Seçime üç gün kala Suriye ile ilgili olarak yapılan çok önemli bir toplantının dinlendiği ortaya çıktı. Konuşmalar youtube'da yayınlandı.

Şimdi kamuoyu dinlemeyi kimin yaptığı ile meşgul. Dikkatler cemaate ve arkasındaki güçlere çevrildi.

Anlaşılan bu konu kamuoyunu epeyce meşgul edeceğe benziyor. Muhtemelen failler de bulunamayacak. Herkes farklı bir yorum yapacak.

Kanaatimizce failleri bulmak için bu işten kimin kârlı çıktığına bakmak lâzım.

Sayın Başbakan, bakanlar ve hükümet yanlısı medya, bu olay gündeme düşer düşmez cemaati suçladı. “Gördünüz mü, 17 Aralık bir yolsuzluk, hırsızlık operasyonu değilmiş, hükümete karşı darbe yapılmaya çalıştığı ortaya çıktı” demeye başladılar.

Sayın Başbakan söylemlerini iyice sertleştirdi. “İnlerine kadar ineceğiz” söylemini daha çok kullanmaya başladı.

Ayakkabı kutuları unutuldu, dış güçlerin hükümete komplo kurduğu algısı güçlendi.

17 Aralıktan sonra hükümeti eleştiren vatandaşlardan en azından bir kısmı, Sayın Başbakan'ın “istiklâl mücadelesi veriyoruz” söylemine hak vermeye başladılar.

Seçim öncesi aydınlatılması mümkün olmayan bu olay muhtemelen AK Parti'nin oyunda bir miktar artışa yol açtı.

Sayın Başbakan, Youtube'u da kapatacağını söylerken tepki almıştı. Kapattı ve haklı konuma geçti.

Kapatılma gerekçesi ulusal güvenlik! Bu ses kayıtlarının yayınlanmasının ulusal güvenliği tehdit ettiği iddiasıyla kapatma kararı verildi. Oysa Youtube'u Türkiye'nin dışında herkes izlemeye devam ediyor. Yani TİB Youtube'u Dünyaya kapatmadı. Zaten kapatamaz da... Sadece biz giremiyoruz.

Bu durum, ulusal güvenlik gerekçesinin havada kalmasına yol açıyor. Ulusal güvenlik tehlikesi varsa bu tehlike kapatmakla önlenemez. Belli ki kapatma kararı ulusal güvenlikle değil, seçimle ilgili.

Sayın Başbakan, yayınlanan ses kayıtları ile ilgili ilk defa “montaj” demedi. Sayın Dışişleri Bakanı da montaj demedi. Sadece bir kısmı tahrif edilmiş dedi.

Ortam dinlemesi yapılmış dediler. Oysa uzmanlar, bu tür gizli toplantılarda ortam dinlemesinin çok zor olduğunu ifade ediyorlar.

İçeriğin hemen kabul edilmesi diplomatik açıdan da düşündürücü! Çünkü böyle durumlarda Devletler, uluslararası alanda zor duruma düşmemek için genellikle inkâr yolunu seçerler. Kimsenin kendilerine inanmayacağını bile bile inkâr ederler. ABD'nin sık sık yaptığı gibi!

Zamanlama da çok manidar!

Seçimden üç gün önce, toplantıda konuşulanlar alelacele yayınlanıyor. Bu işi cemaat yapsa ve Türkiye'yi Dünya kamuoyu nezdinde zor duruma düşürmek istese neden hemen yayınlasın? Bir hafta sonra yayınlasa ne değişir?

Böyle bir yayının seçim öncesi hükümete yarayacağını bile bile bunu yapar mı? Bu tarz gizli görüşmeleri dinleyebilecek kadar profesyonel elemanları olan, algı oluşturma konusunda da uzman olduğu iddia edilen cemaat ve arkasındaki dış güçler böyle bir hatayı yapar mı? En azından seçim sonunu beklemesi gerekmez miydi?

Soruları çoğaltmak mümkün!

Şu anda hükümet, dikkatleri cemaate çevirmeyi ve bir seçim öncesi daha mağduru oynamayı başardı.

Cemaat böyle bir operasyonu yapar mı? Evet yapabilir. Ancak seçimden üç gün önce yapmaları için akıl fukarası olmaları gerekiyor.

Şimdi soruyorum: Bu konuşmaları kim kaydetmiş ve sızdırmış olabilir?