Geçen hafta yapmış olduğum kısa süreli yolculuklarımda gördüm ki misafir olmak ve misafir almakla ilgili bilmem ve görmem gereken pek çok konu var.
Anladım ki bu dünyada hepimiz misafiriz. Bu dünyada ebedî kalıcıymış gibi davranmaya, aşırı hırsa, aç gözlülüğe hiç gerek yok.
Anladım ki hayat sevince güzel, sevdiklerine sevdiğini söyleyince güzel, sevdiklerin için zaman ayırınca güzel, hayatını paylaşınca güzel, iyi günde, kötü günde bir olunca güzel. Nedir?
Anladım ki Mevlâna gibi gönül sultanı da Altın nedir, gümüş nedir? İnci mercan da nedir? Bir dosta adamadıktan, bir sevgiliyle paylaşmadıktan sonra. diye boşuna söylememiş.
Anladım ki misafir almak, misafire ikram etmek Peygamberî bir davranıştır, tıpkı Hazreti İbrahim gibi.
O İbrahim ki Allah'ın dostu, Halilullah, evinde misafir olmadan sofraya oturmaz, misafir olmadı mı sokaklara çıkar, yoldan geçen bir garibi elinden tutar, sofrasına oturturmuş.
O İbrahim ki, evine gelen misafirleri, onlara sezdirmeden, onları mahcup etmeden, evinde bulunan en güzel, en kıymetli semiz bir danayı keserek kebabını hazırlamış, önlerine koyuvermiş.(Bak: Kur'an, Zariyat, 24-27)
Misafir olmak kadar, misafir almak da önemlidir. Bazen misafirler bulunduğu yere değer kazandırır. Bazen de misafir gittiği, ziyaret ettiği, misafir kaldığı yerlerden değer kazanır, kıymet kazanır.
Hazreti Peygamberimizin Mekke'den Medine'ye hicretini ve Ebu Eyyub el-Ensarî'nin evinde misafir kalışını hatırlayın. O'nu misafir etmek isteyen Medineliler, Allah Resulü bizim evimizde misafir kalsın diye yarışmışlardı adeta. Çareyi Allah Resulü'nün devesi nerede durursa, orada misafir olsun demekte bulmuşlardı.
Medineliler, Allah Resulü'nün devesinin ağzına otlar yedirmeye uğraşarak, devenin yönünü kendi evlerine çevirmeye çalışmışlardı. Ama o deve, Ebu Eyyub el Ensarî'nin evine yönelmiş, şanlı misafir, kendi evi yapılıncaya kadar, Medine Dönemi'nin ilk günlerini burada geçirmişti.
Dedik ya misafir var, misafircik var. Misafir odur ki gittiği yere bereket götürür, huzur götürür, rahmet götürür, nur götürür. Ve o zaman şairin dediği gibi,
Bu hane/konak, misafirin kadrini bir bilse sevinir,
Müjdelenir ve misafirin ayaklarını bastığı yerleri öper.
Lisan-ı haliyle terennüm ederek der ki,
İyilikler sahibi ve cömert kişi hoş geldin sefalar getirdin. diyerek, mekânlar dile gelir.
Bizim de evlerimize böylesine kutlu misafirler gelse ne yapardık? Nasıl ağırlardık?
Hani Peygamberimiz evimizi teşrif etse nasıl olurduk? O'na ne ikram ederdik? O'na neleri göstermek ister, neleri göstermek istemezdik? Onunla birlikte hangi maçı izler, hangi televizyon dizisine beraber nasıl bakar, Dünya üzerindeki savaşları, kan ve gözyaşını nasıl izlerdik, izler miydik?
Evet, misafir dindir, misafir candır, misafir berekettir, misafir rahmettir.
Onun içindir ki biz,Her geleni Hızır, her geceyi Kadir biliriz. Onun içindir ki biz, Evini temiz tut misafir gelir, bedenini temiz tut Azrail gelir düşüncesiyle bedenimizi ve evimizi sürekli temiz tutarız.
Sözün özü misafir olmak, seferde olmak, yakınlarımızı, arkadaşlarımızı, dostlarımızı, köyümüzü, kasabamızı mahallemizi ziyaret etmek, önemli bir vazifedir.
Biz ki Hz. Âdem'den beri zaten hep seferdeyiz, hep yollardayız. Biz ki zaten ya muhaciriz ya ensarız.
Siz, siz olun dostlarınızı, yakın ve uzak akrabalarınızı, arkadaşlarınızı, büyüklerinizi, ziyaret edin. Onlara kapınızı açın, gönül kapılarınızı açın, misafir edin. Onları bir gün de olsa, bir gece de olsa ağırlayarak caizesini verin.
O zaman göreceksiniz ki eviniz bereketle dolacak, huzur bulacak. O zaman göreceksiniz ki harcadıklarınız, verdikleriniz size kalacak.
HEM NALINA HEM MIHINA
KONYA, BEDESTEN, İSTASYON EVLERİ
Konya büyük bir değişim yaşıyor. Şehir içinde, şehir dışında, kenar mahalle ve varoşlarda müthiş bir yenilenme, yeniden yapılanma devam ediyor.
Herkes evini, bahçesini, tarlasını Belediye ya da müteahhitlere verip, yeni ve modern binalara, kaloriferli, doğalgazlı dairelere oturmak istiyor.
İyi mi oluyor? Hem iyi oluyor, hem kötü oluyor.
Bakış açısına göre değişiyor. Ama benim de bir sözüm var. Katılırsınız ya da katılmazsınız.
Bedestendeki, Aziziye civarındaki, Gar yanındaki İstasyon Evleri restorasyon çalışmaları hâla bitmedi.
Alaaddin, Selçuklu Sarayı ve Civarı düzenleme çalışmaları hâla bitmedi,
Alaaddin, Adliye arası tramvay yolu çalışmaları sebebiyle trafik allak bullak ve perişan. Kargaşa ve gürültü insanları rahatsız etmeye devam ediyor.
Eski Buğday Pazarı civar da öyle. Her yer toz toprak ve çamur içinde.
Esnaf bıkkın. Vatandaş bıkkın. Esnaf gergin, vatandaş gergin. Bedesten içi, Kapı Cami civarı terk edilmiş şehir görüntüsünde. Ürkütücü, alışılmamış bir sessizlik var. Eskiden daha cıvıl cıvıl, daha bir renkliydi. Şimdi ise bir film platosu gibi.
Otomobillerin, seyyar satıcılarının dükkan önlerinden kaldırılması çok iyi.
İnsanlar yürüyecek yol ve kaldırım bulabiliyorlar.
Kul hakkı, yolun hakkı yerine geldi diyenler çoğunlukta. Bir de şu restorasyon, tamir bakım işleri bitse!
GÜNÜN SÖZÜ
MÜSLÜMANLARIN YOLLARINDAN MADDÎ, MANEVÎ EZİYET VEREN ŞEYLERİ KALDIR Kİ, DEFTERİNE YAZILAN SEVAPLARIN ARTIP, İYİLİKLERİN ÇOĞALSIN.
Hz. MUHAMMED (s.a.v)