Bu gazetede, Konya Yenigün'de yazmaya başlayalı tam bir yıl olmuş. Dile kolay, tam bir yıl. Hayatımda ilk defa, uzun soluklu, düzenli bir şekilde, haftada üç gün, verdiğim sözü yerine getirmenin ve yazmanın huzuru içindeyim.

Yıllar öncesinde, İmam Hatip Lisesi'nde ve İlahiyat Fakültesi'nde okuduğum yıllarda Anadolu'da Hamle, Türkiye'de Yarın gibi gazetelerde, okulların duvar gazetelerinde ve yıllıklarda yazılar yazmanın heyecanını yaşadım.

Matbaanın, mürekkebin kokusunu almanın getirdiği aşkla, şevkle görev yaptığım, çalıştığım pek çok yerde, hatta küçük bir Kasaba'da, Kırıkkale'nin Delice ilçesinin Çerikli Kasabası'nda, dört sahifelik bir gazete çıkarmanın gücünü görmüş, Kasabada yaşayan insanlar üzerindeki etkisini hissettim.

Ankara'nın Polatlı İlçesi'nde, işi olmayan, iş arayan, yüreği sevgi dolu, heyecan dolu gençleri gazete ve dergi çıkarmaya teşvik ettim. Kendim de bizzat yazılar yazdım. Bazen müstear bir isimle, bazen kendi ismimle deneme türü, fıkra türü köşe yazıları kaleme aldım.

Bazen Zafer Aydın, bazen Yavuz Selim Erokutan, bazen, M. Akif Bircanlı mahlasını kullandım. Bazen de Aşık Meydanî oldum, maniler, şiirler döktürdüm.

Polatlı Ekspres ismiyle çıkardığımız gazetede “ Çağdaşlık, Bira ve Laiklik” başlıklı bir yazımdan dolayı, 1992'li yıllardan itibaren beş altı yıla yakın bir süre yargılandım.

Yazımda Polatlı Öğretmenevi'nde alkol içilmesine, bira satılmasına karşı çıktığımdan o günkü Öğretmenevi yöneticilerini iğneli bir dille eleştirdim.

Bana göre suç unsuru taşımayan yazım, birilerinin niyet okuma hastalığı, alınganlık göstermeleri ve öküz altında buzağı aramaları nedeniyle siyasî mecralara çekildi ve örgütlü bir grup, okumuş ama diplomalı cahil olarak kalmış bir grup tarafından mahkeme kapılarına düşürüldüm.

Mahkeme safhası devam ederken, öğretmen olarak Avusturya'ya gittim. Avusturya'daki günlerde hakkımda gıyabi tutuklama kararı bile çıkarıldı. Hakkımda açılan ceza ve tazminat davâsı beş altı yıl sonra zaman aşımından sona erdi ve dosya kapandı. 

İlk günlerde biraz stres yaşadım, biraz da korktumsa da, sonradan alıştım. Özellikle avukatım Mustafa Everdi'nin verdiği manevi destek, moralimi yükseltti. “ Hocam, eline sağlık, bu yazının altına imzamı atarım. Senin vekâletini de para almadan yapacağım. Şu anda Orta Doğu'nun ve Balkanlar'ın en büyük avukatıyla berabersin, korkma, üzülme!” demesi bütün endişelerimi sildi.

Öğretmenevi yöneticileri, İlçe Milli Eğitim'inde soruşturması neticesinde Öğretmenevi'nde bira satışına son vermek zorunda kaldılar. O gün bugündür, o mekânda bira satılmadı ve içki içilmedi.

Yazarken ana gayem, iyiliği emretmek, kötülüklerden insanı uzak tutmak ve Allah'ın rızasını kazanmaktı. Allah'ın rızası amaç olunca, Allah da yardım etti.

Yazdıklarımızın okunması, beğenilmesi ya da eleştirilmesi, hem benim için hem de eli kalem tutan yazarlar için iltifat oluyor. Marifet de iltifata tabi olunca, iltifatsız meta' zayi olunca, çevremizden, okuyuculardan gelen bir teşekkür telefonu, bir açıklama, bir eleştiri ya da tamamlama maili, başkasını bilmem,  bana aşk veriyor, şevk veriyor.

Emek vererek yazdığım gazetenin çok alınmasını, çok okunmasını istiyorum. “Gazetem, diyorum, hiçbir bayiden iade edilmeden tükensin, aranan gazete olsun, doğruları yazsın, habere anlamlı yorumlar katsın, gündem oluştursungazetem bir mektep, bir okul olsun, yeni yeteneklere kucak açsın, güçlü gazeteciler bu ocakta yetişsin” diyorum.

Kendinizi gazetenin bir parçası gibi görmeye başlayınca,  “şurası şöyle, burası böyle olsaydı, bu başlık, bu manşet, bu yazı şu şekilde olsaydı “ bile demeye başlıyorum.

Yazımın internet ortamında tıklanması, okunması, beğenilmesi, paylaşılması, gazetenin güzel bir köşesinde yer alması, hatasız ve eksiksiz yayınlanması, beni gayrete getiriyor, seviniyorum.

Sonuçta güzel bir yemek yapıyorum, sıcağı sıcağına, güzel bir servis, güzel bir sunum yapılmasını gazetenin mutfağındaki arkadaşlardan beklemiş oluyorum.

Okuyarak, yenilenerek, yeni şeyler söyleyerek durmak yok, yazmaya, doğruları dile getirmeye devam diyorum.

Ne diyorsun ey okuyucu! Çok mu ileri gidiyorum, çok mu abartıyorum yoksa?

                                         HEM NALINA HEM MIHINA

ZAMAN'E KURNAZLIĞI

Bir arkadaşım bir yıldır Zaman Gazetesi'ne bilinen sebeplerden dolayı abone olmayı bırakmıştı. Geçenlerde Zaman Gazetesi, tekrar işyerine gelmeye başlamış.

“Hayırdır, fikir mi değiştirdin?” diye sordum.

“Hayır” dedi. “Bir arkadaşım gönderiyor. Para vermiyorum. Hatırı kalmasın,, küsmesin istiyorum” dedi ve ekledi:

“Hem Zaman Gazetesi gelince dört gazeteyi daha bedavadan okumuş oluyorum” “Nasıl yani?” diye sordum.

“Nasıl olacak, Zaman Gazetesi gelince, Cumhuriyet, Sözcü, Taraf, Yurt gazetelerini de okumuş oluyorum, beşi bir yerde, birbiriyle paralel, beşi de birbirinin aynı”

 

GÖRMEZ'İN MAKAM ARABASI

Hürriyet Gazetesi “Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'e bir milyon liraya makam arabası alındı” haberine Diyanet'ten yalanlama geldi. Makam aracı bir milyona değil de 322 bin liraya alınmış. Hem de Maliye Bakanlığı tarafından.

Hürriyet'in yalanı neyse de, 322 bin lira da çok değil mi Başkanım?

Güzelim Murat 124, güzelim Şahin, güzelim Doğan neyine yetmez? Hatta bisiklet, motosiklet, at arabası, fayton?

Papa'yı görmez misin Görmez Başkan'ım Papa'yı?

 

                                                 GÜNÜN SÖZÜ

HER ŞEYE VAKTİMİZ VAR DA, VAKTİ VERENE VAKTİMİZ YOK.

                                                                                                      Nihat Hatipoğlu