İNSANLAR NEDEN BAĞIRARAK KONUŞUR?
Hiç bağırır mısınız? Ya da konuşurken sesinizi yükseltip karşınızdakini rahatsız ettiğiniz olur mu? Veyahut niçin bağırmak zorunda hissedersiniz kendinizi? Karşınızdaki işitme engelli mi? Ya da siz işitme engellisiniz de herkesi kendiniz gibi mi zannedersiniz?
Baba çocuğuna, erkek eşine, patron çırağına kalfasına, kadın kocasına, arkadaş arkadaşına, öğretmen öğrencisine, komutan emri altındaki askerine niçin bağırır?
Bir öfke çıkmazı mıdır yoksa bizleri bağırtan? Bir kin ve düşmanlık virüsü müdür? Bir mağduriyet, bir mazlumiyet, bir aldatılmışlık, bir alay bir hakarete uğratılmışlık tepkisi midir yoksa? Bir sevgisizlik midir?
Ya da bir kibir, bir güç gösterisi, bir ukalalık mıdır?
Bunların hangisi olursa olsun kulakları sağlam olan birisine karşı, sebepsiz yere, bağırıp çağırmak asla doğru değildir.
Peki, insanlar neden bağırarak konuşurlar? Bunun cevabını kadim dostum, öğretmen arkadaşım, ta Avusturya'nın Wels şehrinden göndermiş. Allah işlerini kolay kılsın Mikail Yaprak hocam bu soruyu şu temsilî hikâyecikle şöyle anlatıyor:
İslâm âlimlerinden biri talebeleriyle Basra kıyısında gezinirken deniz kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Talebelerine dönüp:
"İnsanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?" diye sormuş.
Talebelerden biri:
"Çünkü sükûnetimizi kaybederiz" deyince mübarek zat:
"Ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden yüksek sesle konuşuruz? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de duyurabilecek ve demek istediklerimizi rahat aktarabilecekken niye avazımız çıktığı kadar boğazımızı yırtarak bağırırız?" diye tekrar sormuş.
Talebelerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış:
"İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak mecburiyetinde kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları lazım gelir."
"Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır.
Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile lüzum kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini hakiki olarak seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir."
Daha sonra mübarek zat talebelerine bakarak şöyle devam etmiş:
"Bu sebeple tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözlerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz... Allah, muhafaza buyursun..."
Evet, Hazreti Mevlâna da ne diyor:
"Zerzevatçı bağırır, sarraf bağırmaz,
Eskici bağırır, antikacı bağırmaz,
Söyleyecek sözü, fikri kıymetli olan bağırmaz
Bağıran düşünemez, düşünmeyen kavga eder..."
Demek ki sevgisizlik, diyalog eksikliği, anlayışsızlık ve öfkemizi kontrol edememek, öfkemizi yutamamak, kendimizi ve nefsimizi tutamayıp bencillik yapmak gibi nedenlerden dolayı insanlar birbirlerine bağırıp çağırıyorlar.
Sonra da aralarına erimesi mümkün olmayan devasa buz dağları yerleştiriyorlar.
Sevgiyle kalın. Aman birbirinize bağırıp çağırmayın.
İŞ BANKASI İŞİNİ YAPTI
Geçen Pazartesi günkü yazımda İş Bankası Gemlik Şubesi ile ilgili yazımda, Bursa Hukuk Fakültesi'nde okuyan kızıma internet üzerinden gönderdiğimiz 200 Tl'nin 98 Tl'sini dosya masrafı olarak aldıklarını, kızımın bir öğrenci olarak mağduriyetini yazmıştım.
Sağolsunlar, yetkililer olaydan haberdar olup, beni aradılar ve yanlışı düzelterek aldıkları dosya masrafını kızıma iade ettiler.
İş Bankası, Atatürk'ün kurduğu, CHP'nin ortak olduğu bir banka olduğunu, İŞ-İD olmadığını göstermiş oldu. Yani İŞ'ini yapmış oldu.
İlgilenenlere teşekkürler.
SAMİ YILDIZ'IN BABASI VE KULLANILMAYAN HALILAR
Sami Yıldız Hocamızın babası muhterem Hafız Mehmet Yıldız kalabalık bir cemaat ve sevenleri tarafından Hacıfettah Mezarlığında toprağa verildi.
İl Müftümüz Prof.Dr Ali Akpınar, NEÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr.Ramazan Altıntaş, Ali Çiftçi, M.Emin Karataş , Abdurrahman Büyükkörükçü, Durmuş Sert, Yakup Çelik gibi uzaktan ve yakından gelen pek çok cemaatin katılımıyla, Hafız Mehmet Yıldız Hocamız dua ve gözyaşlarıyla Hakk'a uğurlandı.
Külahçı Camii'nin içi ve dışında yer kalmadı. Camii içinde bekletilen onlarca halı yeniden açılıp yerlere serildi. Atıl durumda bekleyen eski halılar yüzlerce mümin tarafından Mehmet Yıldız hocamız sayesinde yeniden secdelendi. Halılar secde eden alınlarla buluşmanın sevincini yaşadı.
Her camide inanıyorum ki böyle pek çok halı var. Ve bir köşeye toplanmış hiç kullanılmıyor. Adeta çürümeye terk edilmiş.
Cami Dernekleri veya Müftülüklerimiz bu halıları eğer kullanılmıyorsa fakir ve fukaralara, evinde serecek sergisi olmayanlara veya Ülkemize sığınan Suriyeli kardeşlerimize verseler daha iyi olmaz mı?
Hafız Mehmet amcamıza Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Mekânı Cennet olsun.
GÜNÜN SÖZÜ
ÖFKELİYKEN KONUŞ, GÖRECEKSİN Kİ PİŞMAN OLACAĞIN EN GÜZEL KONUŞMAYI YAPACAKSIN.
Ambrose Bierce