SON ZURNACI, SON ELEKÇİ, CAN ÇEKİŞEN TERZİLER DERKEN!

Güzelim meslekler bir bir tükenip yok oluyor. Her biri ayrı değer ve güzelliğe sahip meslekler biterken, beraberlerinde töre ve güzel geleneklerimiz de bitiyor. Sevgimiz de, birlikte gülüp, birlikte ağlamamız da bitiyor. Basın ve yayın organlarımızda hemen her gün, bir güzel mesleğin daha bittiği haberleri yer alıyor. Geride tek tek “son usta”lar kalmış; bu ustalar da ebedi dünyaya gittiğinde zurnasız, eleksiz, çanaksız, çömleksiz kalacağız demektir. Zurna değince Erzurum şehri aklımıza gelir. Erzurum barını hatırlarız. TRT Erzurum Radyosu'nu ve radyonun TRT Türkü'de “Bizim Eller” adıyla sunduğu Türk Halk Müziği Programını hatırlarız. “Bizim Eller” de ağlatan, düşündüren ve zurnanın da içinde yer aldığı enstrümanlar eşliğinde söylenen, bizleri coşturan türküleri can-u gönülden dinleriz. Zurna olmadan olmuyor, hele de davul!.. Zurnacılığın da eceli gelmiş ne çare ki!

Milli Gazete Gaziantep şehrimizdeki “son zurnacı” olan Mesut Uz ustamızı haberleştirdi. Haberin özeti aşağıdadır: “Bir zamanların en parlak mesleklerinden olan zurnacılık mesleği, Gaziantep son ustasının elinde teknolojiye direniyor. (..) Zurnacılık mesleğinin Gaziantep'teki son ve tek ustası olarak bilinen Mesut Öz, “20 yıl öncesine baktığımız zaman, bundan çok çok iyiydi. Şimdi haftada bir tane yapıyorsak, o zamanlar günde 4-5 tane zurna yapardık” dedi.

Zurna fiyatlarının 300-400 TL arasında değiştiğini ifade eden Mesut Uz, zurnacılığın ağır bir meslek olduğu için, heves edenin, yapmak isteyenin kalmadığını belirtti. Mesut Uz, “Biz de çekirdekten yetiştik geldik. Mesleği hem sevmek lazım hem tanımak lazım hem de çıraklıktan yetişebilmek lazım. Bunlar genellikle, bu yörelerdeki kayısı ağacından yapılır. Abanoz ağacı vardır. Oradan gelen ithal bir ağaç türü vardır. Bir de Tokat tarafından kara erik vardır. Birçok ağaç türünden de zurna yapılır ama bizim söylediğimiz kayısı, erik ve abanoz ağacı kadar randıman tutmaz. Zurna satışı şu an olmaz sadece yazın haftada bir tane olur. Ya da haftada iki tane olur. Çok aşırı bir satışımız yok. Çünkü eskiden şehirlerde ve köylerde, düğün alayları davul zurnayla olurdu. Şimdi artık her şey orkestra olduğu için satışlar azaldı" ifadelerini kullandı.

Mesut Uz, eskiden bu mesleğin çok değerli olduğunu aynı zamanda, geçim kaynağı olduğunu ifade ederek, “! Zaten bu mevsimlik bir olaydır. Senenin Nisan ayında başlar 9. aya kadar, en fazla 10. aya kadar devam eder. Bu meslek herhalde artık bizden sonra, birilerinin gözü kara olur gelir 'Ben yapacağım, öğreneceğim. Mesleğe de aşığım, sevdalıyım' derse yapabilir. Yoksa öyle bir adamı zorla getirip, yetiştirmekle olmuyor. Çünkü senin haftada bir tane yaptığın zurnayla, getirdiğin yanında çırak yetiştirmekle zurnacılık olmuyor artık. Meslek bir aşk işidir, sevda işidir, sanat işidir” şeklinde konuştu.”(Milli Gazete'nin 05 Aralık 2015 Cumartesi günü “Son zurnacı” başlığı ile yayımladığı haber)

Ve elekçiler!

Elekçilerin de son demlerini yaşadıkları gerçeği ortaya çıktı. Köyleri o kadar çabuk ve ani olarak terk ettik ki, durup şöyle bir düşünmeye, arkamıza bakmaya, nereye gidiyoruz, bu kadar bağ, bahçe, akan pınarlar, dereler, tarlalar, meralar, Yoncalıklar ne olacak; göç ile halimiz ne olacak diye düşünmedik. Köylerin çoğu birer virane, su değirmenleri suya da, bize de küsmüş dönmüyor, çoğunun o koca taşlarını seller sürükleyip uzaklara götürmüş. Ekilip biçilmeyen tarla olmayınca, buğday olmaz; buğday olmayınca da un olmaz!.. Buğday ile un olmayınca eleğe ihtiyaç olmaz. Elekçiler de  can çekişmeye başlamış, bu gidişle eleklerimiz de olmayacak!..

Elekçiler haberini de Milli Gazete'den okuyalım:

“ ! Geçmişte hemen her evde bulunan eleklerin ustaları, günümüzde gelişen teknolojinin de etkisiyle unutulan mesleklerini yaşatmak için zamana direniyor.

Külekçiler Çarşısı'nda çekiç sesleri arasında kalan sayılı müşterilerine elek yapan ustalar, bir zamanların gözde mesleği arasında yer alan elekçiliği yaşatmaya çalışıyor. Elek ustaları, çırak bulamamaktan yakınıyor. Atalarından aldığı mirasla 6 yaşından beri elek yapıp satan 50 yaşındaki Ahmet Durucu da Külekçiler Çarşısı'nın sayılı elekçileri arasında yer alıyor.

Önceden köylülerin ektikleri tahılları elemek ve içindeki yabancı ürünleri ayıklamak için kullandıkları eleklerin, günümüzde yok olmaya yüz tuttuğunu anlatan Durucu, "Elekçilik mesleğini dördüncü kuşak olarak devam ettiriyorum. Mesleğimin son temsilcisiyim. Böyle giderse mesleği ileriki zamanlarda yapacak kimse kalmayacak" dedi. Çarşıda 46 yıldır elekçilik yapan Davut Cıkcıkoğlu da ekonomik açıdan çok kazandırmamasına karşın, ata mesleğini devam ettirmek amacıyla elekçilik yaptığını dile getirdi. Kendilerinden sonra mesleği sürdürecek çırak bulamadıklarını vurgulayan Cıkcıkoğlu, "Biz gittikçe ekonomik açıdan kötüye gidiyoruz. Mesleğimiz eskidi. Elek alan satan kalmadı. Ayrıca işçi sorunumuz var. Çalıştıracak çırak bulamıyoruz" dedi. (Milli Gazete, 06 Aralık 2015 Pazar: “Elekçiliğin son ustaları teknolojiye direniyor” başlıklı haberi.)

Son zurnacı, elekçiler ve Terziler derken bir bir biten meslekler! Meslek demek; el emeği, göz nuru ve akıl ile bilginin ve hele de sevginin bir araya gelmesi demektir. El emeği ve göz nurunun içinde sevgi vardır. Büyük annelerimizin ördüğü yün çorabın, kazağın yerini hazır giyimlerin hangisi alabilir ki! El emeği ve göz nurundaki sevgiyi yaşamak, ne güzeldir!

Geçelim Vahdet Gazetesi'nin 08 Aralık 2015 Salı günkü “Terziler sinek avlıyor” başlıklı haberine. Haber, K.Bahaeddin Carda imzasıyla yayımlandı. “!Tekstildeki hareketlilik, önemli zanaatlardan terziliği bitirme noktasına getirdi. 60 yıllık terzi Mehmet Acar, insanların artık kaliteye değil, fiyata baktığını söylüyor.

Tekstil sektörünün gelişerek, terzilik işlerin fabrikasyona dönüştüğünü anlatan 60 yıllık terzi Mehmet Acar, “Artık ısmarlama ceket, pantolon diktirme işi bitti. İnsanlar kumaşı ve işçiliğine para vererek 50 liraya pantolon diktirmek yerine 100 liraya konfeksiyondan en az üç tane pantolon alıyor” dedi.  Vatandaşın kalite ve emeğe bakmadığını, fiyatın önemli olduğunu belirten Acar, “Hâlbuki elde dikilen bir pantolon ya da ceketin yerini fabrikasyon kesinlikle tutmaz. Elde dikilen bir ceket ömürlük olurken fabrikasyon olanlar çabuk deforme olur” diye konuştu.

Terziliğin yavaş yavaş öldüğünü kaydeden Acar, “Daha önce işler iyiyken hafta içinin işlerini ayarlar, cumartesi de akşama kadar gelen işleri yetiştirmeye çalışırdık. Şimdi ise sadece ufak tefek tamir işleri ile ayakta kalmaya çalışıyoruz. Bir de artık çırak yetişmiyor. Çünkü yeni nesil rahat, masa başı işler arıyor, zahmet çekmek istemiyor. Herkes çocuğum ille de okusun diyor fakat ortalıkta bir sürü üniversite mezunu işsiz geziyor. İlkokulu bitirdiğimde babam beni terziye götürdü ve 'eti senin kemiği benim' dedi. Şimdi nerede? Ahlak, esnaflık o zamandı, şimdi hiçbiri kalmadı” dedi.

Meslek liselerinde baba, dede, ata meslekleri için acilen bölümler açılmalıdır. Halk Eğitim Merkezleri de töremizin olan, bizim olan, bizleri bugünlere taşıyan meslekleri öğreten bölümler açmalıdır. Belediyeler de bu konuda geç kalmadan adım atmalıdır. Biten sadece meslek olmuyor; töremiz, sevgimiz ve gücümüz de bitiyor.

Selam, sevgi ve hürmetlerimle efendim!