TÜRK OCAĞI'NDA NEVRUZ KONUŞULDU

Nevruz kutlamaları bütün Türk Dünyasında coşkuyla kutlanan millî bir bayramımızdır. İslamiyet'ten önceki Türk devletlerinde ve İslamiyet'ten sonraki Türk devletlerinde resmi törenlerle kutlanmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında da kutlanamaya devam eden Nevruz, zamanla yerini halk kutlamalarına bırakmıştır.

Günümüzde ise nevruz kutlamaları bütün Türk illerinde, Balkanlarda ve Sovyetlerin dağılmasından sonra bağımsızlığına kavuşan Türk Cumhuriyetlerinde devlet töreniyle kutlanmasına rağmen ülkemizde sistemli bir şekilde unutturulmaya çalışılmaktadır. Bazı öğrenci gurupları, üniversite gençlik kolları ve sivil toplum kuruluşları tarafından kutlanan nevruz, hayatta kalabilmek için adeta çırpınmaktadır.

Dünya döndükçe, Türk varlığının ilelebet devam etmesini, Türk milletinin her yönüyle müreffeh bir hayat sürmesi için elinden gelen tüm çaba ve gayreti esirgemeyen ve bu uğurda her türlü çalışmayı göze alan Türk Ocakları Konya Şubesi'nin geçen cumartesi günü icra ettiği konferansın konusu nevruz idi. S.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Halk Bilimi araştırma görevlilerinden Nilgün Aydın ile NEÜ Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr Aziz Ayva bizlere Türklüğün tarih sahnesine çıktığı zamandan beri kutlanan nevruzu anlattılar. İlk konuşmacı Nilgün aydın idi.

Nilgün Aydın, “üç çeşit bayram vardır” diyerek konuşmasına başladı ve şunları söyledi: “Bilindiği gibi üç çeşit bayram vardır: Bunlar, dini bayramlar, millî bayramlar ve halkın kutladığı mevsimlik bayramlardır. Miladî 21 Mart ve Rumî 9 Mart'a tekabül eden Nevruz, yüzyıllardır bayram olarak kullanılmaktadır. Bir halk bilimi olan millî bayramlarda, bir milletin kodlarını oluşturan unsurlar vardır. Bayramların ortaya çıkış sebepleri mitten mite çeşitli farklılık gösterir. Milletler bu özü koruyarak kutlamalara devam eder. Önemli olan bu olguları yer değiştirirken sürekliliğin devam etmesidir. Bu sürekliliği sağlayan ise geleneklerdir.”

Nevruzun iki katmanlı bir kültürel olgu olduğunu söyleyen Nülgün Aydın, baharın gelişi, müjdecisi olarak bütün Kuzey Yarım Küre halkları tarafından kutlandığını, söyledi. Dünya nüfusunun % 90'nın ve kara parçalarının da yine %902ının Kuzey yarım kürede bulunması, burada kış aylarının uzun sürmesi, güneşe hasret kalınması gibi sebeplerle nevruzun, bahar bayramı olarak her millet tarafından özlemle, coşkuyla kutlandığını vurguladı.

Nevruzun ikinci katmanı olan kültürel katmanında ise kutlamalarda farklılıklar gösterdiği, her milletin kendi tarihinden, geçirdiği önemli olaylardan bir şeyler katarak o günü takvimlerine başlangıç yaparak kendilerine özel kıldıklarını söyledi. Hıristiyanların nevruzu, Hazreti İsa'nın çarmıha gerildiği gün olarak algıladıklarını ve paskalya yortusu adını verdikleri bir etkinlikle kutladıklarını, Musevilerin, Hz. Musa'nın asasıyla Kızıl Deniz'e vurup denizin yarılarak karşıya geçildiği gün, Türklerin ise Ergenekon'dan çıkıp kendi öz vatanlarına kavuştukları gün olarak kutladıklarını belirtti.

Nilgün Aydın, “Nevruz'u Türkleri M.Ö de kutladıklarını Çin kaynaklarından öğreniyoruz. 21 Mart'ta bütün beyler kağanın otağına gelerek kendi geleneklerine göre kurbanlar keserler, çeşitli eğlencelerle kutlarlar. İslamiyet'ten sonra Türklerde nevruz kutlamalarını ise vakanüvistlerin tuttuğu vekayinamelerden ve divan şairlerinin yazdığı nevruziyelerden öğreniyoruz “dedi.

İkinci konuşmacı Aziz Ayva ise 21 Mart özelliklerini belirterek, bu gün bir ilerisi be bir gerisi tesadüfü değildir dedi. Aziz ayva konuşmasına şöyle devam etti: “Güneş ışınları bu gün kuzey ve güney yarım kürede aynı derecedeki meridyenlere ve paralellere aynı derece ile gelir. Bu gün gece ile gündüzün eşit olduğu bir gün, gün dönümü halk takviminde yıl dönümüdür. Eski Türk takvimimin başlangıç günü.

İnsanın tabiat olaylarını izlemesi doğaldır. Neredeyse 6 ay kadar süren uzun bir kış mevsiminin ardından Tabiatın uyanmasını 21 Mart olarak kabul etmişler, bu gün evlerinden uzakta, yaylada veya mesire yerlerinde kutlamaya devam etmişlerdir.”

Her toplumun nevruza değişik anlamlar yüklediğini ifade eden Ayva, “Nevruza ilk önce dini bir anlam verilmeye çalışılmıştır. Dünyanın yaratıldığı gün, Hz. Adem ile Havva'nın Arafat'ta buluştuğu gün, Hz. Yusuf'un zindandan çıktığı gün, Hz. Yunus'un balığın karnından çıktığı gün, Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı gün, ha. Peygamberimizin risâletle görevlendirildiği gün, Hz. Ali'nin Hz. Fatma ile evlendiği gün gibi dini bir mahiyet verilmeye çalışılmıştır. Benzer bir şekilde dini anlamlarıyla Alevi ve Bektaşi topluluklarında da nevruz kendi geleneklerine göre kutlanmıştır.” diyerek İslamiyet'le birlikle değişen nevruz algısına dikkat çekti.

Nevruza dini kaynağından başka özgürlük ve bağımsızlık anlamı verilmeye çalışılmış, esas noktada budur. Ergenekon Destanında çok uzun yıllar etrafı kapalı bir havzada kalıp, daha fazla kalamayacaklarını anladıkları zaman bir demirci atasının görüşüyle demir dağı eriterek yeni yurtlara otlaklara kavuşmanın başlangıcı olmuştur. Dini anlamından başka bir başka anlamı ise takvimle ilgilidir. Milletimiz de içinde yaşadığı zamanı bir şekilde bölümlendirmek istemiştir. Bununla ilgili olarak Kaşgarlı Mahmud'un 1071-1074 tarihinde yazdığı Divan-ı Lugati't- Türk adlı eserinde Türk takvimine dair şöyle bir efsaneden bahseder: ”Türk beyleri bir ırmağın kenarına gelirler. Orada hazır bulundurdukları hayvanları sırasıyla nehrin karşısına geçmeleri için serbest bırakıyorlar. İlk geçen hayvana ilk yılın adını verelim, derler. Yarışma bu şekilde sonuçlanıyor. İlk geçen sıçan olduğu için ona sıçan yılı deniliyor. O gün ilk yılın başlangıcına ilk geçen hayvanın adı veriliyor ve 21 Mart'ta yılın ilk günü olarak kabul ediyorlar. Takvimle ilgili verilen bu milli bilgilerden sonra nevruzun bir Türk bayramı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Fars menşeli bir bayram olsaydı Fars metinlerinde, yazılı kaynaklarda geçerdi. Şehnameden önceki kaynaklarda nevruz ve nevruz kutlamalarından bahsedilmiyor. Şehnamede küçük bir bölüm olarak geçiyor. Türk takviminde Sıçan yılı ilk yıl ,21 Mart yılın ilk günü olarak kutlandığından nevruzunun Türklere ait mill3i bir bayram olarak kutlandığını ve takvimde de bunu somut olarak görüyoruz.” dedi.

Nevruz'un büyük bir coğrafyada kutlanmış olması, Türklerle komşu olan milletlerin etkilenmeleri ve bu bayramı kutlamaları tabii olduğunu söyleyen Aziz Ayva, bir gencimiz Azerbaycan'da nevruz kutlamalarına dair bir sunum yaptırdı ve daha sonra Yağız Ozan'ın seslendirdiği Türkülerden sonra Türk Ocağı'ndaki nevruz kutlamaları sona erdi.

Bütün Türk illerinde mill3i bayram olarak kutlanılan nevruzun ülkemizde de mill3i bayram olarak ilan edilmesi ve devlet töreniyle kutlanması dileğiyle Tüm Türk Dünyasının nevruzu kutlu olsun

“Nevruz Türk'ün bayramıdır.”