Bu hafta Kütüphaneler haftası olması hasebiyle lise öğrencileri ile bir söyleşi yaptık. Araştırmalara göre Japonlar yılda ortalama 25 kitap okurken, İsviçreliler yılda 10 kitap Fransızlar ise yılda 7 kitap okuyorlar. Türkiye'de ise 10 yılda 1 kitap okunabiliyor.  Bilim temelinde yükselmiş bir medeniyetin çocukları olarak, sahip olduğumuz düşünce dünyasından ne kadar uzaklaştığımızı görmekteyiz. Ülkemizde yaklaşık 1400 kütüphane varken buna karşılık 480.000 kahvehane vardır. Eskiden kahvehanelere "Kıraathane" yani "Okuma Salonları" denirdi. Uzun kış geceleri insanlar bilge insanların etrafında demli çaylarını yudumlarken ilmi sohbetler, bilimsel müzakereleri takip ederler, boş zamanlarında da raflardan aldıkları kitapları okurlardı.  Şimdilerde ise kahvehaneler boş vakitlerin ziyan edildiği siyaset, dedikodu ve oyun oynanan yerler haline gelmiştir.  Okumak insanı şerefli kıldığı gibi kişinin saygınlığını artırır. Hiçbir medeniyet oyun ve eğlence masalarında kurulmamıştır.  İlmi elde edenler, zamanın teknolojisini, icaplarını ortaya koyanlar her zaman dünyaya egemen olmuşlardır.

İlim bir milletin gelişmişlik düzeyini gösterir. İlim tarihini 3 bölümde ele alırsak birinci bin yılda Yunanlıların elinde olan ilim İkinci bin yılda Müslümanların elinde şekillendi ve üçüncü bin yılda da Hıristiyan Avrupalıların eline geçti. Ortaçağ Avrupa'sında Kiliseden izinsiz keşif ve icatlar çıkaranlar Engizisyon Mahkemelerinde giyotinlere gönderilirken, İslam Dünyası altın çağını yaşıyordu. Fizik, Kimya, Matematik, Tıp, Astronomi, Coğrafya, Felsefe alanında büyük atılımlar yapmışlar, tüm dünyayı kendilerine hayran bıraktırmışlardır. 7. yy'dan itibaren, Bağdat, Şam, Kahire, Kudüs, İstanbul, Buhara, Semerkant birer ilim ve kültür merkezi haline gelmiştir. Bugünkü Avrupa teknolojisinin temelinde 7. yy'dan 15. yy'a kadar devam eden Müslümanların ortaya koydukları bilimsel çalışmalar vardır. İlmi çalışmalar ve Medeniyetindeki şahikalarla Avrupa'yı uyandıran Müslümanlar batının bugünkü ilerleyişine ilham kaynağı olmuşlardır.  Ancak İslam Dünyası bugün üzerindeki ölü toprağını bir türlü atamamıştır.  Mehmet Akif "Süleymaniye Kürsüsünde" isimli şiirinde Müslümanların ilim yoksunu olduğu şöyle dile getirmiştir:

Eski dünyâda bakındım ki ne âlemler var?
Sormayın gördüğüm âlemleri, hiç söylemeyim:
Yâdı temkînimi sarsan da kan ağlar yüreğim.
O Buhârâ, o mübârek o muazzam toprak;
Zilletin koynuna girmiş uyuyor müstağrak!
İbn-i Sînâ'ları yüzlerce doğurmuş iklîm,
Tek çocuk vermiyor âguşuna ilmin, ne akîm

İlk emri "oku" olan bir dinin mensupları olarak şanlı geçmişimizle övünmekten başka bir varlık gösteremedik. Hâlbuki sahip olduğumuz Medeniyet bilim üzerine kurulmuştur. Kur'an'da; okuma, araştırma, İlim, akletme, derin düşünme, tefekkür etme, eşyanın hakikatine erişme, hikmet gibi kavramları ele aldığımızda Kur'anın dörtte biri bizleri ilmi çalışmalara davet etmektedir. Kur'an inananların da, inanmayanların da bir delil üzere hayat sürmelerini istiyor. Kâfirlerin de körü körüne inkâr etmemelerini istiyor Rabbimiz. Eğer ateistliğinde samimi isen delilerini ortaya koy ondan sonra yoluna devam et diyor Yüce Kitabımız. Hatta insanları bilimsel düzlemde düelloya davet ediyor.  Eğer delilleriniz, elinizde burhanınız varsa ortaya koyun. Kur'an'ı beğenmiyorsanız bir mislini ortaya koyun derken deaslında Rabbimiz müşrikleri ilmi bir münazaraya çağırıyor.Rabbimiz kuru kuruya bir imana çağırmıyor. Aklımızı kullanmamızı, kâinattaki kusursuz düzeni, âlemdeki ahenk ve uyumu görmemizi, eserden müessire, sanattan sanatkâra giden yolu bulmamızı istiyor. Dolayısıyla Dinimiz İslam'da salt bir ilim depolama, kuru bir bilgiyi stoklama yoktur.  "Oku! Yaratan Rabbinin adıyla" ayetiyle öğreneceğimiz ilmin çerçevesi çiziliyor. Seni Allah'a götürmeyen ilmin ilim olmadığını beyan ediyor. Dolayısıyla içinde ahlaksızlığın, iffetsizliğin ve zulmün olduğu bir ilim tavsiye edilmemiştir. Peygamber Efendimiz de faydasız ilimden Allah'a sığınmıştır. Kur'an yeryüzünün en şerlileri aklını kullanmayan sağırlar, dilsizler (Enfal, 22) olarak tarif ederken başka ayette "Allah'ın aklını kullanmayanların üzerine pisliği boca edeceğini" (Yunus,100) ifade etmiştir. Kişinin imanını ve aklını geliştirecek ilimdir. Onun için Rabbimiz "gerçek anlamda ancak âlimlerin kendisinden korkacağını" (Fatır,28) bildirmiştir.

İslami anlamda okumak, ilim tahsil etmek aynı zamanda bir ibadettir, hem insanın kişiliğini geliştirir hem de karakterini şekillendirir. Onun düşünce ufkunu derinleştirir, ona basiretli davranacak engin bir hikmet (olayların iç yüzünü kavrayabilme yetisi)kazandırır. Biz Müslümanlar elimizde bizi yüceltecek âleme sultan edecek pek büyük bir kitap varken başka kaynaklardan yükseltecek değerler arıyoruz.  Rabbim bizleri okuyan ve okuduklarıyla amel edenler eylesin.