Ülkemizde son yıllarda, son aylarda, son günlerde meydana gelen olaylar insanın kanını dondurtacak cinsten… Büyük bir vicdansızlık, inançsızlık ve insafsızlık örneği sergilenerek gerçekleştirilen katliamlar, vahşet derecesindeki cinayetler, sabi yaştaki küçücük çocuklara kadar inen tecavüz ve öldürmeler, kan davaları, öz anne- baba ve evlat katliamları, töre cinayetleri ve faili meçhul cinayetler toplumumuzda giderek yaygınlaşmakta ve normal bir insanın havsalasının alamayacağı, inanamayacağı büyük boyutlara ulaşmaktadır.
Akılların almayacağı, vicdanların kabul etmeyeceği bu acı ve esef dolu olayların sonuncusu Diyarbakır’da ortaya çıktı. Türkiye’yi sarsan olayda, Diyarbakır'ın Bağlar ilçesi Tavşantepe Mahallesi'nde yaşayan 8 yaşındaki Narin Güran, 21 Ağustos 2024'te Kur’an Kursu’ndan çıktıktan sonra kaybolmuştu. O günden itibaren Türkiye'nin ilk gündemi olan Narin, 19 gün sonra 8 Eylül sabah saatlerinde, evine 3 km uzaklıktaki Eğertutmaz Deresi'nde ölü olarak bulundu.
İtirafçı olan Nevzat Bahtiyar adındaki kişi, “Narin’in amcası olan mahalle muhtarı Salim Güran, ‘ben Narin’i öldürdüm’ diyerek Narin’in cesedini bana teslim etti ve yok etmemi istedi. Dediğini yapmazsam ailemi öldürmekle tehdit etti” şeklinde ifade verdi. Nevzat Bahtiyar adındaki itirafçı kendisinin de Salim Güran’dan korktuğu için cesedi dereye götürerek su içine gömdüğünü ve bulunmaması için de üstüne taşlar koyduğunu söyledi.
8 yaşındaki Narin yavrumuzu hayattan koparan bu cinayetin iki sebebi olabilir. Bu ihtimallerden birisi Narin tecavüze uğrayarak öldürülmüş olabilir, diğeri de Narin birilerini uygunsuz vaziyette görmüştür, çirkinliğin duyulmasını istemeyenlerce öldürülmüştür. Hangi sebeple olursa olsun bu iğrenç, bu vicdansız, bu insafsız cinayetin arkasında Narin’in ailesinin olduğu anlaşılmaktadır. Cinayet amca, anne ve ağabey üçgeninde vuku bulmuştur ama buna yardım edenler ve gizleyenler vardır. Yardım eden ve olayı gizleyenler de cinayeti işleyenler kadar suçludur.
Ülkemizde bir türlü bitmek bilmeyen bu tür olaylarda nice Narin’ler nice yavrular henüz hayatlarının baharında iken hayattan koparılmakta ve ölüme sürüklenmektedir. Daha önce de Kocaeli’de ve İzmir’de kendi çocuklarını boğarak ve bıçaklayarak öldüren güya babalar gördük. Ayrıca 3 yaşındaki bebeği tecavüz ederek boğan ve öz annesini 30 bıçak darbesi ile öldüren canilerin haberleri ile sarsılmıştık. Bu olaylar binlerle ifade edilen hâdiselerden sadece birkaçıdır. Bu acı örneklerde olduğu gibi ülkemizde; nice çirkinliklerin, kötülüklerin, câniliklerin, edepsizliklerin ve hayasızlıkların meydana geldiğini her gün okuyor ve duyuyoruz.
3 yaşında, 5 yaşında, 8 yaşında, 13 yaşında yavrular bu acımasız ve iğrenç olaylardan sonra, hayatlarının başlangıcında heder olup giderken, onların hiçbir suçu olmayan yakınları da tarif edilemez acılara gark olmakta, hayatları boyunca böylesine büyük bir acının ızdırabı ile yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Hayvanlardan da aşağı derecelerde bulunan cânilerin kırılası elleri ile yok edilen kişilerin, geride kalan suçsuz yakınlarının yürekleri dağlanmakta ve bu yürek yangınını ömür boyu çekmektedirler.
Böylesine vicdansızlık ve insafsızlıkla dolu acı olayların sürekli yaşandığı toplumlar huzur ve saadet bulabilir mi? Toplumumuzu meydana getiren insanların her an bu tür olaylarla iç içe olması, yüz yüze kalması ile o toplumun refaha ve felâha kavuşması mümkün mü? Elbette değil. Peki nereye gidiyoruz? Toplum olarak nereye sürükleniyoruz? Hangi bilinmez rüzgârın etkisi ile sonu belirsiz menzile doğru yol alıyoruz? En korkunç uçurumlara sürüklendiğimizin, en tahrip edici fırtınalara doğru yelken açtığımızın farkında mıyız? Bu olumsuzlukların sebeplerini düşündük mü hiç? Bu olayların sebep ve sonuçları üzerinde kafa yorduk mu? Bu kötü ve iğrenç manzaraya son vermek için hangi adımlar atıldı, hangi tedbirler alındı?
Bu hayâ, edep, insanlık, insaf ve merhamet yoksunu kişiler, nerelerde yetiştiler, nasıl ve ne şekilde ortaya çıktılar? Toplum içinde kol gezen bu canilere dur demenin, her an hangi aileye musallat olacağı belli olmayan insanlıktan nasibini almamış cani ve katil ruhlu kişilerden gerekli hesabı sormanın, onların yaptıkları insanlık dışı davranışlara son vermenin, bu canilere hak ettikleri cezayı vererek yanan yürekleri soğutmanın bir yolu yok mudur?
Bu olayları icra edenler bizim kendi ülkemizin insanları, bizim insanımızın evlâtları ve kardeşleridir. Ne oldu, nasıl oldu da bu insanlar bir anda canavarlaştılar? İnsaf ve merhameti olmayan, vicdanında ufacık bir rahatsızlık duymayan, kalbinde Allah korkusunun zerresi bulunmayan, gönlünde mânevi duygu taşımayan bir kişinin her kötülüğü icra etmesi ve akılları fesâda uğratan olaylara karışması mümkündür.
Her insanın başına bir polis, bir jandarma dikemezsiniz. Ama her insanın gönlüne Allah korkusu, yaptıklarının bir gün hesabını vereceğine inanma duygusu, ahiret inancı, Cennet ve Cehennem anlayışı yerleştirebilirsiniz. Bunu yapmanın yolu da eğitimden geçmektedir. Mânevî eğitimden yoksun ve mâneviyat duygusunu terk eden toplumların gidişatı çok kötü ve çok tehlikeli sonuçlar doğurur. Onun için böylesine korkunç olaylarla karşı karşıya kalmamak ve tehlikeli sonuçlardan korunmak için gerek aileler, gerekse devlet olarak mânevi eğitime ağırlık vermek ve fertlerin en iyi şekilde yetişmelerini sağlamak lâzımdır.
Eğitim konusu ile ilgili defalarca yazılar yazdım. Bu eğitim sisteminin, ders müfredatlarının mutlaka değişmesi gerektiğini, yeni nesillerimize öncelikle din, vatan, bayrak, aile sevgisinin aşılanması gerektiğini yazdığım sayısız yazılarla ortaya koydum. Bu önemli konunun sık sık başka yazarlar tarafından da gündeme getirildiğini biliyorum. Ancak maalesef eğitim konusunda istenilen adımlar bir türlü atılamadı. 23 yıl önce bu konu birinci derece olarak ele alınsa idi, bugün 23 yaşında olan gençlerimiz milli ve manevi değerlerle bezenmiş olarak yetişmiş olacaktı. Böylece bu aşağılık olaylar asgari düzeye inmiş olacaktı.
Diğer yandan içimizde cirit atan insanlıktan nasibini almamış câni ve katil ruhlu kişilere uygulanan cezalar yeterli midir? Bu kişilerin yaptıklarının karşılığı olarak verilen hapis cezaları, mağdur aileleri içine düştükleri azaptan kurtarmaya ve yüreklerindeki yangını söndürmeye kâfi midir? Daha da önemlisi bu cezaların caydırıcı özelliği var mıdır ve verilen cezalar, başkalarının aynı çirkinlikleri işlemesine mâni midir?
Ülkemizde uygulanan cezalar maalesef caydırıcı olmaktan uzaktır. Cezaların yetersizliğinden dolayı suçlular kısa sürede serbest kalmakta, zaten mâneviyattan yoksun olunması sebebiyle, her fiilin yapanın yanına kâr kaldığı düşünülerek bu tür olaylarda inanılmaz artışlar meydana gelmektedir. Yapılan istatislikler, bu suçlarda yıllar geçtikçe büyük oranda artış meydana geldiğini göstermektedir.
Evlatları iğrenç bir şekilde tecavüze uğrayan veya ölüme sürüklenen ailelerin ocaklarına ve yüreklerine büyük bir ateş düşmektedir. Bu ateşin söndürülmesi zaruridir ve bu görevi devlet yapmalıdır. Aksi halde yıllar geçse de yüreklerdeki ateş sönmeyecek, gittikçe daha da alevlenecektir.
Bu menfur olayların önüne geçilmesi, faillerin suçları kesinleştiği anda hak ettikleri cezayı alması ile mümkün olabilir. Bu canilerin hat ettikleri ceza da ancak idamdır. Aile ocaklarındaki ve yüreklerdeki yangın; ancak katillerin, cânilerin ve mütecâvizlerin idam edilmesi ile söndürülebilir. Bu hasta ruhlu kişilerin idamı ile ancak aileler rahat bir nefes alabilir ve cinayetler ancak o takdirde önlenebilir.
Bir vücuttaki kanser hücreleri kesilip atılmazsa, o vücudu tamamen kaplayan kanser kişiyi ölüme götürür. Vücudun kurtarılması için hastalıklı hücrelerinin yok edilmesi şarttır. Toplumda bulunan kanser tipi hastalıklı, sapık ve câni kişiler de yok edilmezse o toplum da aynı şekilde ölüme doğru gider. Toplumun kurtarılması uğruna, toplum içindeki bu hastalıkların da temizlenmesi şarttır.
Cezaların caydırıcı olması, suçların azalmasının temel sebebidir. Bizi yaratan Rabbimiz; “Kısasta hayat vardır” düsturunu boşuna koymamıştır. Bu canilerin ortadan kaldırılması ile toplum rahat bir nefes alacak, böylece huzurlu bir toplum inşa edilmiş olacaktır.
Daha önceki yıllarda var olduğu halde, Avrupa Birliği yasaları çerçevesinde kaldırılan idam cezası behemehâl tekrar getirilmelidir. Avrupa Birliği üyesi bazı ülkelerde ve Amerika’da uygulanan ölüm cezası, bizim ülkemizde apar topar kaldırılmıştır. Artık ülkemiz öyle bir noktaya geldi ki, idam cezasının tekrar getirilmesi zaruret halini aldı. Bu konuda da daha önce defalarca yazılar yazdım. İdam olsa ve gerçekten hak edenlere uygulansa idi vahşet derecesindeki bu olaylar kesinlikle yaşanmazdı.
Cezanın caydırıcı olması suçların önlenmesinde birinci derecede âmildir. Vicdanların kanamasına daha fazla izin vermeyin. Getirin idamı, uygulayın bakın bakalım bu vahşetler bir anda nasıl sona eriyor görün. İdam cezasını meclis getiremiyorsa halka sorun. Bunun için referandum yapılsın bakalım halk diyor? Madem ki demokrasilerde halkın dediği oluyorsa bu konuda da halkın oyuna başvurun. Sonuç ne çıkarsa ona herkes razı olsun.
Tabi getirilmesi gereken idam sınırlı olmalıdır. “Bir sağdan bir soldan astık” diyen darbeci kafalara fırsat verilmeyecek şekilde bir düzenleme yapılmalıdır. Teröre karışarak askerimizi, polisimizi ve sade vatandaşlarımızı öldüren teröristler için, vatana ihaneti belgelenen vatan hainleri için ve çocuklarımıza, kızlarımıza musallat olan, onları tecavüz ederek öldüren ve Narin olayında olduğu gibi küçücük yavrularımıza acımasızca kıyan caniler, katiller için mutlaka ama mutlaka idam gelmelidir. Aksi halde bu olayları önlemek mümkün değildir. İdam gelsin ki tüm milletimizin yüreğini yakan Narin olayları bir daha yaşanmasın.
Kıyamet gününü anlatan Tekvir Suresi’nde şu Ayetler var: “Güneş, dürüldüğü zaman, ﴾1﴿ Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman, ﴾2﴿ Dağlar, yürütüldüğü zaman, ﴾3﴿ Gebe develer salıverildiği zaman. ﴾4﴿ Yaban hayatı yaşayan (irili ufaklı) tüm canlılar toplandığı zaman, ﴾5﴿ Denizler kaynatıldığı zaman, ﴾6﴿ Ruhlar (bedenlerle) eşleştirildiği zaman. ﴾7﴿ Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman, ﴾8-9﴿ Amel defterleri açıldığı zaman, ﴾10﴿ Gökyüzü (yerinden) sıyrılıp koparıldığı zaman, ﴾11﴿ Cehennem alevlendirildiği zaman, ﴾12﴿ Cennet yaklaştırıldığı zaman, ﴾13﴿ Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir.” Narin yavruları katledenler Allah indinde mutlaka hesap verecektir ama toplumda huzur olması için, cinayetlerin, vahşetlerin son bulması için cezaların caydırıcı olması gerekir.
Cumhurbaşkanımız daha önceki yıllarda defalarca “İdamı meclis kabul ederse ben onaylarım” demişti. Ama şimdi kendileri hem Cumhurbaşkanı hem Ak Parti Genel Başkanıdır. Meclisin en büyük partisinin genel başkanı olarak konuyu meclise getirme ve halkoyuna sunma imkânına sahiptir. Cumhurbaşkanımız daha önce verdiği sözünün gereğini yerine getirmeli ve idamı mecliste kabul ettirme imkânı yoksa bile referanduma götürmelidir.
Bu olayları önlemenin başka bir yolu varsa, yetkililer buyursunlar onları uygulasınlar. Biz; bu çirkin, hayâ dışı, insanlık dışı davranışların, tecavüzlerin ve câniliklerin son bulmasının temel nedeninin mânevi eğitimden ve caydırıcı cezadan geçtiğine inanıyoruz. Başka da bir yol bilmiyoruz. Sağlıklı ve mutlu yarınlar diliyorum.
Getirin idamı da çocuklar ölmesin,
Caniler yavrulara musallat olmasın,
Cezalar caydırıcı olması lâzım ki
Nice Narinlerimiz çiçekken solmasın.SSE.