Hayatımızda yaptığımız en büyük yanlışlıklardan biri de, her duyduğumuza araştırmadan, incelemeden inanmamız, inandığımız için de onu, yakınlarımızla, dost ve arkadaşlarımızla paylaşmamızdır.

Hele bizi ilgilendirmeyen, bizimle alakasız konuların ardına düşmek, merak saikasıyla fazlaca tecessüs gösterip komik ve acınacak durumlara düşmek de işin cabası sayılabilir.

Hani Nasrettin Hoca'ya biri gelmiş, heyecanla:

-Hocam, bir tepsi baklava gidiyor! demiş. Hoca da:

-Bana ne? demiş. Adam patavatsız, devam etmiş:

-Ama hocam sizin eve gidiyor, deyince Hoca:

-İyi ya evladım, o zaman sana ne? diye cevabı suratına yapıştırmış.

Bu hikâyede olduğu gibi çoğu zaman biz de, aynı hataya düşer, ama sonunda mahcup durumda kalırız.

Meselâ çoğumuz, İsrâ suresi 36. âyette geçen “Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyin ardına da düşme! Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan mes'uldür”  ilâhî emrini bilir, ama bilmediğimiz konularda yalan, yanlış ve eksik bilgileri paylaşırız.

Yine Hucurât suresi, 6. âyette ifade edilen, emredilen “Ey iman edenler! Eğer fâsık, (yalancı, günahkâr) bir kimse size bir haber getirirse, önce( onun doğruluğunu) iyice araştırın ki, bilmeyerek bir topluluğa sataşırsınız da (bu hareketiniz doğru olmadığından) yaptığınıza pişman olan kimseler olursunuz” emr-i ilâhiye aykırı ve çelişen hareketler sergilemiş olarak derin pişmanlıklar yaşarız.

Özellikle kitle iletişim araçlarında, medyada ve sosyal medyada bu yanlışlığa düşenlerin sayısı pek çoktur. Bilgi kirliliğine neden olan bu durum, bazen bilerek, bazen de bilmeden yapılmakta, sonuç olarak da insanlar arasında ,    toplumda fitne, fesat ve kargaşaya sebep olmaktadır. İnsanlar arasında bir nefret dilinin doğmasına, kin ve düşmanlığa vesile olmaktadır.

Bu yanlışlığa bazen bizler de düşebilmekteyiz. Gelen habere, haberi gönderene, haberin kaynağına güvenerek, bazen de acele ederek, araştırmadan bize gelen bir haberle ilgili o haberde ismi geçen kişilerin hoşlanmayacağı bir yorum yaparak, haber yapıp, yazı içinde kullanarak değerlendirebiliyoruz. Sonra da işin öyle olmadığını öğrenince pişman olup, vicdan azabı çekebiliyoruz.

En son Cuma günkü “Ölüm!PKK ve Trafik Terörü” yazımda böyle bir hata yaptığımı düşünüyorum. Önceki hafta kalp krizi geçirerek ölen dün de İstanbul Altunizade'deki Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tatbikat Camii'nden kaldırılıp, Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedilen ünlü iş adamı Mustafa Koç'la ilgili yazdığım bir iki cümlelik yazımdan dolayı gerçekten üzüldüm, pişman oldum ve vicdan azabı çektim.

Çok sevdiğim bir arkadaşımın gönderdiği haber mesajı araştırmadan, arkadaşıma olan güvenden dolayı incelemeden yazdığım cümlelerde, Mustafa Koç'un büyük dedesinin Haim Nahum isimli bir Yahudi olduğunu, bütün mirasını iki oğluna Bernar Nahum ve Vehbi Koç'a paylaştırdığını yazmıştım. 

Bu ifadeler bile Mustafa Koç, sanki bir Yahudi torunuymuş ve O da Yahudi gibi bir algı oluşturabiliyordu. Ama Mustafa Koç'la ilgili söylenenler, Cenaze Namazının kılınması, dedesinin Vehbi, babasının Rahmi kendi isminin Mustafa, ayrıca sevilen hayırsever, mütevâzi bir insan olması ne demekti?

Bunları düşünmeden, aceleyle yazılmış bu bir iki cümleden dolayı hem Mustafa Koç'tan, hem de okuyuculardan özür diliyorum. Ayrıca yaptığım bu yanlıştan dolayı Rabbimin affına sığınıyorum.

İnsan bazen önyargılarıyla hareket edince, Allah'ın yasaklamış olduğu sû-i zandan kendini uzak tutamıyor. Sevdiği insanın hatasını ve kötülüklerini hiç görmezken, sevmediği insanın iyiliklerini ve sevaplarını bile görmezden gelebiliyor. Bu da toplumsal kardeşliği zedeleyip, ortadan kaldırıyor.

Sonuç olarak bize gelen bir haberi iyi araştırmalıyız. Araştırmadan inanmamalıyız.

Bizi ilgilendirmeyen, bizimle alakasız konuların ardına düşmemeliyiz.

Yaptıklarımızdan, düşündüklerimizden, söylediklerimizden kalbimizin, gözümüzün, kulağımızın, elimizin ve dilimizin sorumlu olduğunu bilmeliyiz.

                                                GÜNÜN SÖZÜ

BAHARI YAZ UĞRUNA TÜKETTİK, AŞKI NAZ UĞRUNA VE PAPATYALARI SEVİYOR SEVMİYOR UĞRUNA, DERKEN ÖMRÜ TÜKETTİK BİR HİÇ UĞRUNA

                                                                                                    Sezai Karakoç

 

KAMİL BİRCAN   25.01.2016