Şu anda yeni bir yılın miladi 2014 yılının ilk gününün ilk saatlerini yaşamaktayız! Ve günlerden Çarşamba! Üstelik resmi tatil! Bugün biraz daha geç kalktık yataklarımızdan. Biraz daha geç kahvaltı yaptık! Kim bilir, kimler yılın ilk gecesini nasıl geçirdiler ve yeni yıla nasıl girdiler? Herkes kendi adına ne yaptığını nasıl bir gece geçirdiğini daha iyi bilir!

Umarım herkes güzel bir geceden sonra,  güzel bir başlangıç yapmıştır. Kimin ne yaptığını sorgulama gibi bir hakkımız da yok zaten. Ama her doğan yeni güne güzel bir başlangıç çok önemli!  Aslında dün ile bugünün arasında önemli bir fark yok. İkisi de yirmi dört saatten oluşuyor. Önemli olan bizim ne yaptıklarımızdır. Neyi niçin yaptıklarımızdır!

Büyükler dört şey vardır ki, tekrar ele geçmez, tekrar geri dönmez derler:

               1-Ağızdan çıkan söz,

               2-Atılan ok,

               3-Memeden çıkan süt,

               4-Ele geçen fırsat.

İçinde yaşadığımız vakitler bize verilmiş, hem de bedavadan verilmiş en büyük ni'metlerdir. En büyük fırsatlardır. Vakit, sahip olduğumuz en büyük servet, en değerli en anlamlı imkânlardır. Vakti gereği gibi değerlendirdiğimizde, bir sorumluluk duygusu içerisinde değerlendirdiğimizde vakte sahip olabiliriz. Vakitleri içtenlikle ve bilinçle değerlendiğimizde vakitlerimiz anlamlı olur.

Vaktimizi israf ettiğimizde varoluşumuzu ve hayatımızı israf etmiş oluruz. Ele geçen fırsatları yok etmiş oluruz. Ki bunun da geri dönüşümü yoktur.

Atasoy  Müftüoğlu'nun dediği gibi, ''Her gün bir insan için, bir toplum için yeni bir imkândır. Her vakit bir Kevser'dir. Bir vakte doğan bir servete doğuyor demektir.

Bütün vakitler, vakti verenin tasarrufundadır. Vakte girmek, vakte açılmak ve vaktin bilincini taşımak, ancak vaktin yegâne sahibini tanımakla mümkündür. Vakti ihya eden, vakitleri ihya eden, bir anmadadır. Anmak bir uyanmaktır, bir sarsılmaktır. Bir güçlenmektir! Bir yaklaşmadır. Bir yaklaşmadır anma, bir yakınlaşmadır. Bir alışkanlık değil, bir aşkınlıktır.'' Anmak unutmamaktır. Unutulmamaktır. Unutmak ise  bir şaşkınlık  halidir. Bir boşa taşkınlık halidir. Bu yüzden, Lokman Hekim, iki  şeyi  unutma  der:

                 1-Allah'ı   2-Ölümü

Kur'an da der ki: ''Allah'ı unutan, bu yüzden(Allah'ın da) onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fâsıkların ta kendileridir'' Haşr:19

Evet, dostlar! Allah'ı anmak, Hakk'ın elinde olmaktır. O'nu anmak Hakk'ı elinde bilmektir. Mü'min yüreğinde ne varsa, o dilindedir. Dilinde ne varsa o, elindedir. Anmak  dilemektir  istemektir,özlemektir.Hakk'ın  dilediğini  dilemek Hakk'ın isteğini  istemek,Hakk'ın  özlediğini  özlemektir.

Öyleyse  ister  Hicri, ister  Miladi  adı  ne  olursa  olsun, bize  lutfedilen, bize  bahşedilen, bize ikram  edilen  vaktin kıymetini değerini  iyi  bilelim  ve  bize  verilen  bu  ni'mette bize  bu  ni'meti  vereni görmeye çalışalım O'nu  iyi  bilelim. Bize verilen bu vakit ni'meti içinde O'na şükredelim, nankörlük etmeyelim, isyan etmeyelim. Allah'ı ve kendimizi unutmayalım.

            HEM NALINA HEM MIHINA

SORUYA SORU

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştirerek sormuş:

-Bu kadar AKP'li parlamenter içinde İçişleri Bakanı yapacak adam bulamadı da müsteşarın Efkan Ala'yı mı Bakan yaptın?

Kemal Kılıçdaroğlu'na sormazlar mı?

-Sen Ankara'da bu kadar CHP'li arasında bir aday bulamadın da eski bir MHP'li olan Mansur Yavaş'ı nasıl ve neden buldun?