Okul sonrası yorgunluğunu gidermek için zaman zaman eski dostları işyerlerinde ziyaret eder, çaylarını içer, aldıkları gazetelere göz atarım. İşleri yoğunsa ya da biraz bozuksa, senetler ödenmiyor, alacaklar gelmiyorsa  zaten beni dinlemezler, dinler gibi yaparlar, çayını iç de bir an önce git der gibi bakarlar.

Ben de durumdan vazife çıkararak, meseleyi anlar bir mazeret belirtip “İki şekerli bir sade, haydi bana müsaade” diyerek, esnaf ve tüccar olmadığıma şükrederek oradan ayrılırım. Arkamdan “Hocam, kusura bakma,  yoğunluk işte, ilgilenemedik” deseler de gönül koymam. Allah yardımcıları olsun diye dua ederim.

Bu dostlardan biri de Ahmet Güçyetmez, nam-ı diğer Küçük Ahmet. Kemerli İş Merkez'inde mali müşavir ve muhasebeci olarak çalışıyor. Eskimez dostlardan. Halen hem kendi işini hem de işi olanların işlerini yapmaya çalışıyor.

 İHH bünyesi altında ümmeti ilgilendiren bütün meselelere çözüm bulmaya çalışıyor. Yardım organizasyonları yapıyor. Ön safta çalışıyor, gençlere taş çıkartıyor. Bitmez tükenmez bir enerjiyle gündemdeki bütün olayları takip ediyor

Geçenlerde O'nu ziyaret için gittiğimde yerinde yoktu. Teşehhüd miktarı oturup çayımı içerken, masa üzerindeki kitaplara gözüm ilişti. Kitaplar arasında bildiğim, okuduğum kitaplar vardı. Hangisini elime alsam çok eskiden tanıdığım eski bir dostla kavuşmuş gibi oluyordum.

İskenderun'a bir kütüphane oluşturmak amacıyla toplanan bu kitaplar arasında “Karanlık Gecelerin Nurlu Sabahı”nı görünce yıllar öncesine gittim. Sami Arslan'ın Y.İ.Enstitüsü'nde öğrencilik yıllarında yazdığı küçük ama bu dev kitap, öğrencilik yıllarımda satış rekorları kırıyor, elden ele dolaşıyordu.

Sami Arslan Hoca Denizli'li. Öğretmenlik, Vaizlik ve iki dönem de Milletvekili olarak görev yapmış değerli bir insan. Son durumu, ne oldu bilmiyorum? Yaşıyorsa Allah hayırlı ve sağlıklı ömürler versin, ama ölmüşse Mekânı Cennet olsun, Allah rahmet eylesin.

Kitabı elime aldım. Küçük boy, Yusuf İslamoğlu neşretmiş, 250 kuruş,1968 yılında 11. Baskısı yapılmış bu değerli kitap ve yazarı kitabın kapağında geçen “NUR” kelimesinden dolayı şikâyet edilip “NURCULUK” la suçlanıp yargılanmış ve beraat etmiş.

Kitap küçücük boyutuyla ne büyük etki bırakmıştı o yıllarda. Dobra dobra yazılmış, ayet ve hadislerle süslenmiş, karanlıklar içinde kalmış, inancından dolayı horlanmış ve aşağılanmış, cahil ve fakir bırakılmış bir neslin yol göstericisi olmuştu.

Kitabın kapağı, Mehmet Akif'ten alınan, 

Ya Rab! Bu uğursuz gecenin yok mu sabahı, 

Mahşer'de mi, bîçarelerin yoksa felâhı?

 mısralarıyla süslenmişti. Kitaptaki konular halâ güncelliğini koruyordu.

Kitabın şu ana kadar kaç baskıya ulaştığını bilmiyorum ama, şu anda Çelik Yayınevi tarafından yeni baskısı yapılıp okuyuculara,

“Bu eserde her sınıftan insanın anlayacağı şekilde hadiseler sıralandı. Gerçek hayatın acı ve tatlı tarafları ayet ve hadislerin ışığı altında incelendi. İnsanlığın karanlık gecelerden, nurlu sabahlara kavuşması için, bir damla iman şurubu vermeye çalışıldı” sözleriyle takdim edilmiş.

Evet, şimdi hem çalışmaya hem okumaya çok ihtiyacımız var. Şimdi okumalıyız yoksa mezarda okuyamayız. Eski ya da yeni basılmış binlerce kitap okuyucusunu bekliyor. Kitaplar bizim en sadık dostlarımızdır, bizden okuyarak sadakat bekliyor.

İlk emri OKU olan bir dinin mensupları olan bizlerden, başta kitapların anası olan Kur'an, bizleri kendine ve okumaya davet ediyor.

 Ne dersiniz tekrar okuyalım mı?