“Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur” diye buyurur, Allah'ın Resulü(s.a.v).

Zenginlik deyince aklımıza ilk gelen, mal, mülk ve servet çokluğudur. Bu zenginliğin maddî ve görünen boyutudur. 

Yani işin kese ve kasa boyutudur. Parası çok olan, kesesi dolu olan, sayısız derecede malı mülkü, katı, yatı, arabası bulunan insanlara genellikle zengin gözüyle bakılır.

Kimimiz böylelerine imrenir, böyle varlık sahibi olmayı içinden geçirir “Ah! Bir zengin olsam” diye hayaller bile kurar.

Oysa gerçek zenginlik, övgüye lâyık olan, makbul olan, ahirette bizlere faydası olacak olan asıl zenginlik, gönül tokluğu ve kalp zenginliğidir. Bu zenginlikte malın, mülkün, servetin, paranın, altın ve gümüşün, sağmal hayvanların, salma atların, arabaların, çocukların azlığına, çokluğuna bakılmaz.

Kiminin hem malı çoktur, hem gönlü toktur, kiminin de malı çoktur ama gözü açtır. Kiminin malı yoktur ama gözü açtır. Kiminin de malı yoktur ama gönlü de toktur.

Gözü aç, gönlü tok olmayanlar, sınırsız bir mal kazanma, mal biriktirme hırsı içinde olanlar için hiçbir ahlâkî ve manevî değerin hükmü yoktur. Böyleleri kazanma hırsı içinde oldukları için hak hukuk tanımazlar, kul hakkı hiç bilmezler. Bilseler de işine gelmez, tatbik etmezler.

Böyleleri kitaba ve kurallara uymazlar, işlerini kitabına uydururlar. Dünyada çok fakirmiş gibi yaşarlar. Hırs onları fakirleştirir. Hırslı ile hırsızlar da çabuk buluşur. Sonunda hırslı işin başında, hırsız da yakalanınca kaybeder.

Başbakan Ahmet Davutoğlu önceki gün yaptığı bir konuşmada “Dünya üzerindeki aç insanlar, onları doyuramadığımızdan değil, tok insanları, zengin ülke insanlarını, zenginleri doyuramadığımız için açlık ve sefalet içinde yaşıyorlar” demişti.

Ne kadar haklı, ne kadar doğru bir söz değil mi?

Öyle olmasa, dünyada böylesine kan akıtılır, böylesine savaşlar olur muydu?

Öyle olmasa, silah üreten ülkeler, üretmiş oldukları silahlarını pazarlamak, denemek, satmak için, halkı fakir ülkelerde, halkı Müslüman ülkelerde iç ve dış savaşlar çıkartıp, binlerce masum insanın kanını akıtır mıydı?

Eve gözü aç, gönlü tok olmayan insanlar, para gelsin de, mal ve servet gelsin de nasıl gelirse gelsin, nereden gelirse gelsin mantığıyla hareket ettikleri için, yanan, yakılan, yıkılan, harabe olan ülkeleri görmezden geliyorlar, yitirilen, ölen, öldürülen, sahile vuran, denizlerde kaybolan canlara bakmıyorlar bile.

Gönül tokluğu, Allah'ın kendisi için verdiği rızka râzı olma temeline dayanır. Elde ettiğiyle yetinmemek ise, neye sahip olursa olsun, insanı sınırsız bir hırsa, sonu gelmez bir tatminsizliğe sürükler.

Gönül tokluğu insanı, vakitlerini güzellikler ve mükemmellikler peşinde harcamaya, iyilikler yapmaya yönlendirir.

Hırs ve tatminsizliğin sonucu ise sömürgeciliktir, hırsızlıktır, gasptır, yalan dolan ile insanları aldatıp dolandırmaktır.

Hırs ve tatminsizliğin sonucu “haram helal ver Allah'ım, Âdem kulun yer Allah'ım” düşüncesiyle hareket edip, Allah'ın nimetlerini batıl yollardan elde etmektir.

Hırs ve tatminsizliğin sonucu savaşlardır, kan dökmelerdir, yakma ve yıkmalardır. Yeryüzünü ifsat etmektir. Haddi aşıp, bütün varlıklara, insan olsun, hayvan olsun, bitkiler olsun, mütecaviz davranmaktır.

Oysa bizim inançlarımızda “Bir lokma, bir hırka” gibi yanlış bir kanaat anlayışı yoktur. Çalışmak, helalinden kazanmak vardır. Hırsa kapılmadan kazanıp, vermek vardır, paylaşmak vardır.

Oysa bizim inançlarımızda bizi ayakta tutan değerlerimizde “ Dünya elimizde olmalı ama gönlümüze girmemeli” anlayışıyla daha çok çalışmak ve üretmek vardır. Üretip tüketilmesi gereken yerlerde tüketmek, yeri geldiğinde cömertçe harcamak vardır.

Bizim inançlarımızda savurganlık da yok, cimrilik de yoktur. 

Gönlü tok olmak ve gerçek zenginlik bu olsa gerek.

Hayırlı, bereketli ve huzurlu Cumalar!

                                                   GÜNÜN SÖZÜ

CİMRİ İNSANLAR, YERYÜZÜNDE FAKİR GİBİ YAŞARLAR AMA AHİRETTE ZENGİN GİBİ HESAP VERİRLER.

                                                                                      Hz. Ebubekir (r.a)

 

KAMİL BİRCAN   11.12.2015