Ramazan ayı yalnızca nefsimizi terbiye edip, iç âlemimizi temizlediğimiz ay değildir. Hayata küsmüş olanların sevindirildiği, Kalbi kırıkların da kalplerinin onarıldığı, acıların azaldığı, ağlayanların güldürüldüğü aydır. Kimi zaman kabuğuna çekilmiş, dertler ve kederler peşini bırakmamış, acılarını kendinde saklamış, kimselere bildirmemiş Yakup (as) misali"Ben kederimi ve hüznümü sadece Allah'a arz ederim (şikâyet ederim)"(Yusuf,86)duasında olduğu gibi yüreğindeki yarayı Allah'tan başkasına açmayanbirçok kardeşimiz vardır. İşte Ramazan ayı bu insanların gönüllerine girme ve onların incinmiş kalplerini kazanma ayıdır. Yürekleri yakınlaştıran ve gönülleri merhametle dolduran Ramazan ayı içerisindeki oruç ibadetiyle bu konuda yapılacak her bir davranışın gerekliliğini içerisinde barındırır.

Kâbe bünyâdıHalîl-i âzer'est

Dil nazargâh-ı Celîl-i Ekber'est

Kâbe Âzerin oğlu İbrahim'in yaptığı taş bir binadır. Ama Kalp Allah'ın nazar ettiği daha büyük bir makamdır. Dolayısıyla kalp kıran birisi Kâbe'yi yıkmaktan daha büyük bir günah işlemiş olur. Yine Derviş Yunus ise Allah'ı uzakta arayanlar için şu mısraları yazmıştır:

Ararsan Allah'ı kalbinde ara

Kudüs'te, Mekke'de, hacda değil

Hacca gidip Mekke'de Kâbe'yi tavaf etmek, Arafat'ta bulunabilmek elbette her Müslümanın hayalindeki en büyük özlemdir. Ancak kalpteki Rabbe giden yolu ihmal edip, Allah'ı İslam'ın şeairlerinde (sembollerinde) aramak, bu sembollerin ardındaki hikmeti bırakıp işaretlerle yetinmek Allah âşıklarının işi değildir. Hz Peygamber (sav) bir gün Kâbe'yi tavaf ederken Kâbe'ye dönüp şöyle buyurmuştur.“Ey Kâbe, ne kadar hoşsun, kokun ne kadar da güzel, şanın şerefin ne kadar da yüce! Ama canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah nezdinde malıyla, canıyla kulluk eden mü'minin hürmeti, senin hürmetinden daha büyüktür.”(İbn-i Mace, Fiten, 2)

Müslüman sevginin tükenip biteceğinden korkmamalı, sevgide cömert olmalı, Onun sevgisi ırk, renk ve coğrafya tanımaz. Gönlümüz dünya Müslümanlarının mağdurları arasındadır. Müslüman bencil olmamalıdır. Tuttuğu orucu ile nemelazımcılıktan, vurdumduymazlıktan kendini kurtarmalı, hatta ulaşabildiği garipler ve kimsesizler ölçüsünde Orucunun Allah katında değer bulduğuna inanmalıdır. Çünkü Oruç insandan gururu, kibiri, kendini beğenmişliği, büyüklenmeyi alır yerine mütevazılığı, insanlara yardım elini uzatmayı, onların kalbini kazanmayı öğretir.

Fakirlere elimizde bulunanlardan infak etmek, onlara malımızdan ikram etmek gerçekten bir nasip işidir.Nice insanların bankalarında büyük paraları vardır ancak bir fakire herhangi bir yardımda bulunmak, onun hayır duasını almak nasip olmamıştır. Yüce Rabbimiz yalnızca kendi rızası için insanlara yardım edenler için bakın ne vaadediyor:“Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.” (Bakara, 262)Korku ve üzüntünün olmayacağı müjdesi, insanın dünya ve ahirette ne olacağım korkusunu giderirken, ölüm anında ve kabirde nelerle karşılaşacağım diye ömür boyu beynimizi kemiren bu endişeyi de alıp götürüyor.

Bir fakirin yüzünün güldüğünü görmek, onların hayır dualarını almak, evdeki masum yavruların hal lisanlarıyla siz olan minnettarlığını görmek dünyanın en büyük mutluluğudur. Çünkü onlar ağlarken, o sabilerin yüzü gülmezken her gün açlığı tadan, oruç tutan biz insanların iftar anında karnımızı tıka basa doyurmamızla asla şükür eğitimini kazanmış olamayız. Oruç yaşayarak fakirin halinden anlama ameliyesidir. Fakiri, kimsesizi düşünmeden tutulan oruçların bir yönü eksiktir. Ramazan ayı geldiği zaman hastaların, kimsesizlerin, fakirlerin sevindiğini, bir gün mutlaka varlıklı ağabeylerinin onların kapılarını çalacağı umudu taşıdıklarını unutmayalım. O fakirlerin umutlarını boşa çıkarmayalım. Peygamberimiz: "Siz içinizdeki zayıflarınız sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız." (Buhari, Cihad 76)buyurarak toplumdaki zayıfların ve kimsesizlerin Allah katında ne büyük değer ifade ettiğini göstermiştir. Aslında fakirler kalbi kırıklar hatta akıl hastaları toplumda bir paratonerdir. Yani onlara sahip çıkıldığı sürece bela ve musibetler üzerimize yağmayacaktır.  Unutmayalım ki Allah'ın rızası, O'nun rahmeti; fakirlerin kapısında, gariplerin yanında, yaralı gönüllerin sarılmasında saklıdır. Rabbim verdiği nimetlerle Ahiret yurdunu kazananlardan eylesin.