah bir göğüste iki kalp yaratmamıştır.”(Ahzap, 4) ayetiyle Yüce Rabbimiz Ya ben, ya dünyalıklar diyor. Dünyalıklar Allah'a götürüyorsa zaten mesele yok demektir. Allah Teala süs, hobi ve aksesuar dindarlığı istemiyor. Bu dine ucundan kıyısından inanılacak belirli merasimlerle oluşturulacak bir akide de istemiyor. Rabbimiz iç dünyamızda kökten bir devrimle kendisine inanmamızı istiyor. La demekle, inkar etmek, süpürmek, temizlemek ve arındırmakla başlıyor inanca! “Dinde zorlama yoktur. Doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. Kim (Tağutu) Putları inkar eder, Allah'a inanırsa sapasağlam bir kulpa sarılmış olur. Allah işiten ve bilendir.(Bakara, 256) Ayete baktığımız zaman Allah'a imandan önce kalbi şirkten, ikircikli sevgilerden, hayali kuvvetlerden temizleme operasyonu var, bunlar gerçekleştikten sonra Allah'a iman var. Rabbimiz Kurban ibadetiyle bize işte benden uzaklaştıran sevgilerden, dostluklardan, tutkulardan, ihtiraslardan ayrıl da gel diyor. 

Allah'a kurban edemediğin zihnindeki düşünceler, vazgeçemediğin tabuların, kutsadığın kuvvetler, ayrılamadığın tutkular çoktan seni kurban olarak teslim almışlar. İşte onlar seni kurban olarak almadan gel tertemiz yüreğini önce Allah'a kurban et. Kurban et ki Allah seni yeryüzünün efendisi eylesin. Bizler maddeye kul olup, dünyanın esaretinden kurtulamadığımız ve kendi dünyamızda oluşturduğumuz ve Allah'ı karıştırmadığımız düşüncelerimizden vazgeçemediğimiz sürece Kurban ibadetini hakkıyla idrak edemediğimiz gibi dünyanın da efendisi olamayacağız. Kurban vazgeçebilmeyi, feda edebilmeyi, ferağat edebilmeyi bize öğretmeli ki, düşman kapıya dayandığı zaman dünyada Allah'ın rızasından daha değerli bir şey olmadığı inancıyla her şeyimizi feda etmeye hazır olalım. “Mektebinde şehadet olan bir milleti kimse esir edemez” sözü tahakkuk etmiş olsun.

Rabbim O'nun rızasının olmadığı, Vahyin sesinin duyulmadığı, Nebinin soluğunun hissedilmediği yerlerde bize ait ne varsa onlardan vazgeçebilenlerden eylesin. Neyimiz varsa feda edebilenlerden eylesin.