Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı 2024 yılı Mart sonu itibarıyla kamu personel istatistiklerini açıkladı. Açıklanan verilere göre 5.238.424 (Aralık sonunda 5.175.171) kamu personeli istihdam edilmektedir.

Üç aylık dönemde 63 bin 253 personel artışı olduğu anlaşılıyor. Ancak, açıklanan rakamların daha önce de ifade ettiğimiz üzere geçmiş yıllara göre çok yüzeysel kaldığı görülmektedir.

Nüfusuna göre Türkiye'nin illeri, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonucunda elde edilen verilere göre, 2024 yılı başı itibarıyla Türkiye'nin nüfusu 85.372.377'dur. Bu rakam, ilk resmî nüfus sayımının yapıldığı 1927 yılında 13,6 milyondu.

10 Haziran 2024 tarihinde açıklanan işgücü istatistiklerine göre işsizlik oranı 2024 yılı Nisan ayında yüzde 8,5 seviyesinde gerçekleşti.

İstihdam edilenlerin sayısı 32 milyon 266 bin kişi, istihdam oranı ise yüzde 49 oldu.

Mevsim etkilerinden arındırılmış veriler dikkate alındığında;

İstihdam edilenlerin sayısı 32 milyon 618 bin kişi, istihdam oranı ise yüzde 49,5 olarak gerçekleşti.

İşgücü 35 milyon 661 bin kişi, işgücüne katılım oranı ise yüzde 54,2 olarak gerçekleşti.

Bu gelişmeler neticesinde mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı yüzde 8,5 oldu.

Milli Eğitim Bakanlığı örgün eğitim istatistiklerine göre Türkiye genelinde 2022/23 eğitim ve öğretim döneminde örgün eğitime devam eden öğrenci sayısı 19 milyon 904 bin 679 oldu. Bu öğrencilerin %51,6'sını erkek öğrenciler, %48,4'ünü ise kız öğrenciler oluşturdu.

2023-2024 akademik yılında Türkiye'de ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora düzeylerinde toplam 6.950.142 öğrenci eğitim görmektedir (Kaynak: TÜİK,2024).

Bu veriler ışığında 85 milyon nüfusumuzun:

32 milyonu çalışan kesim,

16 milyonu emekli,

20 milyonu orta öğretim öğrencisi,

7 milyonu yükseköğretim öğrencisi,

7 milyonu işsiz,

3 milyonu da  diğer kesim olarak değerlendirilebilir..

Kayıt dışı çalışmaları bir kenara bırakırsak 32 milyon çalışıp, 85 milyon kişiyi besliyor tablosu ortaya çıkıyor. Bunun başka hesabı varsa biri çıksın açıklasın..

*** 

80 yıllarda ülkemizde sanayi ve üretim alanları bu kadar geniş olmasa da her aile ferdi işin bir ucundan tutar çalışırdı.

Yaz tatilleri gençler okul harçlıklarını çıkarmak için mutlaka bir yerlerde olsa çalışırdı. Kırsal kesimde ise anneler-kızlar hep birlikte çapa, ot yolma, meyve toplamaya giderler ev hanesine âcizane katkı bulunurlar. Evin okumayan çocuğu daha 14-15 yaşında sanayiye çırak verilirdi.

Meslek liselerinin bir değeri vardı. Üniversite kazanmak, üniversitede okumak zor işlerdi…

Üniversite sayısı bu kadar çok değildi. (Şimdiki gibi her yerde üniversite yoktu.)

Şimdi gençlerimize sorsak:

-Çobanlık yapar mısın?

“Yok almayayım”

“Kim yapacak?”

Afganlar.”

-Tarlada çalışır mısın?

“Yuh, daha neler!”

“Kim yapacak?”

“Türkmenler.”

-Bebek bakıcılığı yapar mısın?

“Ben kendi bebeğime bakmıyorum, başkasının bebeğine niye bakayım?”

 “Kim yapacak?”

 “Özbekler.”

” -Çay, fındık toplar mısın?

“Başka işim mi yok?”

 “Kim yapacak?”

“Gürcüler.(Şu sıralar Afrikalılar)

-Sanayide, fırında, inşaatta, kazma kürek işinde çalışır mısın?

“Enayi beni mi buldun?”

 “Kim yapacak?”

 “Suriyeliler…”

Sonuç:

- Defolup gitsinler...

 “Öyle mi... Yahu senin benim tenezzül etmediğimiz bu işleri kim yapacak?”

“Bana ne hacı?

Kim yaparsa yapsın.

Sen bana devlette bir iş veya Sabah 9-Akşam 5, vardiyasız, masa başı güzel bir iş var mı, onu söyle!

“Amele miyiz biz?”

Çocuklarımız iş beğenmiyor. Yorulmadan, terlemeden masa başı iş arıyorsa bunun sorumlusu hepimiz değil miyiz?

Her gencimiz kendi kabiliyetine göre değerlendirmek diye bir sistem kuramadık. Adam kayırma, torpil, liyakatsizlik derken bütün güzellikleri heba ettik.

En kötüsü hangi iş alanında olursa olsun “helal kazanılan 1 TL’nin haram kazanılan 100 TL’den daha hayırlı olduğu” şuurunu kaybettik.

Hepimizin çocuğu profesör, bilim adamı, yani büyük adam olacağı için (!) küçük işleri de yabancılara havale ettik.

Ortada herkesin yapabileceği iş var. Kimse burnundan kıl aldırmıyor. Peki “sen ağa ben ağa bu inekleri kim sağa..”

Yazık oluyor ülkemizin potansiyeline…

Allah akıl, fikir versin…

Son sözümüz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ den:

“Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; önce haysiyetlerini sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.”

Baki Selamlar..