Kâinatta her şey hareket halindedir. Bu hareketlilik eşyanın doğasında vardır. Maddenin en küçük birimi atomun çekirdeğinin etrafında dönen elektronlardan tutunda Dünyamız, güneş, ay ve yıldızlar kendilerine verilen görev çerçevesinde hiç bir tehir ve görevi ihmal göstermeden yörüngelerinde dönerler.  Yeryüzünün en şerefli varlığı insan nasıl olurda kâinatta cereyan eden bu hareketlilikten bigâne kalır. Müslüman insan aktiftir, canlıdır, hareketlidir, çalışkandır, yeryüzünde ve bulunduğu yerde olup biten her şeye karşı duyarlıdır. Onun hayatında boşluk ve tesadüf yoktur. Rabbimiz Peygamber Efendimize hitaben; "Bir işten yoruldun mu, başka bir işe koyul ve yalnızca Rabbine yönel" (İnşirah, 7-8) buyurarak Müslüman'ın hayatında miskinlik ve ataletin olamayacağını beyan etmiştir.

 

Kur'an-ı Kerimde Cuma Suresinde Yüce Rabbimiz  "Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz." (Cuma, 9-10 )buyurmaktadır. Cuma günü sadece camiye gidin denmiyor,  Cumanın faziletinden dolayıayette "koşun" buyrulurken Cuma Namazı için planınızı yapın ve vakti geldiği zaman derhal camiye gidin, şunu da tartıyım, şu siparişi de alıyım demeyin, hemen alışverişi de terk edin anlamına geliyor. 10. ayetteki "Namazı kılınca yeryüzüne dağılın"  ayetiyle de rızkınızı arayın, ailenizin nafakasını temin edin, camideki ibadet bitti, şimdi rızık arama ibadeti başladı, camiyi boşaltın deniyor adeta, burada Müslüman'ın hayatında dünya ve ahiret ayırımı diye bir ayırımının olamayacağı anlatılırken çalışmanın da bir ibadet olduğu fakat hiç bir çalışmanın namaz ibadetinin yerine geçemeyeceği de anlatılmaktadır.  Ayetlerdeki güzelliklere bakar mısınız; "Cuma günü cuma namazına çağırıldığınız zaman koşun, namazı kıldıktan sonra da dağılın, Allah'ın lütfundan rızkınızı arayın." Yüce Kitabımız, Müslüman için ruhbanlığın olmadığını, hayatta durmanın, duraksamanın olmadığını,  bir işin bittiği zaman diğerinin başladığını, hareketli ve heyecanlı bir hayat tarzının Müslüman'ın yaşamı olduğunu ortaya koyuyor.  Ayete baktığımız zaman Dinimiz İslam'daki emir ve yasakların İnsanın fıtratına, yaratılışına ilgi ve ihtiyaçlarına ters olmadığı gibi bilakis insanın doğası ve varlığı ile bire bir uyuşan yegâne din olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü Rabbimiz İnsanları "Fıtrat Dini"ne çağırıyor; "(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler."(Rum,30)

 

İbadetler sadece namaz ve oruçtan, zekâttan ibaret değildir. Bazen acıları yüreğinde yaşamaktır ibadet, başkalarının acısını yüreğinde yaşamakla, acı çekenin acısı hafiflemez ama iman nuru kalbe girdi mi başkalarının acılarını yürekte hissetmeyi sahibine bir namaz mutluluğu kadar neşe verir, Onun için Müslüman'ın susması belki bir tefekkürdür, Müslüman dertlidir, yüreğinde kopan büyük fırtınalar onu kimi zaman zihin dünyasında farklı yerlere taşır, bedeni bir yerde sabit dursa da o, ruhuyla Gazze'dedir, Doğu Türkistan'dadır, Suriye'dedir. Bediüzzaman Said Nursi de "Ne yapayım acele ettim, kışta geldim. Sizler cennet-asa (cennet gibi) bir baharda geleceksiniz."derken de vazifeye atılmak için baharı beklemeden acele ettiğini, geleceğe dairde umutlu olduğunu söylemiştir. Aslında taşıdığı iman ona o dinamizmi ve umudu kazandırıyor. Dört dörtlük şart ve imkânlar içerisinde herkes hedefine doğru ilerler, önemli olan elindeki olanla tüm kuvvetini kullanıp hak dava uğrunda insanın bedenle, zihinle, duygu ve düşüncesiyle, kaygı ve dertlenmesiyle hizmet edebilmesidir.

 

Ramazanın bitmesiyle Müslüman'ın hayatında ibadetler bitmemiştir.  Farz oruç bitmiştir belki ama nafileler vardır. Teravih Namazı bitmiştir ama Teheccüd Namazları vardır. Müslüman'ın hayatı statik değil, dinamizmle doludur. Şu ayet Allah yolunda çarpışan, mücadele veren dert ve kaygı taşıyan insanlarla güya Kabe'ye hizmet eden insanların Allah nezdinde bir olamayacağını apaçık bir şekilde ortaya koyuyor: "Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram'ı onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez." (Tevbe,19)

 

İnsan için çalışması, gayret etmesi, zihin ve gönül dünyasında fırtınalar kopması, dertli ve kaygılı olması, hareketli ve aktif olması tüm bunlar bedel ister, çünkü insan nefsi, tembellik ve miskinlik içinde olmayı, eğlenmeyi, düşüncesiz olmayı sever, insanı dünyaya esir eden bu esaret zincirlerinden kurtulmak elbette bir insan için büyük fedakârlıktır.  Unutmayalım ki Allah çalışmayanlara, canlılık göstermeyenlere kurtuluş yolu ve zafer nasip etmeyecektir.